Önce gazetede gördüm başlığı tuhafıma gitti, daha sonra akşam eve gittiğimde gözümün içine kaçtı slogan, gece yarısına varmadan da içimi kemirmeye başladı, bu ahmak adam tavlama başlıklarına hala takılakalabildiğim için ayna karşısında kendimi azarladım. Süt dökmüş kedi gibi baktım kendi aksime.
Haiti’de çok büyük bir deprem oldu. Arada kıtalarca ve okyanus dolusu mesafe var ya, tsunami olsa dalgası değmez ya günler geçti bizim cici basınımızın her bir kanadı “köpeğini kaybeden kadın”, “birbirinin gözünü oyan hayvan ruhlu insanlar”, “hönküren devlet büyükleri”, “kaldırıma çıktı çok ayıp etti”ler, “polis karakolunun önünde eşŞek sudan gelinceye kadar benzettiler polis kılını kıpırdatmadı”lar gibi bir alay mucizeye benzemeyen sayıklamaya öncelik verdi. Bu incir çekirdeği kökenli teferruatların arasında bir ya da iki dakikayı aşmayan görüntü üzerine küçük harflerle “hayitide deypreym olmuğş” diye tıngırdadı tivi çığırtkanları, “azz sonra” sonrasında gösterilen haber bile olamadı Haiti günlerce. Pek kale almadılar faciayı. Oysa dünyanın bir çok ülkesi kaale aldı. Dünyanın en fakir ülkelerinden birisinde yaşanan insanlık dramına yardım eli çok ülkeden uzandı. Haber bültenlerinde uzun uzun anlattılar yaşananları. Biz sadece farkında değilmiş gibi yaptık, ya da fark edemedik hepsi aynı kapıya çıkar nasılsa. Günler sonra bir Türk ekibi Haiti’de Amerikan ekibinin göçükten çıkaramadığı üç kişiyi kurtarmış ya; al sana “Haiti’de Türk Mucizesi”ni dayadılar gözümüze. Allah’ım bu ne büyük, bu ne bitmek tükenmek bilmeyen aşağılık kompleksidir. Bir alay beceriksiz attık mı mangalda kül bırakmıyoruz, kendimize dair her biri birbirinden daha tozpembe tonlardaki mucizeden mucizeye koşuyoruz. Sanki topluca Demet Akalın haleti ruhiyesine büründük, Serdar Ortaç yazar biz söyler olduk. Kavuşmamız mucize, hayallerimiz tozpembe olup olup önümüzde dağlar gibi dikeliyor, hemen ardından herkes bizi kıskanıyor, kimse bizi çekemiyor.
Haiti kendi halinde, geri kalmış bir ülke, prim toplayacağımız coğrafya da değil ya acıyıp da ruhumuzu üzersek yüzümüz kırışır. Hem üzüntümüz henüz Osmanlı askerini kıyımdan geçirip özgürlüğünü elde etmiş, ardından özgürleştirdiği topraklarını Yahudilere sata sata bitirmiş şimdi bir güzel geriye isteyen Filistin’e yetiyor ancak. Başka üzüntüye ne gerek var? Sonra üzül üzül helak oluyoruz. Filistin’deki insan kıyımına insan olarak elbette çok üzülüyorum, Yahudilerin bu saldırgan tavrına asla katılmıyorum. Ancak dostu düşmanı bilmek adına birinci dünya savaşı esnasında Osmanlı’nın her cepheden kıstırıldığı esnada onların da bizi arkadan vurduğunu iki üzülüyorsam bir defa hatırlıyorum. Çağrışım yapınca benzeri bir arkadan vurma, ermeni milis hadisesi hatırlar gibi oluyorum bir müddetliğine. Ermeniye sinirlen, Filistinliye üzül. Hislerimize kimler ne amaçla yön veriyor bilesim var. Arada üzülsem de Filistinlilere nötr kalıyorum, bir Ermenistan, bir Bulgaristan, bir Yunanistan’a eş değer görüyorum. Müslümana üzül, hristiyanı görmezden gel, voodoo yapanı görme, görme, görme.
Haiti bizim vicdanımızın gözünden kaçtı ama gider gitmez gösterdik türk mucizesini. Amerikan ekibi geriye kalan çok kıymetli altı saatinde göçmüş alışveriş merkezinden çok sayıda insan kurtardıktan sonra zayıf ihtimal peşinde zaman harcamak yerine, hiç el atılmadık başka göçükten çok daha fazla sayıda canı kurtarmanın hesabını yapmayı elbette türk olmadıkları için akıl etmemiştir. Sonradan çıkagelmiş Türk ekibine “biz diğer sokaktaki şu binaya gireceğiz siz de bizim ilk etapta girip çok sayıda can kurtardığımız şu binada devam edin geride kalan varsa ulaşmaya bakın“ dememiştir. Biz yapamadık Türk ekibi siz gelin beceriksizliğimizi düzeltin demişler biz de ne yapmışızdır? Cevap veriyorum “Mucize”. Ne kadar mucizelerle doluyuz, bir can pazarından mucize çıkardık. Günlerce fark etmedik önemli falan olmasın sakın diye düşünen yazı işleri memuru - ah çok pardon - yazı işleri müdürü de çıkmadı tabii.
