Eskiden bu şehirde troleybüsler vardı.
Fakültemizin önünden troleybüse biner, Konak’a ya da Mithatpaşa üzerinden Fahrettin Altay’a giderdik. Hoş o dönemler Sahilyolu da yoktu o yüzden meta zori geçilirdi Mithatpaşa Caddesi’nden. Troleybüsler tuhaftı ama nedense o dönem tuhaf gelmezdi biz yolculara. Kutu gibi daracık, sanki 1930'ların dokusunu andıran iç dizaynı, 1920’den 1960’lara sarsıntıyla her durakta durarak ilerleyen, oradan Star Trek zamanlarına atlayan dış dizaynı vardı bunların. Bindik mi zaman tüneline girmiş gibi olurduk. Sanki ilk durakta şoför; “sene 1945, var mı inecek?” diye bağıracakmış gibi gelirdi. Durağımıza geldik mi inerdik: Çoğunlukla bindiğimiz sene inerdik durağımıza yılın son gece yarısını troleybüste geçirmiyorsak şayet. O da nadiren belki de asla. Otobüsten inmeler sakindi, binişler hep o sakinlikte değildi.
İlk tuhaf anım fakültenin önünden bir kız arkadaşımla bunlardan birine binerken yaşamış olduğum. Neşeli bir tip olan arkadaşım önden, ben hemen onun ardında attık kendimizi araca. Arkaya doğru ilerliyoruz, şoför “hop hop” diyerek bir şeyler gevelemeye başladı. Ben adetim olduğu üzere bana doğru seslenmeleri asla üzerime alınmam. Arkadaşım ise benden de vurdumduymaz. Bize hoplamalarla erişemeyeceğini anlayan adam “Kotlu bayan, kotlu bayan” diye seslenmeyi seçti.
Arkadaşım merakla sordu: “Bana mı seslendiniz?”
“Bayan, öğrenci bileti attınız nerden belli öğrenci olduğunuz?” diye bu sefer şoför sordu.
Bunun üzerine arkadaşım sağ eline defterini alıp havaya kaldırdı, sol elindeki kitaplarını aşağıya indirip bir nevi reverans yaparak yana döndü, gülerek: “Kıyafetlerimden değil elbette, pasomu gösterdim girişte” dedi gülerek. Şoförler o zaman şimdikiler gibi küstahlıktan agresifliğe ve oradan manyakça saldırganlıpa doğru evrimleşme dönemlerine başlamamıştı bile. Adam gülerek “Dalmışım kızım görmedim” diyerek güldü. Birkaç yaşlı yolcu da güldüler. O seyahatten sonra arkadaşımın adı elbette “Kotlu bayan” olarak kaldı. Seneler geçti o yıllara dair anıları paylaşanlar kızın adın değil kotunu ve bayanını anımsıyorlar.
Troleybüslerin belirli bir güzergahı vardı, o yoldan asla çıkamazlardı çünkü izledikleri rota üzerindeki tollara cihazların enerji sağladıkları özel bir elektrik hattı vardı. Araçlar bu elektrik hatlarından vatandaşların boynuz adını taktığı tuhaf bir antenimsi, kancamsı, hatta balık oltamsı bir edevat ile elektrik alırdı. Bazen ani bir duruş, hızlı giderken dönüş gibi durumlarda boynuz elektrik hattından çıkar, troleybüs aniden dururdu. Şoför sol tarafındaki kapıyı açar adeta atlayarak yere iner, otobüsün arka bölümünü geçerek boynuzunu tellere geçirir aracı tekrar yürütürdü. Uzun sürmezdi bu işlem yoksa İzmir’in cehennem sıcağını andıran döneminde durmakta olan o araçların içinde bir iki dakikadan fazla kalabilmek bizim harcımız değildi.
Ben troleybüslere kendi rotamdaki değişiklikten ötürü veda etmeden kısa bir süre önce Üç kuyular’dan binmiş Alsancak’a gidiyordum. Troleybüs doluydu, oturan gençler ayaktaki yaşça büyük yetişkinleri görmezden geliyorlardı. Tutunulacak yerin kayışlarına dengeli biçimde tutunamayan bir adam gördüm. Dış görünüşten yaş tahmininde bulunamıyordum o zamanlar o yüzden ne çok yaşlıydı ne de gençti diyebilirim. Adamın alnı terliyordu. AKM yakınlarında durakta yolcular inmeye başlarken adam yere düştü. Adamın öldüğünü kim, nasıl anladı hatırlamıyorum. İlk kez ölü bir insan bedenini troleybüste görmüştüm. Az evvel ayakta duran, alnında terler olan adam az sonra yerde yatıyordu. Çenesi bir tuhaf olmuştu, elleri bir çocuğun ki gibi büzülmüş, ayakları kıvrılmıştı. Az evvel canlı, şimdi ölü. Hayat aniden bitiyordu.
Troleybüslerin de ömrü bitti İzmir’de, yol üzerindeki elektrik hattına bağlanan boynuzları, yılları devirmiş narin detaylarına rağmen hantal görüntülü gövdeleri yok artık. Hayatımızdan nasıl çıktılar, en son ne zaman bir troleybüse bindim hatırlamıyorum.
Yeni yıla girmemize şu kadarcık kalmışken bu kadar nostalji olsun değil mi ya?
Fakültemizin önünden troleybüse biner, Konak’a ya da Mithatpaşa üzerinden Fahrettin Altay’a giderdik. Hoş o dönemler Sahilyolu da yoktu o yüzden meta zori geçilirdi Mithatpaşa Caddesi’nden. Troleybüsler tuhaftı ama nedense o dönem tuhaf gelmezdi biz yolculara. Kutu gibi daracık, sanki 1930'ların dokusunu andıran iç dizaynı, 1920’den 1960’lara sarsıntıyla her durakta durarak ilerleyen, oradan Star Trek zamanlarına atlayan dış dizaynı vardı bunların. Bindik mi zaman tüneline girmiş gibi olurduk. Sanki ilk durakta şoför; “sene 1945, var mı inecek?” diye bağıracakmış gibi gelirdi. Durağımıza geldik mi inerdik: Çoğunlukla bindiğimiz sene inerdik durağımıza yılın son gece yarısını troleybüste geçirmiyorsak şayet. O da nadiren belki de asla. Otobüsten inmeler sakindi, binişler hep o sakinlikte değildi.
İlk tuhaf anım fakültenin önünden bir kız arkadaşımla bunlardan birine binerken yaşamış olduğum. Neşeli bir tip olan arkadaşım önden, ben hemen onun ardında attık kendimizi araca. Arkaya doğru ilerliyoruz, şoför “hop hop” diyerek bir şeyler gevelemeye başladı. Ben adetim olduğu üzere bana doğru seslenmeleri asla üzerime alınmam. Arkadaşım ise benden de vurdumduymaz. Bize hoplamalarla erişemeyeceğini anlayan adam “Kotlu bayan, kotlu bayan” diye seslenmeyi seçti.
Arkadaşım merakla sordu: “Bana mı seslendiniz?”
“Bayan, öğrenci bileti attınız nerden belli öğrenci olduğunuz?” diye bu sefer şoför sordu.
Bunun üzerine arkadaşım sağ eline defterini alıp havaya kaldırdı, sol elindeki kitaplarını aşağıya indirip bir nevi reverans yaparak yana döndü, gülerek: “Kıyafetlerimden değil elbette, pasomu gösterdim girişte” dedi gülerek. Şoförler o zaman şimdikiler gibi küstahlıktan agresifliğe ve oradan manyakça saldırganlıpa doğru evrimleşme dönemlerine başlamamıştı bile. Adam gülerek “Dalmışım kızım görmedim” diyerek güldü. Birkaç yaşlı yolcu da güldüler. O seyahatten sonra arkadaşımın adı elbette “Kotlu bayan” olarak kaldı. Seneler geçti o yıllara dair anıları paylaşanlar kızın adın değil kotunu ve bayanını anımsıyorlar.
Troleybüslerin belirli bir güzergahı vardı, o yoldan asla çıkamazlardı çünkü izledikleri rota üzerindeki tollara cihazların enerji sağladıkları özel bir elektrik hattı vardı. Araçlar bu elektrik hatlarından vatandaşların boynuz adını taktığı tuhaf bir antenimsi, kancamsı, hatta balık oltamsı bir edevat ile elektrik alırdı. Bazen ani bir duruş, hızlı giderken dönüş gibi durumlarda boynuz elektrik hattından çıkar, troleybüs aniden dururdu. Şoför sol tarafındaki kapıyı açar adeta atlayarak yere iner, otobüsün arka bölümünü geçerek boynuzunu tellere geçirir aracı tekrar yürütürdü. Uzun sürmezdi bu işlem yoksa İzmir’in cehennem sıcağını andıran döneminde durmakta olan o araçların içinde bir iki dakikadan fazla kalabilmek bizim harcımız değildi.
Ben troleybüslere kendi rotamdaki değişiklikten ötürü veda etmeden kısa bir süre önce Üç kuyular’dan binmiş Alsancak’a gidiyordum. Troleybüs doluydu, oturan gençler ayaktaki yaşça büyük yetişkinleri görmezden geliyorlardı. Tutunulacak yerin kayışlarına dengeli biçimde tutunamayan bir adam gördüm. Dış görünüşten yaş tahmininde bulunamıyordum o zamanlar o yüzden ne çok yaşlıydı ne de gençti diyebilirim. Adamın alnı terliyordu. AKM yakınlarında durakta yolcular inmeye başlarken adam yere düştü. Adamın öldüğünü kim, nasıl anladı hatırlamıyorum. İlk kez ölü bir insan bedenini troleybüste görmüştüm. Az evvel ayakta duran, alnında terler olan adam az sonra yerde yatıyordu. Çenesi bir tuhaf olmuştu, elleri bir çocuğun ki gibi büzülmüş, ayakları kıvrılmıştı. Az evvel canlı, şimdi ölü. Hayat aniden bitiyordu.
Troleybüslerin de ömrü bitti İzmir’de, yol üzerindeki elektrik hattına bağlanan boynuzları, yılları devirmiş narin detaylarına rağmen hantal görüntülü gövdeleri yok artık. Hayatımızdan nasıl çıktılar, en son ne zaman bir troleybüse bindim hatırlamıyorum.
Yeni yıla girmemize şu kadarcık kalmışken bu kadar nostalji olsun değil mi ya?
aaa sizin metrobüsünüz yok mu bizim var. çok yeni olmasına rağmen öyle çok anısı var ki şimdiden anlatmakla bitmez :))))
YanıtlaSilbu arada şimdiden iyi seneler ve geçmişe dair çok güzel, keyifli olarak hatırlanacak anılarla dolu olan zamanlar dilerim...
Ah aha ben de Ankarayı hatırladım
YanıtlaSilhemde karlı günler geldi aklıma gözümün önünde canlandı
"boynuzlu" diye söylenridi kestirmeden
bazende yolda giderken boynuzlardan biri telden çıkardı şöfer inder iple denk getirir tele yerleşiriridi boynuzu
ah ne günlerdi.
birde inmek için camların üstünde ip vardı o ip çekilirdi.
mutlu yıllar:)
Mutlu yıllar dileğiyle.Yazılarınızı görünmeden takip ediyorum ama çok keyifliler.
YanıtlaSilbuna bağlantılı bir yazı yazıcam... sen düşürdün aklıma.. :)))
YanıtlaSil