Aylar önce Tansaş’ta 2,5 YTL’lik DVDlerin arasında rastladığım bir filmi izledim geçtiğimiz Pazar günü. 2008 yılında D&R da görmüş, birkaç kez de alsam mı acaba diye elimiz uzatmış olduğum bir filmdi. Ama 24,95 YTL gibi bir parayı ödemeye de ne elim ne de vicdanım varmadığı için ertelediğim bir filmdi. The Night Listener. Yapacak bir iş bulamadığım bir tembellik anını bekliyordum izlemek için. Öncelikle DVD’nin metal kutusunun arkasında yazılan film konusunun filmin kendisi ile pek alakası yok.
Filmi; Patrick Stettner yönetmiş, senaryoyu ise “Kent Öyküleri”nden tanıdığımız Amistead Maupin ile Terry Anderson birlikte yazmışlar. Başrolde Toni Colette ile Robin Williams var. Her ikisi de hayli riskli olan rollerinde oldukça başarılılar. En ufak bir abartıda filmin bütününe yayılmış yavaş yavaş, izleyiciden gizlenerek gelişen gerilim kesinlikle iki seksen yatabilecekken iki usta oyuncu filmin önüne de geçmeden gerektiği biçimde gölgelerin yer değiştirmesi gibi karakterlerin dengelerini filmin bütününe ustaca yayıyorlar. Robin Williams kendisinden umulmayacak biçimde sade bir oyunculuk sergiliyor.
Film hoş bir melodi ile açılıyor, sonradan isminin Vladimir’s Blues olduğunu öğrendiğim şarkı, romantik bir gerilim melodisi diyebiliriz, tam gece şarkısı, Max Richter’e ait..
Gabriel Noone (Adamın soyadı İngilizce’deki hiç kimse anlamını oluşturan “no one”ın beraber yazılmış hali) bir radyo programcısıdır. Erkek partneri ile 8 yıldır sürmekte olan ilişkisi çıkmaza girmiş, bitmek üzeredir. Yıllar boyunca erkek arkadaşı ile olan ilişkisinden topladığı öyküleri radyo programına malzeme yaptığı sebebiyle bastırılmış bir kırgınlık ortaya çıkmıştır. Evlerini ayırırlar. Yayınevi sahibi bir arkadaşı eline geçen, anne ve babası tarafından sex kölesi haline getirilmiş 14 yaşındaki bir erkeğin başından geçenleri anlattığı romanı Gabriel’e verir. Çok ustaca yazılmış, imla hataları bile bulunmayan bir amatör romanıdır elindeki. Çocuk anne ve babası tarafından evlerinin bodrumunda gözleri kapatılarak evlerine davet ettikleri kişilerin cinsel arzularına karşılık vermeye zorlanmış ve bodrumda yaşananlar videoya kaydedilmiştir. Çocuk Gabriel’i arar, telesekretere mesaj bırakır. Uzun süre dirense de sonunda çocukla konuşmaya başlar. Çocuğun anne ve babası cezalandırılmışlar ve velayeti gönüllü bir anneye verilmiştir. Çocuk 14 yaşındaki birisine göre çok olgundur, hayata dair görüşleri enteresandır. Günlerce konuşurlar, telefonu bazen annesi alır. Ayrıldığı erkek arkadaşı da bazı telefon konuşmalarına şahit olur ve bir gün Gabriel’e çocuk ve kadının aynı kişi olduğunu söyler. Gabriel’in macerası bu noktadan sonra başlar. Gerilimi alışık olmadığımız kadar ustaca kurulmuş, kimin kim olduğuna dair kuşkuları filmin sırrını ele vermeden sonuna kadar ayakta tutan usta işi bir film.
2006 yapımı bu filmi izledikten sonra “kamera arkası” bölümünü izlemek film kadar ilginç oldu. Çünkü filmde yaşananların gerçekte yaşanmış olduğu sürprizi de orada gizliydi. Yazar, Amistead Maupin senaryoyu beraber yazdığı kişi ile ilişkisini bitirmeye çalıştığı günlerde ergenlik çağındaki bir hayranı ona yazdığı otobiyografik romanın birkaç sayfasını gönderir, yazar okuduğu bölümlerdeki ustalıktan etkilenerek çocuğun telefon numarasını bulur ve onunla telefonlaşmaya başlar. Zaman zaman annesi olduğunu söyleyen kişi ile de telefon konuşmaları olır. Aylarca süren telefon trafiği erkek arkadaşının, anne ve çocuğun aynı kişi olduğunu söyleyinceye kadar devam eder. Yaşadıklarını önce bir roman haline getiren Maupin’in romanının gördüğü ilgi üzerine filme çekilmesi serüveni başlar.
DVDnin hiçbir yerinde gerçek hayattan alınma olduğu söylenmemesi, arka kapakta konunun farklı anlatılmış olması filmin kısa sürede satılamayan filmler arasına düşmesine sebep olmuş. Geç de olsa bu filmi keşfettiğime mutlu oldum. Uzun zamandır ilk kez bir filmden gerçek sinema tadı alarak izledim. Aslında bir psikolojik gerilim filmi olarak değerlendirilebilecek bu filmi, taşıdığı atmosferden ötürü, aslında bir parapsikolojik gerilim filmi olan ancak kendi film sınıflandırmama göre bir gizli Sam Raimi şaheseri The Gift’in yanına koyuyorum.
Filmi; Patrick Stettner yönetmiş, senaryoyu ise “Kent Öyküleri”nden tanıdığımız Amistead Maupin ile Terry Anderson birlikte yazmışlar. Başrolde Toni Colette ile Robin Williams var. Her ikisi de hayli riskli olan rollerinde oldukça başarılılar. En ufak bir abartıda filmin bütününe yayılmış yavaş yavaş, izleyiciden gizlenerek gelişen gerilim kesinlikle iki seksen yatabilecekken iki usta oyuncu filmin önüne de geçmeden gerektiği biçimde gölgelerin yer değiştirmesi gibi karakterlerin dengelerini filmin bütününe ustaca yayıyorlar. Robin Williams kendisinden umulmayacak biçimde sade bir oyunculuk sergiliyor.
Film hoş bir melodi ile açılıyor, sonradan isminin Vladimir’s Blues olduğunu öğrendiğim şarkı, romantik bir gerilim melodisi diyebiliriz, tam gece şarkısı, Max Richter’e ait..
Gabriel Noone (Adamın soyadı İngilizce’deki hiç kimse anlamını oluşturan “no one”ın beraber yazılmış hali) bir radyo programcısıdır. Erkek partneri ile 8 yıldır sürmekte olan ilişkisi çıkmaza girmiş, bitmek üzeredir. Yıllar boyunca erkek arkadaşı ile olan ilişkisinden topladığı öyküleri radyo programına malzeme yaptığı sebebiyle bastırılmış bir kırgınlık ortaya çıkmıştır. Evlerini ayırırlar. Yayınevi sahibi bir arkadaşı eline geçen, anne ve babası tarafından sex kölesi haline getirilmiş 14 yaşındaki bir erkeğin başından geçenleri anlattığı romanı Gabriel’e verir. Çok ustaca yazılmış, imla hataları bile bulunmayan bir amatör romanıdır elindeki. Çocuk anne ve babası tarafından evlerinin bodrumunda gözleri kapatılarak evlerine davet ettikleri kişilerin cinsel arzularına karşılık vermeye zorlanmış ve bodrumda yaşananlar videoya kaydedilmiştir. Çocuk Gabriel’i arar, telesekretere mesaj bırakır. Uzun süre dirense de sonunda çocukla konuşmaya başlar. Çocuğun anne ve babası cezalandırılmışlar ve velayeti gönüllü bir anneye verilmiştir. Çocuk 14 yaşındaki birisine göre çok olgundur, hayata dair görüşleri enteresandır. Günlerce konuşurlar, telefonu bazen annesi alır. Ayrıldığı erkek arkadaşı da bazı telefon konuşmalarına şahit olur ve bir gün Gabriel’e çocuk ve kadının aynı kişi olduğunu söyler. Gabriel’in macerası bu noktadan sonra başlar. Gerilimi alışık olmadığımız kadar ustaca kurulmuş, kimin kim olduğuna dair kuşkuları filmin sırrını ele vermeden sonuna kadar ayakta tutan usta işi bir film.
2006 yapımı bu filmi izledikten sonra “kamera arkası” bölümünü izlemek film kadar ilginç oldu. Çünkü filmde yaşananların gerçekte yaşanmış olduğu sürprizi de orada gizliydi. Yazar, Amistead Maupin senaryoyu beraber yazdığı kişi ile ilişkisini bitirmeye çalıştığı günlerde ergenlik çağındaki bir hayranı ona yazdığı otobiyografik romanın birkaç sayfasını gönderir, yazar okuduğu bölümlerdeki ustalıktan etkilenerek çocuğun telefon numarasını bulur ve onunla telefonlaşmaya başlar. Zaman zaman annesi olduğunu söyleyen kişi ile de telefon konuşmaları olır. Aylarca süren telefon trafiği erkek arkadaşının, anne ve çocuğun aynı kişi olduğunu söyleyinceye kadar devam eder. Yaşadıklarını önce bir roman haline getiren Maupin’in romanının gördüğü ilgi üzerine filme çekilmesi serüveni başlar.
DVDnin hiçbir yerinde gerçek hayattan alınma olduğu söylenmemesi, arka kapakta konunun farklı anlatılmış olması filmin kısa sürede satılamayan filmler arasına düşmesine sebep olmuş. Geç de olsa bu filmi keşfettiğime mutlu oldum. Uzun zamandır ilk kez bir filmden gerçek sinema tadı alarak izledim. Aslında bir psikolojik gerilim filmi olarak değerlendirilebilecek bu filmi, taşıdığı atmosferden ötürü, aslında bir parapsikolojik gerilim filmi olan ancak kendi film sınıflandırmama göre bir gizli Sam Raimi şaheseri The Gift’in yanına koyuyorum.
"bana düşlerini anlat" diye bir kitap okumuştum. bahsettiğin yada benim anladığım kadarı ile aynı kişi kendinde 2 ve daha fazla kişilik olarak barındırıyordu.
YanıtlaSilyazın bana bu kitabı hatırlattı birden nedense.
Çok güzel yakalamışsın. Filmde bu açıkça belirtilmiyor ama çok yakın.. Oliver Sacks'in kitaplarında alışık olmadık insanlara dair çözümlemeler yer alıyor. Bir dönem ilgimi çektiği için okumuştum. İnsan beyni tuhaf tuzaklar kuruyor bazen. Ve olan biten gerçek sanan insanları alışık olduğumuz yollar ile ikna etmek ise kesinlikle mümkün değil. Onların dünyasının çekimine kapılan insanın işi çok zor.
YanıtlaSilBana da Identity'yi hatırlattı. 5 ya da 6 karakter vardı o filmde de. Aslında hepsi de birdi. İlginç bir filme benziyor. Yine yakalamışsın Vladimir. Paylaşım için teşekkürler.
YanıtlaSilbende geçenlerde sybill'in 2007 versiyonunu seyrettim. psikolojiye geçen ilk çok kişilik vakası. tam 16 ayrı kişiliği olan bir ressam. gerçi sonrasında bu kişiliklerin tamamen doktorun yönlendirmesiyle ortaya çıkarılmış olduğuna dair pek çok şey ortaya çıkarıldı ama sonuç olarak çok kişilik tanımı bu olayla incelenmeye başlanıp adı kondu...
YanıtlaSilpsikolojik gerilim tarzı filmleri çok sevdiğimden bu filmi haftasonu alıp seyretmeyi düşünüyorum...
Film vizyona girdiğinde nedense izlememiştim. Gerçi şimdi de izlemiş değilim ama Toni Collette'yi Little Miss Sunshine'da izlemiştim. Merak ettim şimdi de. Hatırlatman iyi oldu, sağol Vladimir.
YanıtlaSilizlenecekler listeme aldım ben de :)
YanıtlaSil