Maalesef hepimiz biliyoruz kurtarma ekiplerimizin mucize dolu olmadığını. En büyük, en gelişmiş, en güzel, en mükemmel, en mucize dolu şehrimizde olan sıradan bir trafik kazasına el atsak kazazedelerin kurtulacağı varsa ilk yardım konusunda uzman Türk halkı sayesinde hayatı kayıp en ucuzundan kötürüm kalıyor. Arabaya el verip omuz atıp içerideki yarı canlı yarı ölü adamların son nefesini vermesine neden oluyoruz çoğunlukla. Yani geçin mucizeden asla ve asla bir organizasyon ya da ilkyardım timsali olacak iç dinamiklerden yoksunuz.
Gerçek olaylara suskun ama gereken gündemi gözünden, kolundan, bacağından yani sarkan bir tarafından şıp diye yakalayan güzide basınımızın çevirin kazı fazla yanmasın timsali başlıklarına bakacak olsak her anımız yeni bir icad, her elimizi attığımız ayrı bir devrim niteliğinde buluş, her bir yanımız özveri, çalışkanlık ve başarı dolu. Tepki gösterilmesi gereken olaylar karşısında ilgisiz, büyütülmeye gerek olmayan konularda bir bardak suda keskin sirke küpüne zarar misali fırtına üstüne frtına.
Haiti’de çok büyük bir deprem oldu. Arada kıtalarca ve okyanus dolusu mesafe var ya, tsunami olsa dalgası değmez ya günler geçti bizim cici basınımızın her bir kanadı “köpeğini kaybeden kadın”, “birbirinin gözünü oyan hayvan ruhlu insanlar”, “hönküren devlet büyükleri”, “kaldırıma çıktı çok ayıp etti”ler, “polis karakolunun önünde eşŞek sudan gelinceye kadar benzettiler polis kılını kıpırdatmadı”lar gibi bir alay mucizeye benzemeyen sayıklamaya öncelik verdi. Bu incir çekirdeği kökenli teferruatların arasında bir ya da iki dakikayı aşmayan görüntü üzerine küçük harflerle “hayitide deypreym olmuğş” diye tıngırdadı tivi çığırtkanları, “azz sonra” sonrasında gösterilen haber bile olamadı Haiti günlerce. Pek kale almadılar faciayı. Oysa dünyanın bir çok ülkesi kaale aldı. Dünyanın en fakir ülkelerinden birisinde yaşanan insanlık dramına yardım eli çok ülkeden uzandı. Haber bültenlerinde uzun uzun anlattılar yaşananları. Biz sadece farkında değilmiş gibi yaptık, ya da fark edemedik hepsi aynı kapıya çıkar nasılsa. Günler sonra bir Türk ekibi Haiti’de Amerikan ekibinin göçükten çıkaramadığı üç kişiyi kurtarmış ya; al sana “Haiti’de Türk Mucizesi”ni dayadılar gözümüze. Allah’ım bu ne büyük, bu ne bitmek tükenmek bilmeyen aşağılık kompleksidir. Bir alay beceriksiz attık mı mangalda kül bırakmıyoruz, kendimize dair her biri birbirinden daha tozpembe tonlardaki mucizeden mucizeye koşuyoruz. Sanki topluca Demet Akalın haleti ruhiyesine büründük, Serdar Ortaç yazar biz söyler olduk. Kavuşmamız mucize, hayallerimiz tozpembe olup olup önümüzde dağlar gibi dikeliyor, hemen ardından herkes bizi kıskanıyor, kimse bizi çekemiyor.
Haiti kendi halinde, geri kalmış bir ülke, prim toplayacağımız coğrafya da değil ya acıyıp da ruhumuzu üzersek yüzümüz kırışır. Hem üzüntümüz henüz Osmanlı askerini kıyımdan geçirip özgürlüğünü elde etmiş, ardından özgürleştirdiği topraklarını Yahudilere sata sata bitirmiş şimdi bir güzel geriye isteyen Filistin’e yetiyor ancak. Başka üzüntüye ne gerek var? Sonra üzül üzül helak oluyoruz. Filistin’deki insan kıyımına insan olarak elbette çok üzülüyorum, Yahudilerin bu saldırgan tavrına asla katılmıyorum. Ancak dostu düşmanı bilmek adına birinci dünya savaşı esnasında Osmanlı’nın her cepheden kıstırıldığı esnada onların da bizi arkadan vurduğunu iki üzülüyorsam bir defa hatırlıyorum. Çağrışım yapınca benzeri bir arkadan vurma, ermeni milis hadisesi hatırlar gibi oluyorum bir müddetliğine. Ermeniye sinirlen, Filistinliye üzül. Hislerimize kimler ne amaçla yön veriyor bilesim var. Arada üzülsem de Filistinlilere nötr kalıyorum, bir Ermenistan, bir Bulgaristan, bir Yunanistan’a eş değer görüyorum. Müslümana üzül, hristiyanı görmezden gel, voodoo yapanı görme, görme, görme.
Haiti bizim vicdanımızın gözünden kaçtı ama gider gitmez gösterdik türk mucizesini. Amerikan ekibi geriye kalan çok kıymetli altı saatinde göçmüş alışveriş merkezinden çok sayıda insan kurtardıktan sonra zayıf ihtimal peşinde zaman harcamak yerine, hiç el atılmadık başka göçükten çok daha fazla sayıda canı kurtarmanın hesabını yapmayı elbette türk olmadıkları için akıl etmemiştir. Sonradan çıkagelmiş Türk ekibine “biz diğer sokaktaki şu binaya gireceğiz siz de bizim ilk etapta girip çok sayıda can kurtardığımız şu binada devam edin geride kalan varsa ulaşmaya bakın“ dememiştir. Biz yapamadık Türk ekibi siz gelin beceriksizliğimizi düzeltin demişler biz de ne yapmışızdır? Cevap veriyorum “Mucize”. Ne kadar mucizelerle doluyuz, bir can pazarından mucize çıkardık. Günlerce fark etmedik önemli falan olmasın sakın diye düşünen yazı işleri memuru - ah çok pardon - yazı işleri müdürü de çıkmadı tabii.
Maalesef hepimiz biliyoruz kurtarma ekiplerimizin mucize dolu olmadığını. En büyük, en gelişmiş, en güzel, en mükemmel, en mucize dolu şehrimizde olan sıradan bir trafik kazasına el atsak kazazedelerin kurtulacağı varsa ilk yardım konusunda uzman Türk halkı sayesinde hayatı kayıp en ucuzundan kötürüm kalıyor. Arabaya el verip omuz atıp içerideki yarı canlı yarı ölü adamların son nefesini vermesine neden oluyoruz çoğunlukla. Yani geçin mucizeden asla ve asla bir organizasyon ya da ilkyardım timsali olacak iç dinamiklerden yoksunuz.
Gerçek olaylara suskun ama gereken gündemi gözünden, kolundan, bacağından yani sarkan bir tarafından şıp diye yakalayan güzide basınımızın çevirin kazı fazla yanmasın timsali başlıklarına bakacak olsak her anımız yeni bir icad, her elimizi attığımız ayrı bir devrim niteliğinde buluş, her bir yanımız özveri, çalışkanlık ve başarı dolu. Tepki gösterilmesi gereken olaylar karşısında ilgisiz, büyütülmeye gerek olmayan konularda bir bardak suda keskin sirke küpüne zarar misali fırtına üstüne frtına.
bilinçli kurtarma mucizesi
YanıtlaSilHep merak etmişimdir kendini bizim gibi algılayan ülkeler olup olmadığını. Akıl almaz bir aşağılık kompleksimiz var. Bir yabancı türkçe bir şiir okusa sevinçten delilere dönüyoruz, hele ki istiklal marşını okuduysa kabarıyor yerimize sığmıyoruz. Gözyaşları sel olup taşıyor. Yabancı ülkelerde başarılı olmuş türkler ise başka bir konu. Kimse onlarla böyle gurur duyarken bu ülkede kendilerini gerçekleştiremedikleri için, bir türlü fırsat bulamadıkları için o ülkeler gittiklerini düşünmüyor.
YanıtlaSilSevgili Vladimir !
YanıtlaSilSeni duyarlılığın ve insanlığın bir de adam gibi adamlığından ötürü ayakta alkışlıyorum. Önünde saygıyla eğiliyorum.
Ben de bu konuda iki yazı yazmıştım. Senden ricam her ikisini, özellikle ikincisini yorumlarıyla okuman halimizi daha bir bakmak için.
http://faceblog-tr.blogspot.com/2010/01/haiti-agliyor-ii.html
Tekrar tekrar tebrik ederim.
Vladimircim; bizler mucizeler ülkesinin ışık büken ateş söndüren bir milleti değilmiyiz sanki?Avrupalı kadınlara rus kadınlara sorsunlar bizim erkeklerimizi onlar söylesin diye böbürlenenlerden böyle bir "Haiti'de Türk mucizesi" haberi çıkar işte.Neolcak biz gönül gücüyle, ülke ülke gezerek tozarak, konserlerde çıldırarak da mucizeler yaratırız zaten, sevgilerimle.
YanıtlaSilkendi ülkemizde bir şey yapamadığımıza bakma biz haiti'de kahramanız artık...
YanıtlaSilbir de tabi şöyle haberler okuyoruz;
YanıtlaSilAvustralyalı Nine Network adlı televizyon kanalı ekibi, Haiti'de röportaj sırasında enkaz altından sesler duyunca yardıma koştu. Anne babasının cesetlerinin yanında sıkışmış 18 aylık kız çocuğunu kurtardı. ve rakip televizyon bu anı görüntüledi"