Sokakta yürüyordum daha önce de geçtiğim bir ara sokaktaydım.
Bu sokağın sonuna doğru, caddeye çıkmadan üç dükkan önce bir camcı dükkanı var. Dükkanın sahibi olduğunu düşündüğüm orta yaşı bey yaz aylarında hep dışarıda oturuyordu ne zaman oradan geçsem adamın etrafı sokak kedileri ile dolu olurdu. Kedilerden bir tanesi diğerlerine göre daha iri, bakılı alacalı tutunculu grili beyazlı ve parlak kürklüydü. Pazar günleri geçtiğimde "Esas Kedi" adını taktığım ama bir kez olsun kendisine bu adla seslenmediğim uzun tüylü alacalı kedi haftanın son günü tamamiyle kendisine terkedilmiş üç yanı camlarla çevrili dükkanın içindeki koltuklara sere serpe uzanır mekanın keyfini çıkartıyor olurdu. Adam kedi düşkünü galiba, dükkanda beslediği yün yumağını adıran sevimli yaratığa da sokak kedilerini beslemeyi ve onlara şefkat göstermeyi kendisine görev edinmiş.
Bugün oradan geçerken cumartesi günü olmasına rağmen kapısı kapalıydı. Esas Kedi içerde ve tedirgindi. Kapıya gözlerini dikmiş geri adım atmaya hazır öylec duruyordu. Kapalı duran giriş kaısının önünde ise içeriyi gözetleyen iri mi iri bir martı vardı. Kedi korkmuştu belli, martı ise bir gurme edas ile süzüyordu içerde hala güvenli olup olmadığnı sorgulamaya başlamış olan küçük hayvanı.
Orada martının sokağın ortasnda yürüyor olmasına hayret ettim. Sokak Kuşu adını verdim kendisine. Sokak kuşusözleri aklım agelir gelmez bir çok ismin başına sokak kelimesini getirdiğimizde önüne geçtiği kelimenin daha farklı bir anlama bürünmesii sağladığını farkettim. Sokak kuşu, sokak süpürgesi, sokak kedisi, sokak köpeği, sokak kadını, sokak çocuğu.
Sokak kelimesi eklenince sanki anlamı tamamen değişmiyor da değeri biraz düşüyordu kelimenin. Sokaklar. Sokağa çıktığımızda hayatı daha farklı algılıyoruz aslında, sokaklar olan biteni olanca saflığı, soyunmuşluğu sadeliği ile gördüğümüz yerler.
Evden ilk çıktığımda sokakta yürüken çöp kutusunu eşeyen çocuklar gördüm, renkleri kopkoyu, yüzleri, elleri, giysileri kirli, çöp kutusundan işe yarar gördükleri nesneleri alıp kendilerinden daha kirli görünümlü çuvallara atıyorlardı. İstabul'da bir sokakta sanki bir hint filminden çıkmış sevimli çocuklar geziyor ve çöpleri karıştırıyorlardı.
Sokakta çocuklar karın tokluğuna çöp eşeliyor ve martılar kedileri tehdit ediyordu. Daha bir kaç gün önce sokaklardan gelmişlerdi. Avrupa Kültür Başkenti şehrimizde sanat galerilerine girmiş içerideki insanları bir güzel dövmüşlerdi. Bu öfke nereden geliyordu nasıl besleniyordu? Saldırganlardan yedi tanesini içeri aldıkları gibi saldılar. Onlar özgür ve sokaklarımızda.
Evinizin güvenli olduğunuzu sandığınız kapılarından içeriye girdiğinizde medeniyetin farklı düzeyinde yaşadıkları aşikar olan toplumların nimetlerinden kolayca faydalanmak mümkün, en son şarkıyı, filmi, dizi filmi o ülkelerdeki ile neredeyse aynı anda izlemek olağan işlerden. Kapımızı kapatınca içerideki dünya dışarıdakinden farklı. İçkimizi, sigaramızı içebiliyor, istediğimizi yapabiliyoruz, ramazan günü rahatsız edici bakışlar olmaan çay içmek bile mümkün.
Sokağa çıktığınızda ise bu nimetler ile dolu dünyadan ayrılıp başka bir ülkeye giriyorsunuz. Daha bir kaç gün önce saç kesimi farklı olduğu ve küpe taktığı için ondokuz yaşındaki bir genç öldürüldü. Tepemize dayattırılandan farklı olduğumuz anda, saçımız uzun diye, küpe taktık diye, örtünmedik, sakal bırakmadık, oruç tutmadık, içki içtik diye, tişötümüzün sloganı birisini gocundurdu diye, sevgilimizin parkta eline dokunduk diye eziyet görmek mümkün sokaklarda.
Ben son yıllarda oruç tutmadığım için eksiklik hisetmeye başladım son yıllarda. Suçlusu bana bakanların gözlerindeki izler. Bana öyle bakmaya ne hakları var?
Evdeki güvenli alanımız ne zaman daralacak Allah bilir. Attığımız oya varıncaya kadar fişlenecek hale geldik. Adımızın soyadımızın arkasında yığınla bizim aklımıza gelmedik laf salatası dolu. Yalanlarla dolu şahsi resmi tarihimiz ense kökümüzde bekliyor. martının kapı önünde kediyi beklediği gibi.
Bu sokağın sonuna doğru, caddeye çıkmadan üç dükkan önce bir camcı dükkanı var. Dükkanın sahibi olduğunu düşündüğüm orta yaşı bey yaz aylarında hep dışarıda oturuyordu ne zaman oradan geçsem adamın etrafı sokak kedileri ile dolu olurdu. Kedilerden bir tanesi diğerlerine göre daha iri, bakılı alacalı tutunculu grili beyazlı ve parlak kürklüydü. Pazar günleri geçtiğimde "Esas Kedi" adını taktığım ama bir kez olsun kendisine bu adla seslenmediğim uzun tüylü alacalı kedi haftanın son günü tamamiyle kendisine terkedilmiş üç yanı camlarla çevrili dükkanın içindeki koltuklara sere serpe uzanır mekanın keyfini çıkartıyor olurdu. Adam kedi düşkünü galiba, dükkanda beslediği yün yumağını adıran sevimli yaratığa da sokak kedilerini beslemeyi ve onlara şefkat göstermeyi kendisine görev edinmiş.
Bugün oradan geçerken cumartesi günü olmasına rağmen kapısı kapalıydı. Esas Kedi içerde ve tedirgindi. Kapıya gözlerini dikmiş geri adım atmaya hazır öylec duruyordu. Kapalı duran giriş kaısının önünde ise içeriyi gözetleyen iri mi iri bir martı vardı. Kedi korkmuştu belli, martı ise bir gurme edas ile süzüyordu içerde hala güvenli olup olmadığnı sorgulamaya başlamış olan küçük hayvanı.
Orada martının sokağın ortasnda yürüyor olmasına hayret ettim. Sokak Kuşu adını verdim kendisine. Sokak kuşusözleri aklım agelir gelmez bir çok ismin başına sokak kelimesini getirdiğimizde önüne geçtiği kelimenin daha farklı bir anlama bürünmesii sağladığını farkettim. Sokak kuşu, sokak süpürgesi, sokak kedisi, sokak köpeği, sokak kadını, sokak çocuğu.
Sokak kelimesi eklenince sanki anlamı tamamen değişmiyor da değeri biraz düşüyordu kelimenin. Sokaklar. Sokağa çıktığımızda hayatı daha farklı algılıyoruz aslında, sokaklar olan biteni olanca saflığı, soyunmuşluğu sadeliği ile gördüğümüz yerler.
Evden ilk çıktığımda sokakta yürüken çöp kutusunu eşeyen çocuklar gördüm, renkleri kopkoyu, yüzleri, elleri, giysileri kirli, çöp kutusundan işe yarar gördükleri nesneleri alıp kendilerinden daha kirli görünümlü çuvallara atıyorlardı. İstabul'da bir sokakta sanki bir hint filminden çıkmış sevimli çocuklar geziyor ve çöpleri karıştırıyorlardı.
Sokakta çocuklar karın tokluğuna çöp eşeliyor ve martılar kedileri tehdit ediyordu. Daha bir kaç gün önce sokaklardan gelmişlerdi. Avrupa Kültür Başkenti şehrimizde sanat galerilerine girmiş içerideki insanları bir güzel dövmüşlerdi. Bu öfke nereden geliyordu nasıl besleniyordu? Saldırganlardan yedi tanesini içeri aldıkları gibi saldılar. Onlar özgür ve sokaklarımızda.
Evinizin güvenli olduğunuzu sandığınız kapılarından içeriye girdiğinizde medeniyetin farklı düzeyinde yaşadıkları aşikar olan toplumların nimetlerinden kolayca faydalanmak mümkün, en son şarkıyı, filmi, dizi filmi o ülkelerdeki ile neredeyse aynı anda izlemek olağan işlerden. Kapımızı kapatınca içerideki dünya dışarıdakinden farklı. İçkimizi, sigaramızı içebiliyor, istediğimizi yapabiliyoruz, ramazan günü rahatsız edici bakışlar olmaan çay içmek bile mümkün.
Sokağa çıktığınızda ise bu nimetler ile dolu dünyadan ayrılıp başka bir ülkeye giriyorsunuz. Daha bir kaç gün önce saç kesimi farklı olduğu ve küpe taktığı için ondokuz yaşındaki bir genç öldürüldü. Tepemize dayattırılandan farklı olduğumuz anda, saçımız uzun diye, küpe taktık diye, örtünmedik, sakal bırakmadık, oruç tutmadık, içki içtik diye, tişötümüzün sloganı birisini gocundurdu diye, sevgilimizin parkta eline dokunduk diye eziyet görmek mümkün sokaklarda.
Ben son yıllarda oruç tutmadığım için eksiklik hisetmeye başladım son yıllarda. Suçlusu bana bakanların gözlerindeki izler. Bana öyle bakmaya ne hakları var?
Evdeki güvenli alanımız ne zaman daralacak Allah bilir. Attığımız oya varıncaya kadar fişlenecek hale geldik. Adımızın soyadımızın arkasında yığınla bizim aklımıza gelmedik laf salatası dolu. Yalanlarla dolu şahsi resmi tarihimiz ense kökümüzde bekliyor. martının kapı önünde kediyi beklediği gibi.
Vücut dili ne kadar fazla şey anlatıyor değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar