Ferzan
Özpetek'in yazdığı ilk roman "İstanbul Kırmızısı" yönetmenin 1999 yılında
tamamladığı "Harem Suare" filminden bir alıntı ile açılıyor:
"Şunu
asla unutmayın; önemli olan hayatınızı nasıl yaşadığınız değildir. Önemli olan
bunu kendinize ve özellikle de başkalarına nasıl anlatacağınızdır. İşte
hatalarai acılara, ölüme bir anlam yüklemek sadece bu şekilde mümkün olur.
"
Bu
epigrafı okuyup da sayfayı çevirdiğiniz andan itibaren filmleridekine benzeyen
rengarenk bir dünyanın içine düşüveriyorsunuz. Hayal ile gerçek, adam ile kadın
arasında gidip gelen bölümlerin arasında tam o anda nerede olduğunuzun artık önemi
kalmıyor. Okuyucu olarak bu gelgitin içinde, okudupunuz sayfa o anda hangi şehiri,
hangi ülkeyi dile getiriyorsa o coğrafyanın tadına varmaya çalışıyorsunuz. Bir
solukta okunan kitaplardan İstanbul Kırmızısı. Sahte, özenti laf kalabalıklarından;
anlattığı öyküye zerre kadar faydası olamayan dolambaçlı kurgulardan hoşlananların
uzak durması gereken bir kitap. Zira hiçbir şey anlatmıyor gibi görünmeyi başarırken,
sadeliğin içindeki derinliği fark edebilenler için yazılmış bir eser. Son iki yılda
okuduğum en aklı başında, meramını temiz, gereksiz teferruattan arınmış bir
dille anlatma başarısını gösteren roman.
Peki
bu romanı hangi ülkenin artı hanesine yazacağız? Elbette İtalyan Edebiyatı'nın.
Nasıl
ki Joseph Conrad'ı (Józef Teodor Konrad Korzeniowski) Polonya Edebiyatı'na
dahil edemiyoruz ürünlerini verdiği dilin edebiyatına hizmet etmiş sayıyoruz. Hatta
nasıl ki Nobakov'un en önemli eserlerini İngilizce yazdığını, Salman
Rushdie'nin İngilizce yazdığını biliyor ve onları doğdukları vatanın edebiyatçılarından
ziyade ürün verdikleri dilin edebiyat ustalarının arasına katıyoruz işte aynen öyle.
Bu
isimleri sıralarken Arthur Koestler'in çok dilliğine hayran olduğumu
belirtmeden geçmek olmaz. Zira Macar yazar hem Almanca hem de İngilizce yazdığı
eserleri ile Macar Edebiyatı'na dahil edemeyeceğimiz ürünleri ile dünyaca tanınan
bir değer.
Yazmaya
koyuldum madem bir kere, listeyi zenginleştirmeden durmak olmaz. Ha-Jin isminin
olanca çinliliğine rağmen İngilizce ürünleri ile tanınan bir yazar. Bosnalı Aleksander
Hemon'un The Lazarus Project kitabının kopardığı fırtınadan sonra İngilizce
yazan bu yazarı Bosna Edebiyatı'na dahil etmek mümkün değil. Alman Edebiyatı'nın
çok satarlarından ve en saygın uluslararası ödülleri toparlamış Emine Sevgi Özdamar
ile Akif Pirinççi'yi anadillerinde yazmadıkları eserleri ile tanıyor tüm dünya.
Gelelim Samuel Beckett'e en önemli eserlerini anadilinde değil de Fransızca
yazmış bu yazar da Fransa'nın medar-ı iftiharlarından. Son olarak Nobel Ödüllü yazarlardan
Joseph Brodski'ye değinmek isterim. O da birden fazla dilde yazmış bir usta. Şiirlerini
Rusça, düz yazılarını İngilizce dillerinde kaleme alıyor. Bu haliyle de gereken
edebiyat hanesine gereken ürünleri ile kaydediliyor.
Neden
Ferzan Bey'in kitabına dair karalamamın altına bunları yazdığıma gelince; Elif Şafak'ı
Türk Edebiyatına dahil etmeye çalışanların çabalarını cahilliklerine
vermemdendir lafı bu biçimde uzatmam.
Evet...
gelelim son cümleme...
İtalyan
Edebiyatı'na ilgi duyanlar bu özenli çeviri ile dilimize kazandırılmış kitabı mutlaka
okumalılar derim.
Özpetek'in roman yazdığını bilmiyordum, İtalyan edebiyatından çok fazla bir şey okumadım şimdiye kadar ama Ferzan Özpetek neden olmasın:)
YanıtlaSil