Bazı filmlerin etkisi, kimi insanların üzerinde bir tuhaf oluyor. Titanic filminin tam gaz gişe yaptığı dönemlerde bir genç kızın Leo diCap uğruna filmin gösterime girmesinin ilk 17 gününde filmi 37 kere izlemiş olması gibi mesela. Çoğumuz "bu geminin sonu başından belli" demiş, izlemiş ya da yan çizmiştik; ama ne var ki akıbeti konusunda, yanılmamıştık.
Aşağıdaki çalışma "Motifte Sınır Tanımayan Tığ Gönüllüleri" üyelerinden birine ait. Gönüllü, ne The Exorcist filminin etkisinden çıkabilmiş, ne de Regan karakterine bürünmüş Linda Blair'in rahibe saygısızca fışkırtığı yeşilimsi sıvı atıktan, ne de tığından taviz vermiş. Filmin en tiksinç sahnesine motifleri ile can vermiş. Ne diyeyim, bileğine kuvvet, Allah çözemeyeceği kara büyü, içinden çıkamayacağı motif vermesin.
Titanic'i İzmir Sineması'nda izlemiştim. Hemen arkamızda oturan bir kadın filme öylesine kaptırmış olamlı ki kendini, geminin buzdağına tosladığı sahnede:
"Gemi batıcak ayol" diye feveran etmişti.
Etraftaki herkesin filmin süresinin de etkisiyle içi daralmış olamlıydı ki o smözlerin etkisiyle hayli gürültülü kahkahalar yükselmişti salondan. İzmir sinemaları böyleydi eskiden, salonlar geniş iken espriler gırla giderdi seyirci arasında.
İzmir Sineması sağanak yağışlı havalarda salona su sızdırırdı. Titanic'den kısa bir süre sonra, Speed II filmini orada izlemiştim. Dışarıda sağanak vardı, içeride şemsiyeleri açarak izlemiştik. O film de Titanic gibi okyanus ortasında geçen, suyun bol kullanıldığı bir filmdi, Ayaklarımızın altında su dereleri şırıldarken filmi izlemek gerçek üstü değil de gerçek altı bir his vermişti salondakilere. Film kötü olsa da, sinema salonunda, ekrandaki doğa şartlarının benzerinin canlandırılması sayesinde hayatımda ilk kez beş duyuya hitab eden bir film izleme şansım olmuştu; smell-O-rama misali. Ama gelin görün ki etkisinde kalıp yukardaki sinemasever gibi hislerimi tığa, örgüye, yahut patchworke dökmüşlüğüm olmadı hiç.
Sevgili hakiki vladimir, bir kaç gün önce ben de bu "Motifte Sınır Tanımayan Tığ Gönüllüleri" üyelerinin olmayan sınırları ne kadar zorladığı ile ilgili bir post paylaşmıştım. Yazarken mütemadiyen "vay anasını "ve "oha "dediğim bir post olmuştu. Amigurumi deniyor bu örgü "sanatına", biraz daha bakın web'de, acayip işler var, gördükten sonra bunlar insan değil yahu dersin, o derece, net ;) selamlar!
YanıtlaSilGoogle'da biraz dolaşınca ne kadar muazzam işlker yaptıklarını gördüm. Sayfanızda paylaştıklarınız da çok güzel. Freddy Jueger'e bayıldım :)
SilAy Vladimir öyle anlatma lütfen İzmir sinemaları eskiden şöyleydi filan diye. Duyan da tarih olmuş filan sanir diyecektim ki bir baktım titanic in üstünden yirmi sene geçmiş. Yirmi sene önce koca yetişkin olmak hala alışamadığım bir şey. Sanki eskiden kırk küsur yaşındaki insanlar bizden daha yaşlıydı ya...
YanıtlaSilYok ama İzmir'deki sinemaları hallaç pamuğu gibia ttılar. On sene önceis bile eski kaldı. İzmir sinemasından üç sinema çıktı ama gideni yok artık. Kalabalıkla açıkhava sienamsı tadında film izlerdik,üniversite yıllarındaki gençlerin taşkınlık ederek filme katkıda bulunmalarına çanak tutan salonlardı. Film başlamadan evvel tepeden disko topu iner manyak bir müzik ile salın bangır bangır coşardı. Böyle bir şey dünyanın başka bir yerinde rastlanabilen bir hal değildir kanımca. Bunlar gidince İzmir sinema salonlarından eskidik. :) 25 inde yaşlı pozunu giyinmiş arkadaşlarım oldu benim, önemli olan ruh sanırım. :)
Sil