4 Haziran 2008 Çarşamba

Ninninin İçinden Geçen Bir Lahana Perhizi Önerisi

Güzel bir ninni vardı bilirsiniz, “Dandini dandini dastana danalar girmiş bostana…” Çocukken dinlemiş olan şanslı insanlar bu güzel melodinin eşliğinde süzülüp rüyalar ülkesine daldıkları günleri belki hatırlıyorlardır.

Uykuya dalınca hep tatlı rüyalar görülecek değil ya bazen de – hadi kabus demeyeyim - iç karartıcı, bunaltıcı, boğazınızdan yakalayıp ciğerinizi söküp alan rüyalar vardır. Uykuya dalarsınız tatlı arkadaşlık, dostluk rüyaları görmeye başlarsınız. Çiçekli bahçenizin yollarında koşarken aniden okullu olursunuz. Okullu olunca bir sürü arkadaşınız olur. Bu arkadaş denilen insanlar hayatınıza girer ve çıkarlar. Kimileri için her yeni tanışıklık bir aşk ilişkisi gibidir. Tanışırsınız, etkilenirsiniz, tüm vaktiniz onunla geçsin istersiniz, yokluğunda sesi kulaklarınızda yankılanır, güzel bir şey görürsünüz o yokken, “ah şimdi o da burada olsaydı ne derdi acaba?” cümlesi geçer içinizden.

Kanımızın ısındığı yeni tanışılmış insanın kredisi yüksektir. Ona değer verir ortam müsait olursa nerdeyse köpeği olursunuz. İşte böyle yaptınız mı aynı zamanda yanmış olduğunuzu öğrenmek hayli zamanınızı alır. Yıllar geçince öğrenirsiniz nasılsa, o krediyi biraz geç verirmeye başlarsınız ya da adamına göre muamele etmenin gerekliliği bir zaruret olarak dürtükler sizi bir taraflarınızdan gizli gizli.

İnsanlara onların size verdiğinden fazla değer vermediğinizde, onlar ile ilgili beklenti ve hayallerinizi aza indirdiğinizde mutsuz olma riskini de asgariye çektiğinizi fark etmek için ne yazık ki yılların geçmesi gerekiyor. Bunu öğreninceye kadar geçen zamanda yolunuzun kesiştiği öyle insanlar var ki, hep mutsuzdurlar. Öyle böyle değil iri bir mutsuzluktur bu, gelir gelir mutsuzluklarını üstünüze başınıza kusarlar. Dur durak tanımazlar. Saatlerin mahremiyetine dahi saygı duymazlar. Kendilerini iç dünyalarının tınılarına kaptırmış, dünya üzerinde mevcut diğer seslere kulaklarını tıkamışlardır. Hem de ne tıkamak, sanki iki eli kulakta sımsıkı kapalıyken gelebilecek en ufak tıkırtıya tahammülsüzlükten çığlığı basar vaziyette, “kulaklarımdan içeriye ses kaçarsa kendi sesim kaçsın” hevesiyle. Kusa kusa bitiremezler bu mutsuzluğu.

Çat kapı gelir, pat diye sayarlar dertlerini, dinler dinler dinlersiniz, başka seçeneğiniz olduğunu sanırsınız. Yoktur. Sıra size gelirse; “bak arkadaşım şöyle yap, buna dikkat et” gibi önerilerde bulunursunuz. Sizin önerilerinizi hiç mi hiç kaale almaz burnunun dikine gider hatta dediğinizin zıddını yaparlar. Bir müddet sonra geri gelir “sen haklıymışsın”, “keşke seni dinleseymişim” derler. Yeni dertlerini anlatırlar, yeni safralarını boca ederler üstünüze.

Siz bunun dertlerini kolye gibi dizip boynunuzun borcu timsali olarak size takmasına o en derinlerdeki amfora misali arkadaşlığın hatırına katlanırsınız. Dertlenme ritüeli bitince arazi olur bunlar. Aylar sonra birilerinden duyarsınız, iş değiştirmiş, kazancı artmış, yurt dışına tatile gitmiş, araba almış, ev satın almış, nişanlanmış ya da yeni sevgili edinerek envai çeşit mutluluğu bir kenarından yakalamış. Başına gelen güzellik düzinelerini sizinle paylaşmadığı için hafiften hüzünlenir, kendiniz aldatılmış hisseder, “bir telefon da mı edemedi” diye içlenir, salaklığınıza doymazsınız.

Karar alırsınız “başı sıkışıp gelsin bakalım ben bir daha bunu dinlemeyeceğim” diye. Sizdeki dinleme azminde azalmayı sezdiler mi “vınnnn” diye yok olurlar. Dertlerini boca edebilecekleri yeni kurban seçmişlerdir kendilerine. Derininden bir “Ohhhhh!!!” çekersiniz. Tekrar güneş doğar üzerinize, geniş gölgeli ağaçların altından geçerken kuş cıvıltılarını duymaya başlarsınız.


Artık ninnini devamını söyleme zamanı gelmiştir: “…..Kov bostancı danayı yemesin lahanayı

Arkadaşlar lahanalarımızı yedirtmeyelim.

Her daim, mutlu, dinç, güler yüzlü kalasınız.

E mi?


14 yorum:

  1. Bilmukabele efendim. Bir sıkıntı havası var ama. Hadi hayırlısı.

    YanıtlaSil
  2. Yok yok sıkıntıdan değil aklıma takılan bir konuydu yazdım gitti. :))

    YanıtlaSil
  3. hoşgelmişsin :) iki kocaman yazı, şaşırrdım. neyse ki lahanalarını kurtarmışın. benimkilerle kapuska yaptılar, hiç de sevmem.

    sevgiler

    YanıtlaSil
  4. blog ayarlarında bir problem var entry giremiyorum bilgisyarımdan başka yerden denemem gerekiyor. :(

    YanıtlaSil
  5. Evet ya bazen kovabileceğimizi bile unutuyoruz. yazık oluyor lahanalara.. hatırlattı bunu yazdıklarınız bana:))

    YanıtlaSil
  6. Hep o küçük saf çocuk yüzünden aslında. Yıllar geçtikçe büyüyüp olgunlaşmamız lazım halbuki. Ama uslanmaz bir safsalak edasıyla ben hep düşmüşümdür aynı hataya. İnsanlara güvenmek güzel bir şey çünkü. Yine de ders almak lazım aslında yaşananlardan. Öyle bir geliş geçiş işte...

    YanıtlaSil
  7. Bu arada ben sürekli bakıyordum günlüğüne. Bugün iki yazı birden görünce şaşırdım. Üstelik biri 01 haziran tarihli. Görmememe imkan yok ki. Bu nasıl iştir Vladimir? :)

    YanıtlaSil
  8. hoş geldiiinnn vladimir. Yazın bana karşı komşumu hatırlattı, kadın ile 4 yıllık apartman hayatımda topu topu dört kez karşılaşmışlığım olduysa dördünde de dertlerini kusmuştur ulu orta... Ne zaman görsem hep aynı.. Hep gözleri yaşlı, ağır ağır anlatır. Ben derim ki "ya bu deveyi güt ya bu diyardan git" Gitmez, söylediklerimi dinlemez bu sfer derim ki "deveyi gütmekse mesele iyi güt" onu da dinlemez. Ama ağlar da ağlar.. Lahanalarımı bitirmesin diye diyar diyar kaçarım bazen çalışan kadın olmamın faziletlerinden biri derim çünkü evime çat kapı hiiiç gelemiyor. Ama asansör önünde bile karşılaşmak yetiyor ..

    YanıtlaSil
  9. Sanırım hepimizin hayatından benzeri örnekler geçmiş, bedavadan amerikan filmlerindeki divan kenarında oturmuş psikologluk etmişiz bunlara. Eh en azından farkında olmak bile yeter, dur demesini ise zaman öğretiyor herşeyi öğrettiği gibi.

    Benim taslaklar bölümünde bir sürü yazılmış yarım kalmış ya da bir sebeple tamamlanmamış yazılarım var, 1 haziran tarihinin sırrı o arihte başlamamdan kaynaklanıyor. Eğer müdahale edilip değiştirilmez ise başlığın açıldığı tarih yazının tarihi oluyor.

    Lahana benzetmesi kötü oldu belki ama ne bileyim hani böyle kat kat oluyorlar ya, ilk önce marul geçti aklımdan lahana - ki pek lahana-sever değilim daha sevimli geldi gözüme..

    YanıtlaSil
  10. “kulaklarımdan içeriye ses kaçarsa kendi sesim kaçsın”:)) Çok güzel tanımlamışsın bu insanları, ama napalım ne onlarla ne onlarsız olmuyo işte:))

    YanıtlaSil
  11. walla ne güzel anlatmışsın vladimir..
    sanırım zaman geçtikçe ve biz kendimizi yorgun hissettikçe kovmaya başlıyoruz ..
    çünkü ben üzerime kusulanları da taşımaya çalışırım hep bu hayatta.. baktım taşıyamıyorum kusanlardan uzaklaşıyorum ..
    bunu bilinçlice yapmıyordum aslında..
    ama yazını okurken farkettim böyle yaptığımı
    :))

    YanıtlaSil
  12. Haklısın insan önce gayet plansız ve içten gelen bir savunma mekanizması gereği böyle ağlaklardan kurtuluyor sonra daha ciddi teşhisler koyup uzadığı yere kadar gönderiyoruz. :))

    YanıtlaSil
  13. Ben bir de sitemkarlardan sıkılıyorum. Hani her konuşmanıza "aramıyorsun, aşkolsun" diye başlayanlar vardır ya. Kendileri arasın aramasın, bu lafı ederler.
    Bu kişileri giderek daha az aramaya başlarım, sitemler artar, sonunda hiç aramam.

    YanıtlaSil
  14. Şule;

    Saçmasapan dertleri ile insanı bunalttıklarını bile farkedemeyecek denli kalın kafalı insanlar var malesef :)

    YanıtlaSil

Yorumlar