Todd
Solondz'u Wellcome to the Dollhouse, Happiness, Storytelling, Life During
Wartime, Dark Horse, Palindromes gibi sakin sade görünümlü ancak derin ve uzun
zaman akıllarda yer eden filmlerinden anımsıyoruz. Yönetmen bu kez daksund
cinsi bir köpeği sahiplenen kişilerin yaşamlarından kesitler sunuyor bize.
Daksund cinsinden olanları bizde olduğu gibi Amerika'da sosis-köpek olarak
adlandıranlar var, yani: wiener-dog. Dollhouse'un baş karakteri Dawn Wiener'a
okul arkadaşları - soy isminin yol açtığı çağrışımla - wiener-dog lakabını yakıştırmışlardı.
Orta okul öğrencilerinin birbirlerine hayatı nasıl zehir ettiklerini anlatan
bir komedi filmi idi. Baş karakter sessiz sakin, hayatın içinde kendi yolunu
çizmek için hayaller kuran ama bir adım ötesindeki hayallerine erişmek için de
elinden fazla bir şey gelmeyen bir kız çocuğuydu. Bu film sayesinde
"Wellcome to the Doll House" filminden bazı karakterlerin seneler
sonraki hallerine de şöyle bir bakmış oluyoruz.
Todd
Solondz filmleri sevilen ve nefret edilen karakterlerle doludur, huzur veren genel
görünümünün altında büyük ve üzerine gidilmeyen ve böyle olunca da çözülemeyen sorunlar
vardır. Karakterlerin ekrandaki işleri sona erse de izleyicisinin kafasındaki
yaşamları devam eder.
Wiener-Dog'da
Solondz pasif direnişçi bir öykü anlatım tarzını tercih etmiş,
mantıksızlıkları, soru işaretlerini usul usul izleyicinin önüne diziyor, bunlar
bir yap bozun parçaları. Birbirine doğrudan ya da dolaylı biçimde bağlanan
parçalardan oluşan film, ayrı bölümlerinin görünürdeki sadeliğine rağmen
aslında izleyicisinin zihninde yarattığı sorular nedeni ile hiç de basit bir
film değil ve bana göre yönetmenin bana göre en şahsi filmi. Filmin her bir
segmenti kısa sürelerine rağmen gösterdiklerinden anlaşıldığı kadarı ile
derinlemesine düşünülmüş öyküler. Filmin görsel mimarisine baktığımızda
"Kırık Kucaklaşmalar" filminde Almadovar'ın yaptığı gibi kendi
filmlerinden ve başka yönetmelerin filmlerinden anların ustaca içeriğe dahil edildiği görülüyor. Bu
göndermeler filmin ilk dakikalarından başlıyor, Boyhood, Amelie, Requiem For A
Dream, Storytelling, Dollhouse en bariz örnekler.
Sosis-köğeğin
ilk durağı ölümcül bir hastalıkla cebelleşmekte olan Remi'nin evi. Küçük çocuğu
hayata bağlamak için alınmış bir hediyedir köpek. Ebeveynleri o yaştaki bir
erkek çocuğu için fazlası ile yaşlı. Aşırı titiz ve kuralcı anne ve babanın Remi'ye
ve köpeğine öğretmek istedikleri çok şey var.
"Bir
köpeğin önce iradesini kırmak lazım" der baba, köpeğinin farklı bir
odadaki kafeste tutulmasına itirazını getiren oğluna. "İrade nedir?"
sorusuna ise "karakterimizdir, bizi biz yapan şey karakterimizdir."
demesiyle çocuğun sırtına koskocaman ve anlamsız bir mesele bırakır adam.
Annesi
çocuğa "biz Tanrı'ya değil, bilgiye inanıyoruz" der. Ancak çocuğun
sorduğu her soruya yanıt olarak gerçeğin kendi kafasındaki görüntülerini verir.
Gerçeğe inanan bir ailenin elinde sürekli yalanlarla beslenmektedir Remi. Ancak
ebeveynlerinin unuttuğu en önemli şey küçük çocuğun evdeki ölüme en yakın kişi olduğudur,
onun gözleri, kendinden saklanmak istenen gerçekleri en net biçimde
görebilmektedir.
Remi
çimlerin üzerinden uzanıp gökyüzünü izlerken yaşadığı mutluluğun benzerini
yalnızca bir tek kez evin salonunda köpeği ile birlikte kuştüyleri ile kaplı
zemine uzandığı zaman yaşayacaktır.
Wiener-Dog'un
ikinci durağı - yoksa yolculuğu mu demeli? - tanıdık bir sima,
"Dollhouse"'un Dawn Wiener'ı. Dawn bıraktığımız zamanki kadar
insancıl ve kendisi olamayacak kadar başkalarına kendi içinde yer açmış biri ve
artık genç bir kadın. Karşılıksız aşkı Brandon'a yeniden rastlar rastlamaz onun
bir işareti ile yollara koyulacak kadar fedakar. Yol Dawn'a Brandon'un
yıllardır sakladıklarını gösterecek kadar cömert üstelik. Yolun sonunda ise
köpeğin üçüncü sahipleri.
Yirmi
yıla yakın bir zamandır sinema okulunda dersler veren, öğrencilerine en samimi
yanıtları vermesine, onlara doğru yerde doğru soruları yöneltmesine rağmen
okulun en sevilmeyen öğretmeni Dave Schmerz. İstenmeyen adam olduğunu
öğrendiğinde onlara bir sürprizi olacaktır.
Wiener-Dog'un
simisyah gözlüklerini arkasına saklanmış son sahibi Nana, kanser adını vermiştir
köpeğine. "Henüz gencim daha" diyen torununa "kendini
kandırma" der sözlerinde acımasız ama eylemlerinde sevecendir Nana,
torununu kabini kırıyorsa aklını başına denk almasını ve kendine kalıcı bir yol
çizmesini istediği içindir. Filmin kilit kelimelerinden birini torununun erkek
arkadaşı ilk görüşte sözde sanatçı izlenimi veren Fantasy söyler, "Beni
ilgilendiren ölümsüzlük".
Nana'nın
kimselere anlatmadığı sırları vardır. Pişmanlıkları, yanlış kararları, öfkeleri,
vazgeçmişlikleri, red ettikleri yani unuttuğunu zannettiği be varsa hepsi gelip
onu bulur bir gün.
Solondz'un
minik köpeğe biçtiği sonu izlerken ilk önce sinirlendim ama sonradan buna
benzer görüntüleri yaşadığım ülkenin sokaklarında fazlası ile gördüğümü
düşünerek kızmaya hakkımın olmadığını düşündüm. Zaten yönetmenin sosis köpeğe
biçtiği nihai son da bu değildi. Filmdeki, fazla konuşmayan Fantasy adlı
karakterin bu köpekle ilgili farklı planları vardır.
Wiener-Dog'un
insandan insan yolculuğunda insan hayatına; çocukluk, gençlik, orta yaş ve
yaşlılığa dair gözlemler var. Hayatın farklı evlerinden geçip pişmanlıklarla yüzleşilen
bu döngüsel öyküye şahit olarak katılıyor bu sevimli köpek. Çok büyük bir film
değil, yönetmenin diğer işlerine alışkın olanları hayal kırıklığına
uğratmayacak, sade ve basit kurgusunun altında çok daha fazla öyküyü gizleyen
bir film Wiener-Dog.
Wiener-Dog
- 2016
Yönetmen,
Senarist:
Todd Solondz
Oyuncular:
Julie Delpy, Keaton Nigel Cooke, Tracy
Letts,
Greta Gerwig, Kieran Culkin,
Danny DeVito, Anna Baryshnikov,
Ellen Burstyn, Zosia Mamet.
Görüntü
Yönetmeni:
Edward Lachman
Kurgu:
Kevin Messman
Müzik:
James Lavino
Meraklısına Linkler:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlar