Herkes ile abartılı biçimde iyi geçinen balım güllüm olan insanlarla aramdan soru işaretlerini asla eksik etmem. Çünkü bunların canım cicim halleri kendileri ile ilgili bir çok şeyi gizleme telaşının janjanlı, fırfırlı, fistolu örtüsünden başka bir şey değildir. Bu tipleri tam olarak örtülerinden sıyrılmış olarak gerçek yüzleri ile görebilmek için, bir de işler yolunda gitmediği vakit bayramlık ağızları açıkken izlemek yerinde olur. O zaman terazinin iki kefesini de dolu olarak görebilirseniz. Geçmişinizde bu insanlardan bir kazık yemediyseniz o dehşetengiz gözlem anında mutlaka o ilk kazığı yiyorsunuzdur. Zira bu "a benim arzu kızım", "mertliğin kitabını hem gözü kapalı okudum hem de kıçımın tostoparlak kenarı ile yazdım" görüntü ve iddiasındaki dişi ya da erkek kişiler bayramlık ağızlarının açıldığını etrafın görmesini pek istemezler. Sizden alabileceği bir şey kalmadıysa eser, gürler ya da bir gece boyusitte-i sevirde kalmış kör eşek misali ter ter tepinirek gürültü çıkartırlar.
Bu konudaki ihtisasımı güzide türk insanları ile yaptıktan sonra o soru işaretlerinden çiti bunların etrafına döşemeye karar verip ördüğüm engelin kendimden tarafına onları pek sokmadığım için de ilgilerini üzerimden eksik etmezler sağlıcakla kalsınlar. Türklerin sevgi pötürcükleri ile başka milletten olan sevgi pötürcükleri araında pek fark yokmuş bunu da geçen yıl bu vakiterde tam olarak anlamış bulunmaktayım.
Şimdi portresini çızıktırmaya çalışacağım sevgi pötürcüğümüz Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı 25 yaşında bir dilber. Geçen yıl mayıs ayı gibi tanıştık. O zamanlar 35'lik kocası ile birlikte İstanbulda oturuyorlardı. İzmir'e taşınma kararı almışlardı. Bir kaç kez İzmir'i tanıtım turu yaptım endilerine. Tanıdılar, kocası iş buldu, ev tutuldu ve Ağustos 2009'da olanca güzidelikleri ile ilimize taşındılar. Taşınmaları ile Kentimizin kedi nüfusu da bir hayli adet artmış bulundu, çünkü Amerika'dan buraya kadar sürükleyip işkence ettmeyi uygun gördükleri kedi ler kendilerine sayıca az gelmiş olmalı ki İstanbul'da yakalayıp eve tıktıkları kediler ile birlikte hane halkı sayısını da minik bir çiftlik nüfusuna yükseltmeyi başarı ile başarmış bulundular. Kedi dediğiniz hayvanlar yaşadıklara yere çok bağlıdırlar onları bir kilometre öteye götürmeyi denerseniz nasıl perişan olduklarını görebilirsiniz. Amerika'dan, kalkıp, Avrupa'dan aşıp Asya'daki bir kente gelişlerinde çıkardıkları miyavlamadan sonra günlerce ses telleri ve sinirleri kendilerine gelememiştir bunların eminim.
Gerçek isimlerini gerçekten arıza çıkmaması için saklayarak kızımızın adını Amanda, eşinin adının ise İngiliz Edebiyatı'na duyduğu heves sebebi ile Alistair olarak eğretilemeyi uygun bulduğumu belirteyim. Bunlarla görüşüyoruz, arkadaş çevresi edindiriyoruz kendilerine Amanda'cık herkese sevgi böceği gibi yanaşıyor. Üçüncü rastlaşmamızda asıl niyetinin kendileri gezerken kedilerine bakıcılık etme fikrini kendi kendine kurbanlık koyun gibi bunların önüne boynu eğik biçimde sunacak bir zavallı kedi kölesi aramakta olduğunu anladım. "Amanda yalvarsam siz gezerken, orada burada fink atarken kedilerinize bakmama, beslememe yoruldukları vakit karınlarını kaşımama izin verir misiniz?" sözlerini söyleyecek gönüllü enayi adayı olarak da listenin en tepesinde olduğumu bir kez daha düşününce anlayıp iyice irkildim.
Neyse efendim, bunlar bir Cuma akşamı oturup laflarken beni ve iki arkadaşlarını ertesi akşam, Cumartesi akşamı evlerine yemeğe davet ettiler. Laf lafı açtığı sıradadaha önceki tespitimden ve irkilmelerimden hareketle benim başkalarının kedilerine bakma sorumluluğunu almaya niyetimin olmadığını açıkça aıklama fırsatını yakaladım. Amanda ekşitti hafif, kocası masanın altında elini sıktı.
Ertesi akşam davet ettiği diğer iki kişi olan yakın arkadaşlarım, amerikalı erkek ve türk eşi ile akşamüstü buluştuk. Bunlara ne alalım diye düşündük. 06 Pastanesi ilk ev ziyaretlerinde iyi kurtarıcıdır benim için. Ora yakın parkederek, ben krokanlı pasta arkadaşlarım dondurma aldılar. Oradan ver elini Amanda ve Alistair'in kedileri ile yaşadıkları evleri.
Aşağıdaki zili çaldık, diyafondan sahte cıvıltılı bir Amanda içtenliği süzüldü kulaklarımıza. Bizim de aynı sahte cıvıltımız aynı yoldan Amanda ve Alistair ve onların kedilerinin kulaklarına süzülünce beklediğimiz kapı açılma sesini duyduk hemencecik. Asansöre bindik, katlarında indik. Kapı açıldı, yemek kokuları burnumuza geldi. Alistair bizi içeriye aldı. Amanda içerideydi. Yüzünü boydan boya kaplayan bir gülücük vardı. Yirmibeş yaşın tazeliği ile ışıl ışıl bakıyordu ki, elimizdeki kutuları gördü. "Ne bunlar?" diye sordu. Amanda'nın ışıl ışıl gözleri dövecek gibi bakıyordu. Pasta ve dondurma lafını duyunca arkasını dönüp mutfağa girdi. Alistair'in yüzüne aptalca bir ifade geldi yerleşti. N'oldu ki? diye sordu amerikalı arkadaşım. Alistair "Amanda şeftalili tatlı yapmıştı pastayı görünce üzüldü" gibi bir şeyler geveledi. Kadın pastayı dondurmayı mutfakta bir kenara bıraktı Ağustos sıcağında.
Yemeğimizi yedik kedilerin rahat verdiği ölçüde. Kediler de meraklı ve sıcak kanlı bizi üzerimize çıkarak incelediler yemek süresince. Arada salonda çıkmalarını sağlamak için hole oyuncak attık. Oyuncağın peşinden olanca kedi kaygan zeminli hole koşunca izlemesi çok komik oluyor. Bunlar çılgınca koşrken oyuncak düşünce durmak istiyorlar, arkaları bize dönükken aniden fren yapınca tırnaklar tutunacak yer arıyor ama tutunamıyor. Merkez kaç kuvvati ile bir anda kafaları bizden yana dönüyor ama bunlar aksi istikamette uzaklaşmaya devam ediyor. Bu hali görüpte "Bu evde yerleri silmek kolay olur" deyince Amanda sinirlendi nedense. Genelde olarak güzel bir sohbet ettik masada. Alistair'in aklının pastada olduğunu anamak kolaydı. Pazar sabahı kahvaltıda pasta yemenin ne güzel bir şey olduğundan dem vuruyordu çünkü. Yemeğin sonunda şeftalili tatlımız geldi, yanmıştı biraz. Yaptığı yemekleri için eline sağlık dedik Amanda'ya ve sofradan kalktık,. Oturmuş sohbet ederken, Alistair "Hadi pasta ve dondurma yiyelim" dedi. Karısı "Sen servis yap ben yorgunum" dedi.
Pastlara geldi, sıcaktan yumuşamış olmakla beraber o pastanenin krokanlı pastası güzeldir. Dondurmaların ise mutfakta maruz kaldıkları ilgisizlikten ötürü yenilebilecek tarafları kalmamıştı, içmeyi ise benim gönlüm almadı.
Sohbetimiz bitince kalktık ayak üstü sohbetinde bile adamcağız hala sabah o pastayı yiyeceği için ağzının suyunun aktığını anlatıyordu. Kapıdan tam çıkıyoruz kadın bir saniye deyip mutfağa girdi, elinde tuttuğu pasta kutusu ile geri geldi. Ve kutuyu bana verdi. Hepimiz sustuk kaldık. Ben "Amerikalıların çok ilginç adetleri var ama en ilginci de bu" dedim ve aldım kutuyu. Asansörde türk arkadaşım pastayı atmaya kararlı olduğumu görünce "Deli misin eşek eşeklik eti diye canım pasta atılır mı yenilir o yazık" dedi.
Arabada giderken arkadaşım bunun büyük kabalık olduğunu söyledi. Amerikalı arkadaşım da kendi ülkelerinde yapılsa da bunun kabalık olduğunu söyledi. Kısa arabayolculuğumuz boyunca o tatlı yapmışken tatlı götürmemize mi, yoksa Alistair'in pasayı kahvaltıda yeme hevesine mi daha çok sinirlendiği arasında kararsız kaldık. İlk seçenek doğruysa benim kedilerine bakma kapısını örtmemin cezasını vermişti, ikinci seçenek doğruya Alistair'in çekeceği daha çok ceza vardı. Sonuç olarak Amanda'nın bir eşek olduğuna karar verdik.
Daha sonra bununla yine bazı komik ve saçma anılarımız oldu, hala da olmaya devam ediyor. En komik yanı ise bu kişinin iki yıl ülkemizde yaşadı diye kendisini ülkemiz ile ilgili her konuda uzman sanmaya başlaması hatta bununla da yetinmeyip kendi blogunda "uzmanına sor" başlığı altında ülkemize gelmek isteyen yabancılara kendi deneyimlerinden hareket ederek akıl vermesi. Bir çok olayı yanlış algılamış ya da yorumlamış Amanda'mız verdiği akıllar ile başkalarının da kendine benzer anılardan edinmesine olanak tanıyor.
Amanda'nın halleri anlatmakla bitmez.
Bu konudaki ihtisasımı güzide türk insanları ile yaptıktan sonra o soru işaretlerinden çiti bunların etrafına döşemeye karar verip ördüğüm engelin kendimden tarafına onları pek sokmadığım için de ilgilerini üzerimden eksik etmezler sağlıcakla kalsınlar. Türklerin sevgi pötürcükleri ile başka milletten olan sevgi pötürcükleri araında pek fark yokmuş bunu da geçen yıl bu vakiterde tam olarak anlamış bulunmaktayım.
Şimdi portresini çızıktırmaya çalışacağım sevgi pötürcüğümüz Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı 25 yaşında bir dilber. Geçen yıl mayıs ayı gibi tanıştık. O zamanlar 35'lik kocası ile birlikte İstanbulda oturuyorlardı. İzmir'e taşınma kararı almışlardı. Bir kaç kez İzmir'i tanıtım turu yaptım endilerine. Tanıdılar, kocası iş buldu, ev tutuldu ve Ağustos 2009'da olanca güzidelikleri ile ilimize taşındılar. Taşınmaları ile Kentimizin kedi nüfusu da bir hayli adet artmış bulundu, çünkü Amerika'dan buraya kadar sürükleyip işkence ettmeyi uygun gördükleri kedi ler kendilerine sayıca az gelmiş olmalı ki İstanbul'da yakalayıp eve tıktıkları kediler ile birlikte hane halkı sayısını da minik bir çiftlik nüfusuna yükseltmeyi başarı ile başarmış bulundular. Kedi dediğiniz hayvanlar yaşadıklara yere çok bağlıdırlar onları bir kilometre öteye götürmeyi denerseniz nasıl perişan olduklarını görebilirsiniz. Amerika'dan, kalkıp, Avrupa'dan aşıp Asya'daki bir kente gelişlerinde çıkardıkları miyavlamadan sonra günlerce ses telleri ve sinirleri kendilerine gelememiştir bunların eminim.
Gerçek isimlerini gerçekten arıza çıkmaması için saklayarak kızımızın adını Amanda, eşinin adının ise İngiliz Edebiyatı'na duyduğu heves sebebi ile Alistair olarak eğretilemeyi uygun bulduğumu belirteyim. Bunlarla görüşüyoruz, arkadaş çevresi edindiriyoruz kendilerine Amanda'cık herkese sevgi böceği gibi yanaşıyor. Üçüncü rastlaşmamızda asıl niyetinin kendileri gezerken kedilerine bakıcılık etme fikrini kendi kendine kurbanlık koyun gibi bunların önüne boynu eğik biçimde sunacak bir zavallı kedi kölesi aramakta olduğunu anladım. "Amanda yalvarsam siz gezerken, orada burada fink atarken kedilerinize bakmama, beslememe yoruldukları vakit karınlarını kaşımama izin verir misiniz?" sözlerini söyleyecek gönüllü enayi adayı olarak da listenin en tepesinde olduğumu bir kez daha düşününce anlayıp iyice irkildim.
Neyse efendim, bunlar bir Cuma akşamı oturup laflarken beni ve iki arkadaşlarını ertesi akşam, Cumartesi akşamı evlerine yemeğe davet ettiler. Laf lafı açtığı sıradadaha önceki tespitimden ve irkilmelerimden hareketle benim başkalarının kedilerine bakma sorumluluğunu almaya niyetimin olmadığını açıkça aıklama fırsatını yakaladım. Amanda ekşitti hafif, kocası masanın altında elini sıktı.
Ertesi akşam davet ettiği diğer iki kişi olan yakın arkadaşlarım, amerikalı erkek ve türk eşi ile akşamüstü buluştuk. Bunlara ne alalım diye düşündük. 06 Pastanesi ilk ev ziyaretlerinde iyi kurtarıcıdır benim için. Ora yakın parkederek, ben krokanlı pasta arkadaşlarım dondurma aldılar. Oradan ver elini Amanda ve Alistair'in kedileri ile yaşadıkları evleri.
Aşağıdaki zili çaldık, diyafondan sahte cıvıltılı bir Amanda içtenliği süzüldü kulaklarımıza. Bizim de aynı sahte cıvıltımız aynı yoldan Amanda ve Alistair ve onların kedilerinin kulaklarına süzülünce beklediğimiz kapı açılma sesini duyduk hemencecik. Asansöre bindik, katlarında indik. Kapı açıldı, yemek kokuları burnumuza geldi. Alistair bizi içeriye aldı. Amanda içerideydi. Yüzünü boydan boya kaplayan bir gülücük vardı. Yirmibeş yaşın tazeliği ile ışıl ışıl bakıyordu ki, elimizdeki kutuları gördü. "Ne bunlar?" diye sordu. Amanda'nın ışıl ışıl gözleri dövecek gibi bakıyordu. Pasta ve dondurma lafını duyunca arkasını dönüp mutfağa girdi. Alistair'in yüzüne aptalca bir ifade geldi yerleşti. N'oldu ki? diye sordu amerikalı arkadaşım. Alistair "Amanda şeftalili tatlı yapmıştı pastayı görünce üzüldü" gibi bir şeyler geveledi. Kadın pastayı dondurmayı mutfakta bir kenara bıraktı Ağustos sıcağında.
Yemeğimizi yedik kedilerin rahat verdiği ölçüde. Kediler de meraklı ve sıcak kanlı bizi üzerimize çıkarak incelediler yemek süresince. Arada salonda çıkmalarını sağlamak için hole oyuncak attık. Oyuncağın peşinden olanca kedi kaygan zeminli hole koşunca izlemesi çok komik oluyor. Bunlar çılgınca koşrken oyuncak düşünce durmak istiyorlar, arkaları bize dönükken aniden fren yapınca tırnaklar tutunacak yer arıyor ama tutunamıyor. Merkez kaç kuvvati ile bir anda kafaları bizden yana dönüyor ama bunlar aksi istikamette uzaklaşmaya devam ediyor. Bu hali görüpte "Bu evde yerleri silmek kolay olur" deyince Amanda sinirlendi nedense. Genelde olarak güzel bir sohbet ettik masada. Alistair'in aklının pastada olduğunu anamak kolaydı. Pazar sabahı kahvaltıda pasta yemenin ne güzel bir şey olduğundan dem vuruyordu çünkü. Yemeğin sonunda şeftalili tatlımız geldi, yanmıştı biraz. Yaptığı yemekleri için eline sağlık dedik Amanda'ya ve sofradan kalktık,. Oturmuş sohbet ederken, Alistair "Hadi pasta ve dondurma yiyelim" dedi. Karısı "Sen servis yap ben yorgunum" dedi.
Pastlara geldi, sıcaktan yumuşamış olmakla beraber o pastanenin krokanlı pastası güzeldir. Dondurmaların ise mutfakta maruz kaldıkları ilgisizlikten ötürü yenilebilecek tarafları kalmamıştı, içmeyi ise benim gönlüm almadı.
Sohbetimiz bitince kalktık ayak üstü sohbetinde bile adamcağız hala sabah o pastayı yiyeceği için ağzının suyunun aktığını anlatıyordu. Kapıdan tam çıkıyoruz kadın bir saniye deyip mutfağa girdi, elinde tuttuğu pasta kutusu ile geri geldi. Ve kutuyu bana verdi. Hepimiz sustuk kaldık. Ben "Amerikalıların çok ilginç adetleri var ama en ilginci de bu" dedim ve aldım kutuyu. Asansörde türk arkadaşım pastayı atmaya kararlı olduğumu görünce "Deli misin eşek eşeklik eti diye canım pasta atılır mı yenilir o yazık" dedi.
Arabada giderken arkadaşım bunun büyük kabalık olduğunu söyledi. Amerikalı arkadaşım da kendi ülkelerinde yapılsa da bunun kabalık olduğunu söyledi. Kısa arabayolculuğumuz boyunca o tatlı yapmışken tatlı götürmemize mi, yoksa Alistair'in pasayı kahvaltıda yeme hevesine mi daha çok sinirlendiği arasında kararsız kaldık. İlk seçenek doğruysa benim kedilerine bakma kapısını örtmemin cezasını vermişti, ikinci seçenek doğruya Alistair'in çekeceği daha çok ceza vardı. Sonuç olarak Amanda'nın bir eşek olduğuna karar verdik.
Daha sonra bununla yine bazı komik ve saçma anılarımız oldu, hala da olmaya devam ediyor. En komik yanı ise bu kişinin iki yıl ülkemizde yaşadı diye kendisini ülkemiz ile ilgili her konuda uzman sanmaya başlaması hatta bununla da yetinmeyip kendi blogunda "uzmanına sor" başlığı altında ülkemize gelmek isteyen yabancılara kendi deneyimlerinden hareket ederek akıl vermesi. Bir çok olayı yanlış algılamış ya da yorumlamış Amanda'mız verdiği akıllar ile başkalarının da kendine benzer anılardan edinmesine olanak tanıyor.
Amanda'nın halleri anlatmakla bitmez.
anlaşılan Amanda arkadaşımız evlere şenlik bir şahsiyet. dur bakalım daha neler öğreneceğiz :))
YanıtlaSilKaba, içi dışı farklı olan insanların milliyet, din, ırk, cinsiyet farkı olmuyor ki..
YanıtlaSilİnsan ve insanmış gibi davranan insansı varlıklar arasındaki fark o kadar açıkki.. bunu başka birşeyle açıklayamıyorsun...
Deli mi ne!
YanıtlaSilBen insanların içinden geldiği gibi davranmalarını seviyorum. kabalık olduğunu da düşünmüyorum.
YanıtlaSilBelki bana manyak diyeceksin Vladimir ama göz attığım bir tumblr'daki şu fotoğraf bana bu yazındaki post-it karalamasını hatırlattı; anlatmak daha zor geldiğinden aradım buldum yazıyı, sevenleri buluşturdum.
YanıtlaSilFotoğraf da şu:
http://adoremifasol.tumblr.com/post/9132939045/nevver-editions-of-you-bojkowski
Çok da benzemiyor değil mi? Akıl işte.
Estafurullah :) demem öyle.. Ama benzerlikler var. Benim yazıdaki resim benim imalatım ama:)
YanıtlaSilpasta da çok hoşmuş ama buz gibi bir dilim iyi giderdi :)
Eşekliğin milliyeti filan yokmuş yani:)
YanıtlaSilKesinlikle süper bir teşhis :)
YanıtlaSil