30 Ocak 2017 Pazartesi

Çevirmenin Anlam Bozukluğu ile İmtihanı

Hatta çevirmenin dilbilgisi kuralları ve anlam düşüklüğü ile imtihanı yahut okuduğunu, duyduğunu anlayamamak ile imtihanı... 
Hatta ve hatta çevirmenin anlamsızlığı.

28 Ocak 2017 Cumartesi

The 9th Life of Louis Drax

Anthony Minghella'nın ölmeden önce çekmeye hazırlandığı "Louis Drax'ın Dokuzuncu Canı" Alexandre Aja'nın ellerinde hayat buldu. İzleyeni her anlamda şoke eden Haute Tension ile korku filmi meraklılarının ilgi alanına girmeyi başaran Aja'yı büyük bütçeli Mirrors, The Hills Have Eyes ve Horns adlı gerilim, dehşet ve kanın oluk oluk aktığı sahnelerden beslenen filmlerinden anımsarsınız. Kısa sürede büyük sinema şirketlerinin projelerinde yer almayı başarmış bu yönetmen ile ilgili olarak hayret ettiğim bir husustan bahsetmek istiyorum. Haute Tension adlı filmin Dean R. Koontz'un Intesity (bizde "Şiddet" adı ile yayımlanmış) adlı romanının ilk yarısından birebir alıntılandığını söz konusu filmi izlerken farketmiş ve sonundaki künyeyi dikkatle okumama rağmen esere ve yazarına dair bir tek ibareye rastlamamıştım. Enteresandır ki daha sonra aynı filme dair okuduğum hiçbir yazıda filmin özgünlüğüne dair bir tek imaya dahi denk gelmedim. Ta ki bu satırları yazana dek. Wikipedia'nın bir köşesinde Koontz'un "konuya itiraz ederek kendi kitabımla filmin arasında bir bağ oluşturmak istemedim" sözleri artık yer almakta. Haliyle Aja'nın ilk filmi üzerindeki muamma üzerinden geçen senelere rağmen merakımı cezbetmeye devam etmekte. Lafı daha fazla dolandırmadan Drax'a döneyim. Aja bu filmde alamet-i farikası olan öğelere sırtını yaslamak yerine bir çok janra sığınmayı denemiş. Film; komedi, aile filmi, duygusal, gerçeküstü, polisiye, korku, psikolojik gerilim ve indie türleri arasında gidip geliyor. Zekice buluşlar ile farklı türler akışa zarar vermeyen biçimde birbirine eklemlenmiş. Ancak bu durum filmin hem güçlü hem de zayıf yanını oluşturmakta. Türler arasında 108 dakika boyunca savrulan izleyicinin kafası biraz karışabiliyor ve finalde beklenen etki gerektiği kadar güçlü olmuyor. 



Louis Drax yıllardır hayati kazalar geçirmektedir. Dokuzuncu yaş gününde çıkılan bir piknikte uçurumdan düşerek komaya girer. Çocuk intihar mı etmiştir, yoksa yakınlarından biri onu uçurumdan mu atmıştır, kazadan sonra üvey baba Peter nereye kaybolmuştur? Ortada bu kadar soru varsa bu polisi ilgilendiren bir meseledir elbette. Dahası hastanede Louis'i tedavi etmekte olan doktor da meseleyi kendince ele alır.



Karşımızda meraklılarının alışık olduğu bir Aja yok, sinemadan keyif aldığı belli olan bir adamın türler arasında mekik dokuyuşu bu. Aja kendisinden fazlasıyla etkilenmiş olmalı ki filmin bütününde bir Guillermo del Torro eli değmişlik hakim. Hitchcock filmlerinden fırlamış gibi duran soğuk, gizemli kadın (anne) filmdeki kilit arakterlerden biri ve efsanevi yönetmenin tercih ettiği kamera açılarından yararlanılmış. Kaptan Cousteau'nun işlerini andıran deniz görüntüleri de dikkat çekiyor. Louis'in geçmişte yaşadığı talihsiz kazalarını anlatışı ile açılan film araya giren anlatıcıların farklı bakış açılarından detaylar ve geçmişe dönüşler ile devam ederek izleyicisinin merakını diri tutuyor. Konunun akış yönünü değiştiren, şaşırtan bir kaç sürprizli an da mevcut. 



Bakış açısının sürekli değişmesi hoş bir fikir gibi görünse de filmin ana karakterinin kim olduğuna dair bir tavır koyulmadığı için bir sre sonra dezavantaja dönüşüyor. Gerçeklik anları ile büyülü gerçeklik anları fazlası ile birbirine karıştırılmış. Neyin gerçek, neyin hayal olduğu bazı anlarda kuşkuya yol açıyor ve bu belirsizlik halinin de filme katkısı yok. Finale gelindiğinde ise film boyunca bilinçli olarak bırakılmış ipuçları mantıklı olarak yerlerini buluyor, mamafih içlerinde geçtikleri bölümlerde yeterince öne sürülmedikleri için gözden kaçması kolay detaylar bunlar. Bu arada filmin adını zevksiz bulduğumu söylemeliyim, komadaki bir çocuk ile kedilerin dokuz canlı oluşuna dair çağrışımın kurulması bana itici geldi. 



Bir anlamda; ismi belli bir tür ile anılmakta olan bir yönetmenin farklı türlerde de rüştünü ispat ederek mesleki anlamda büyüme telaşı da diyebileceğimiz bu film, popüler sinemanın temiz ürünlerinden biri. Sinema sanatına yeni bir şeyler katmayan, denenmiş ve başarılı bulunmuş bir çok fikir ve uygulamanın aynı vücutta bir araya getirildiği, izleyende hayal kırıklığı yaratmayan bir pop corn filmi. Şu soğuk günlerde vakit geçirmelik bir şeyler izleme arayışında olanlara öneririm. 


The 9th Life of Louis Drax - 2016

Yönetmen: 
Alexandre Aja

Senarist: 
Liz Jensen'in romanından uyarlayan 
Max Minghella

Oyuncular: 
Jamie Dornan, Sarah Gadon, Aiden Longworth, 
Oliver Platt, Molly Parker, 
Barbara Hershey, Aaron Paul

Görüntü Yönetmeni: 
Maxime Alexandre

Kurgu: 
Baxter

Müzik: 
Patrick Watson

Meraklısına Linkler:

3 Ocak 2017 Salı

Nocturnal Animals

Gececil hayvanların gündüzleri dinlenip geceleri faal olmalarının temel nedenleri; avlanma olasılıklarını arttırmak, gündüzleri av olmamak, su kaybını aza indirmektir.

(Filmin olay örgüsünü ve finalini açık eden bilgi içermez)
Susan bir sanat galerisi sahibidir, sanatın birçok dalından iyi anlamakta, bu konularda burnu iyi koku almaktadır. Ama ne var ki hiçbir sanat dalında üretim yapmamayı kendisi seçmediği gibi diğer konularda kayıtsızdır. Yazar olmaya çalışan ilk eşi Edward, geceleri uyumaya fazla zaman ayırmadığı için ona "Gececil Hayvan" lakabını takmıştır. Boşanmalarının üzerinden on dokuz sene geçmiştir, bu süre zarfında bir tek cevapsız arama dışında temasları olmamıştır. Susan kendi sosyal statüsüne uygun düşen ikinci evliliğinde mutsuz olsa da bir değişiklik yapmaya mecali yoktur; yüzünde, jestlerinde canlılık kalmamıştır; eşi tarafından aldatıldığına dair bütün izler gözünün önüne saçılmışsa da bu konuda susmayı tercih etmektedir. Susan, sahip olduklarını elinden kaçırmamak için gayret göstermeyi bilmemektedir. Seneler sonra, eski eşinden bir paket alır. İçinde yayımlanacak olan romanının bir bilgisayar çıktısı vardır. Üzerindeki notta, Susan'ın romanı okuyarak eleştirmesinin kendisi için önemli olduğu yazmaktadır. Romanın adı "Gececil Hayvanlar"dır. Susan kenisine ithaf edilmiş romanı okumaya başlar. Gecenin karanlığında, kendi kullandığı lüks otomobilinde eşi ve kızı ile seyahat etmekte olan Tony Hastings'in öyküsü Susan'ı hemen yakalar. Kimdir bu Hasting ailesi? Roman aslında kimi ve neyi anlatmaktadır? Anlatılan olayların ve karakterlerin Susan'daki çağrışımları neler olacaktır? 



Yaşam ve edebiyat birbirine sürekli aynalar tutar, parçaların hangisinin gerçek, hangisinin hayal ürünü olduğunun metin bütünlüğü içinde önemi yoktur. Oysa okur, sıklıkla, kurgusal metin üretenlerin kendi yaşam öykülerini yazıya döktükleri yanılgısına kapılır. Yazar yaşamdan beslense de, oradan ödünç aldığı nüansları bazen metninin içine yedirmeyi seçse de, yaşamdan ödünç alınmış izler, çözülmesi güç şifrelere dönmüştür artık.



Okuduklarının etkisiyle Susan, Edward ile olan geçmişi anımsar. Annesi Edward ile evliliğine karşıdır, "Edward'ı babasının cenazesinde gördüm, çok kırılgan bir erkek", der ve onu ikna etmek için "bütün kızlar bir süre sonra annelerine benzer" diyerek gelecekte bakış açılarının örtüşmesinin kaçınılmaz olduğu yönünde kızını uyarır. Susan, evlilikleri süresince eşinin yazdığı hiçbir şeyi beğenmez, "kendini anlatıyorsun sürekli" der. Edward da ona "giderek annene benziyorsun" deyince şaşırır. Başarısız bulduğu ama hakkında iyi konuştuğu eski eşi nihayet dikkate alınmaya değer bir eser üretmeyi başarmıştır. 



Nocturnal Animals, Tom Ford'un ikinci filmi. 2009 yılında Cristopher Isherwood'un romanından uyarladığı A Single Man adlı, gücünü sağlam oyunculuklardan alan filmi övgü ile karşılanmıştı. Bu kez Austin Wright'ın "Tony ve Susan" adlı romanının uyarlaması ile karşımızda. 2016 yılı Venedik Film Festivali'nde jüri büyük ödülünü kazandı. Aslında bir modacı olan Ford, belki de mesleki deformasyon sebebiyle filmin her karesine hakim. Sahnelerde yer alan objeler, kişiler, her tür hareket ve ses titizlikle seçilmiş. Bu filmdeki özenin 2016 yapımı Neon Demon'da benzerini izlediğimiz ancak yapay ve itici duran, neredeyse bir düzine filmin taklidi kokan titizlikle alakası yok. Bu kez ne istediğini bilen, özgün bir yönetmenin titizliği söz konusu. Filmdeki oyunculuklar çok başarılı. Minik rollerde bile hakimiyeti elinde tutan bir yönetmenin başarısı bu. Amy Adams giderek annesine benzeyen bir kişiliğin yirmi yılı aşan dönüşümünü ustaca ve insanın gözüne sokmadan veriyor. Filmin ucu açık finalinde sadece gözlerini kullanarak sergilediği abartısız oyunculuk etkileyici. Laura Hastings rolündeki Isla Fisher'ın, Amy Adams'a fiziksel benzerliği her ne kadar şaşırtıcı ise, onun olduğu planlarda fiziksel benzerliğin altını çizebilecek açıların seçilmiş olması ve oyunculuğunun Adams'ınkine paralel ölçüde tutulması takdir edilecek bir oyuncu yönetiminin varlığını gösteriyor. Yan karakterlerden birisi olan Lou'yu canlandıran Karl Glusman'ın adını bir kenara yazmakta fayda var, sinemadaki kısa geçmişine rağmen çok kısa ve diyaloğu az bir rolü inandırıcı kılıyor. Aaron Taylor-Johnson ise Ray Marcus rolünde oyunculuğunda artık çıta yükseltmiş görünüyor.



Film sahip olduğunu zannettiği gücün büyüsüne kapılmış, sergilediği yaralarının bile farkında olmayan kadının öyküsünü ilk izleyişte varlıklarını kolayca hissettirmeyen çok sayıda görsel detay ile örülerek ustaca anlatıyor. Sanat galerisinin ve camdan yapılmış bir sarayı andıran malikanesinin duvarlarında Nocturnal Animals romanındaki özel anların altını çizen tabloların varlığını Susan sanki onları ilk kez görüyor gibi farkediyor, hatta onun fark edemediklerini izleyici görüyor. Susan daha önce bir evlilik yapmadığını öğrenerek şaşıran bir iş arkadaşına "Yaşamının amaçlamadığın bir şeye dönüştüğünü düşündüğün oldu mu hiç?" diye soruyor, film boyunca en gördüğümüz en dışadönük hali bu Susan'ın. 



Filmde gösterilen her şey hesaplanmış; özenle çalışılmış iç mekanlar ve steril kalınmış dış mekanlar, olağanüstü güzellikte gün batımları seçilmiş. Gerçek olamayacak kadar temiz bir dünyada geçen film, aslında bize ekranda göstermediği Edward ve Susan karakterlerinin zihinlerinin nasıl işlediğini anlamamıza yarıyor. Susan'ın geçmişi, bugünü ve romanda anlatılanların bütün amacı bizi baş karakterlerin zihnine, ana daha çok Susan'ın zihnine sokabilmek. Bu sayede filmin finaline geldiğimizde Edward'ı da, Susan'ın zihninde geçenleri de taş bebek gibi kıpırdamadan etrafına bakan Amy Adams'ın yüzüne bakarak anlayabiliyoruz. 


Yaşam ve sanatın kesiştiği ve birinden ayrıldığı yerleri anlatma derdine olan Nocturnal Amimals olanca şıklığına rağmen, 2016 yılında izlediğim en iyi filmlerden bir tanesi.


Nocturnal Animals - 2016

Yönetmen: 
Tom Ford

Senaryo: 
Tom Ford 
(Austin Wright'ın Tony ve Susan adlı romanından)

Oyuncular: 
Amy Adams, Jake Gyllenhaal, 
Michael Shannon, Aaron Taylor-Johnson, Isla Fisher, 
Ellie Bamber, Armie Hammer, Karl Glusman, 
Ronert Aramayo, Laura Linney, Michael Sheen,

Görüntü Yönetmeni: 
Seamus McGarvey

Kurgu: 
Joan Sobell

Müzik: 
Abel Korzeniowski

Meraklısına Linkler: