25 Ekim 2013 Cuma
Aslanım Benim
178 Numaralı İtirafımdır:
Bunca yıldur ne zaman birisine "Aslanım benim!" dediysem hep MGM aslanının kastetmişimdir. Sonra da içimden "Nurlar içinde yatsın" diye iyi dileklerde bulunmuşumdur ki, meğer o aslan bir tane değilmiş. O aslan; Leo, Tanner, Jackie'ymiş. Dahası aralarında ismi konulmamış bir aslan bile varmış.
Bir aslan kendine isim bile koydutmadıysa korkulur o aslandan arkadaş.
Bundan sonra "Aslanım Benim" dediğimde o isimsiz aslanı kastedeceğim. Haberiniz olsun.
Fotoğraf: MGM Aslanları
24 Ekim 2013 Perşembe
Hayaller ve Fasulyeler
Reklam dünyasının insanların anı dünyasını harabeye çevirmesini kanıksadık senelerdir. Yine de şarkı sözlerinin çikolata, araba, banka, çorba gibi ürünlerin isimleri ile yinelenmesi iç acıtmaya devam ediyor. İlk Mazhar'ın şarkılarını kırpıp reklam uğruna kuşa döndürmesi ile başladık sanırım bu acıyı tatmaya: TV'yi açmıştım ve en sevdiğim şarkılardan biri çalıyordu. "Bu sabah yağmur var İstanbul'da" diyordu alıştığımız ses ama anne sesi dinler gibi masum değildi artık. Gerisi geldi ve şarkı sözlerinin talanı büyüdü.
"Sweet Dreams" şarkısını ilk çıktığı sıralarda Annie Lennox'un sesine vurulmuştum. Eurythmics'i derhal takibe aldım. Yıllar geçse de şarkı benim için eskimedi. Farklı tarz ve türlerin kapısını benim için açmış şarkı olarak kaldı. O şarkının izinden yürüyerek yeni türleri, yeni grupları buldum. Sweet Dreams benim gibi bir çok kişiyi etkilemiş olmalı ki, yeniden kaydeden çok solist ve grup oldu (Nez dahil). Marilyn Manson'un yaptığı versiyon dışındakileri aklıma takmadım, duymazdan geldim. Ta ki geçtiğimiz günlere kadar. Bir kaç gündür ne zaman TV'yi açsam reklamlara denk geliyorum ve her seferinde sevdiğim bu şarkı sevilmesi mümkün olmayan biçimde kulağıma çarpıyor. "Sweet dreams are made of this" kısmını gençten, peltek bir ses okuyor. Kimin yorumudur bilmiyorum ama "Sweet beans are made of this" diyor yemin ederim size. Kendimi tutamıyorum, hayallerin fasulyelere dönüşmesi ile ilgili kurgular canlandırıyorum beynimde.
Tablo: Lichtenstein - Sweet Dreams
23 Ekim 2013 Çarşamba
Şerburg Şemsiyeleri
Yağmur zamanı yakındır, şemsiyeleri saklandıkları yerden çıkarmak yararımıza olabilir. Hayatımda bir kez şemsiye kaybettim, şemsiye konusunda takıntılıyım. Döner son kez içeriye bakarım. İşte budur kaybetmeme sırrım. Kimisi de sık unutur, ne diyeyim. Unutulan şemsiye mutlaka birinin işine yarayacaktır. Müsterih olsunlar.
"Eskiler alırım, şemsiyeler alırım".
Eskilerden bir şemsiye şarkısı düştü aklıma.
Catherine Denevue'ü görüntüleme sırası Jacques Démy'de bu sefer...
Ve sene 1964...
Ve Şerburg'dayız,
Aman, şemsiyelere dikkat!...
Meraklısına Şarkılar:
15 Ekim 2013 Salı
İyi Şeyler...
Geleceğe, çocuklara, dağlara, taşlara, çiçeklere, iyi niyetli insanlara iyi şeyler dilerim. Bayramınız kutlu olsun.
13 Ekim 2013 Pazar
Görünmez Kaza
İnsanların, hayvanların, nesnelerin, grup çalışmalarının sonunu getiren kazalar var. Ancak görünmez kaza diye bir şey yok. Hepsi görünür. Görünmez şeyler; izansızlık, dikkatsizlik, sorumsuzluk, umursamazlık, bakar körlük, edepsizlik, rezillik, ego yüksekliği, ego yüksekliği ile ters orantılı zeka düzeyi - kısaca beyinsizlik, hazımsızlık, ekelik, tekelik, inat, dediğim dedik çaldığım düdükçübaşılık, kepazelik, ahmaklık, zevzeklik, üç ay evvel gördüğünü yeni gördüğğünü sanıp üç ay sonrasına ertlemeyi cevvalik sanmak, tembellik, basiretsizlik vs. Bunları görüp de kazadan evvel söyleyenin kötü kabul edildiği coğrafyada elbette kazalara görünmez kaza denilecek. Tekerlek kırılınca yol gösteren çok olur. (Atasözlerimizin her birinde olduğu gibi buradaki isimler ve fiiller de sadece örnek olsun diye cümlenin içinden geçmektedir, birebir alakası olduğuna yormamak ehven olabilir. İhtimal bu ya) Ondan sonra ayıkla pirincin görünmez kazasını. :)
Görünmez kazadan ziyade görünen eza diyorum ben bu salaklıklara. Gerçi benim de bu yaygın hastalığın farkına varmam yıllarımı aldı. Uçaktaydım ve kabin görevlisi önümde oturan kadına çay servisi yaparken aksi yönde oturan bir yolcu ile cilveleşirken benim arkamda oturan biri yüksek sesle:
- "Görünen kaza"
demişti ki, çay bardağı yolcunun üzerine olnca haşlaklığı ile...
O gün bugündür görünmez denen kazaları evvelden farkedebilecek biçimde etrafımda dönenleri izliyorum. Çoğunu olmadan görüyorum ve hiçbiri uyarılarımı dinlememiş oluyor. Hödüklüğü düzeltemiyorsun.
10 Ekim 2013 Perşembe
Odur!
Göz bu. Torba değil ki, büzesin. Bir de algıda seçicilik illeti var insanın başına bela. İç alemlerini alır da dışına dışına vurur adamın. Kayar elbette göz, algılarının "bak" dediği yere. İnsan görmek istemediği yere bakar mı, yoksa gözlerini kapar mı?
Unutmayalım; bir atasözümüz der ki "Dervişin fikrindeki neyse zikrindeki de odur"
Unutmayalım; bir atasözümüz der ki "Dervişin fikrindeki neyse zikrindeki de odur"
2 Ekim 2013 Çarşamba
Datça'nın Nesi Meşhur?
Beşinci Datça Öykü günleri yarın başlıyor,
Dördüncü Nihat Akkaraca Öykü Ödülleri etkinliklerin son gününde verilecek.
Üçüncülük ödülünü almak üzere orada olacağım.
5, 4, ve 3...
Rakamların bu şekilde dizilişi numerolojide bir şeye delalet eder mi bilemiyorum...
İlk kez Datça'ya gidiyorum, ilk kez yazdığım bir öykü ile ödül alacağım.
- "Heyecan var mı? "
- "Hafiften, yani evet."
"Ateş" isimli öyküm, "Fantastik Türk Filmleri Sözlüğü" isimli öykü dosyamdandı.
Hava yağmurlu olmasa keşke diyorum.
Yola koyuluyorum.
Datça'nın nesi meşhur? Bilmiyorum.
Dördüncü Nihat Akkaraca Öykü Ödülleri etkinliklerin son gününde verilecek.
Üçüncülük ödülünü almak üzere orada olacağım.
5, 4, ve 3...
Rakamların bu şekilde dizilişi numerolojide bir şeye delalet eder mi bilemiyorum...
İlk kez Datça'ya gidiyorum, ilk kez yazdığım bir öykü ile ödül alacağım.
- "Heyecan var mı? "
- "Hafiften, yani evet."
"Ateş" isimli öyküm, "Fantastik Türk Filmleri Sözlüğü" isimli öykü dosyamdandı.
Hava yağmurlu olmasa keşke diyorum.
Yola koyuluyorum.
Datça'nın nesi meşhur? Bilmiyorum.
1 Ekim 2013 Salı
Babil Kitaplığı'ndan Kum Kitabı'na
Borges
“Kum Kitabı” adlı öyküsünde kendisini andıran, Arjantin Ulusal Kütüphanesi’nden
emekli bir adamın başına gelenleri anlatır. Kapısını çalan gizemli bir kitap
satıcısı ona kum kitabını uzatır.
“Çantasını
açıp, kitabı masanın üzerine koydu. Birçok elden geçtiğine kuşku yoktu. İncelerken,
alışılmamış ağırlığı beni şaşırttı. Rastgele açtım. Tanımadığım bir el
yazısıydı. Sayfalar oldukça yıpranmıştı, İncil'de olduğu gibi iki sütun olarak
basılmıştı. Metinler sıkışıktı ve bentler halinde düzenlenmişti. Sayfaların üst
köşelerinde Arap sayıları yer alıyordu. Asıl ilgimi çeken, örneğin çift
sayfalardan birinin 40514 numarasını, karşısındaki tek sayfanın ise 999
numarasını taşıması oldu. O sayfayı çevirdim; arkasındaki sekiz haneli bir
sayıydı. Sözlüklerde olduğu gibi bir resimle süslüydü; bir çocuk elinden çıkmış
gibi, mürekkep kalemiyle beceriksizce dizilmiş bir çapa resmi vardı.
İşte
o zaman yabancı bana:
"İyi
bakın, bir daha asla göremeyeceksiniz," dedi.
Tam
o sayfayı işaretleyip kitabı kapattım. Hemen yeniden açtım ve boşuna çapa
resmini aradım sayfa sayfa.
Bir
sır vermek istermişçesine sesini alçaltıp:
"Bu
cildi," dedi, “ovaların ortasındaki bir kasabada bir avuç rupi ve bir
İncil karşılığında satın aldım. Sahibi en alt kasttan biriydi, okuma yazması
yoktu. Kitabın adının Kum Kitabı olduğunu söyledi, çünkü bu kitabın da, kumun
da, ne başı var ne sonu.”
Benden
ilk sayfayı aramamı istedi.
Kendimi
boş yere zorluyordum: Kapakla başparmağım arasında her zaman birkaç yaprak
kalıyordu.
"Şimdi
sonuncuyu arayın."
Denemelerim
başarısızlığa uğradı. Artık kendi sesim olmayan bir sesle, dilim
dolaşarak:
"Bu
olanaksız," diyebildim.
"Olanaksız,
ama gerçek. Bu kitabın sayfalarının sayısı tam olarak sonsuz. Hiçbiri ilk
değil, hiçbiri sonuncu değil.”
Kitap
kendisine kalır ancak aylarca inziva çekilip kitapla baş başa kaldıktan sonra
kitaptan kurtulmayı başarır.
Jorge
Luis Borges, öyküde adı geçen kitaba daha sonra başka bir kısa öyküsünde, “Babil
Kitaplığı”nın bir paragrafında yer verir. Devasa kütüphanelere gerek olmadığını,
kitaplardaki tüm bilgileri içeren sonsuz sayıda sayfadan oluşan bir kitaba
sahip olmanın hayalini kurar.
İlk okuduğum zaman, yani doksanlı yılların
başında bana doğal olarak fantazi gibi gelmiş bulunan bu iki öykü günümüzde
artık birden fazla biçimde gerçekliğe kavuştu. Başı sonu okuyana göre değişen
kitaplar ya da bir kutudan çıkan oyuncak formlarını uygulayarak bunu deneyenler
oldu. Bilginin elektronik ortama aktarılmasının kaçınılmaz sonucu olarak
evlerde kitap yığınları biriktirmeksizin okuma keyfi yaşamanın yolları
çeşitlendirildi. Bilgisayarların okumalar için pratik hale getirilmesi ile belki
de bir ömür boyu uğraşsanız içindekileri okuyup, bitirmeyi başaramayacağınız,
parmağınızın bir kaç dokunuşu ile istediğiniz kitaba geçebileceğiniz elektronik
kitap kullananların sayısı hızla artar oldu. Yeni bir kitap aldığı zaman sayfaları
burnuna yaklaştırıp kokusunu içine çekmeyi seven kitap severler için soğuk ve
itici gelse de, daha ilk denemelerinde eski okuma alışkanlıklarını geride
bırakanların sayısı hayli fazla.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)