30 Temmuz 2013 Salı

Tamam, Kabul Yapalım. Ama Önce...

"Önce Bir Elvan İçelim."

Gerisi hep teferruat, hep fasa fiso....

Nerde o eski gazozlar?


29 Temmuz 2013 Pazartesi

Görünen Kaza

Sürücü ehliyeti alabilmek için bir kursa yazılmıştım. Sınıfımızda 25 yaşında delifişek, ağzı burnu mütemadiyen darbe almış vaziyette gezen genç bir adam vardı. Öfkeliydi biraz, vara yoğa parlıyordu. Aynı sınıfta olduğumuzdan bzileri benimsemişti. Komşu kentin bir kasabasından geliyordu akşamları kursa. Kamyon şoförlüğü yapıyordu ve ehliyet almak an itibariyle en büyük hevesi idi. Kursun ilk haftası bitmek üzereydi, ders arasında, kantinde çay içiyorduk, her kafadan bir ses çıkıyordu. Derken birimiz buna sordu: 

"Kardeşim sen neden oturduğun yerden ehliyet almıyorsun da, akşam akşam bu kadar yolu gidip geliyorsun?

Yanıtı ile birlikte kantinde ufak bir sessizlik oldu.

"Bana oradan ehliyet vermezler artık. Direksiyon sınavında sinirlendirdiler beni. İndim aşağı sınav heyetini dövdüm. Ölsem alamam oradan ehliyet mehliyet."

Bu da böyle bir anımdır. 

Siniri bozuk, öfkeli o kadar çok insan var; patlamaya hazır öfke bombası olarak aramızda dolanıyorlar. Ortalık görünen kazadan geçilmiyor. 



25 Temmuz 2013 Perşembe

Havaalanlarımız Ne Kadar Güvenli?

Seyahatlerim sırasında kemerime, kış ise bağcıkları geçtiği delikler metal olduğu için botlarıma kadar, yaz ise kolumdaki bilekliğe kadar soyunmamdan; ceplerimdeki bozuk para - kolonyalı medil - anahtarlık dolusu anahtar üçlüsüne kadar kutucuklara boca etmeksizin güvenlik noktalarından geçemediğime; hatta bir seferinde valizimin içindeki tırnak makasını, bir başka seferinde bilgisayarımı temizlemek için aldığım "hava" kutusuna kadar görevliye teslim etmek zorunda bırakılışıma bakılırsa çok güvenli. 

Güvenlik noktalarından geçmeye kalkışan tepeden tırnağa simsiyah örtüler altına girmiş hanımefendilerin bir tanesinin bile kontrol edilmeyişinin güvenlik zaafı yaratabileceği endişesi ile polise yakınan bir arkadaşımın - saf işte sen kimi kime yakınıyorsun? - seri biçimde, emir komura zincirine uygun bir sırada azarlanışına bakılırsa biraz kuşkulu. 

Geçtiğimiz günlerde, Amerika Birleşik Devletlerine ülkemizden kalkacak bir uçağın havalanmasından çok kısa bir süre önce; uçuş görevlilerinden bir tanesinin uçağın tamamen dolu olmasına rağmen tuvalette birinin olmasından kuşku duyup, kuşkularının boş çıkmaması neticesinde malum yerde bir kaçak yolcunun yakalanması olayına ve

Ülkemizden kalkarak İngiltere'ye konmuş olan bir uçağın iniş takımlarında kendinden geçmiş bir türk vatandaşının bulunabiliyor olmasına

- ki her iki ülke de kendi ülkelerine dönecek kendi ülkelerinin havayollarına ait uçaklarında uçuş öncesinde ekstra güvenlik hizmeti almaktadır - 

- ki üstelik daha Reyhanlı'da bomba patlayalı bir mevsim olmuştur, güvenlik konusundaki hassasiyetlerimiz rafa kaldırmamızın zamanı değildir - 

bakacak olurdak güvenlik diye bir şey sadece kelime olarak var, gerisi hikaye.

Yani bu konuda vereceğim cevaplar konuya dair endişeye kapılmış normal bir insanın vereceği yanıtlardır.

Aynı suali haddimiz olmayarak konudan mesul bir süper üst düzey yetkilerle donatılmış insanın birisine yöneltecek olursak alacağımız cevap aşağı yukarı şöyle olacaktır: 

"Hava alanlarımız güvenlidir. Aksini iddia eden vatan hainidir, kemirgendir. Hava alanlarımızı yedirtmem kimselere. Biliyorum kim sordurtuyor bu soruları. Bunun ardında Lufthansa'dan gelen reenkarnatik güçler var. Tekrar ediyorum hava alanlarımız güvenlidir, sağlıkları yerindedir. Asıl sorun hava almayanlarımızda. Kuvak vak vak, kuvak vak vak.... "

Böyle devam eder...

Gider...



24 Temmuz 2013 Çarşamba

Birisi

Ciddiye alınacak tarafı yok. 

Önüne hangi kağıdı dayadılarsa onu, dellenmiş vaziyette okuyor. 

Kendi okuduklarını başkasından duyunca zırvalıktan ibaret olduğunu anlayıyor - delleniyor - o zırvaların sahibi kendisi değilmiş gibi bir daha - delleniyor - kendi dediklerine karşı tezler uyduruyor. Olmuyor hadi bir daha delleniyor. 

Sonra gelsin "öyle" demedi "böyle" demek istediler.  

Sonra, önüne başka bir kağıt veriyorlar. Onu okuyor - elbette dellenerek.  

Bu kısır fırdöngüye binen bir daha inemez aşağıya, hele düşen bir daha çıkamaz dışarı-ya.

Böyle bir kurgulanmış/kurulmuş bir karakter yazarına illallah dedirtir mi? 
Okuyan ne der? 
Okumaya devam mı eder? 
Yarıda mı bırakır? 

Bilemedim.    



Kısır Fırdöngü

Öngörüsü olmayan, algısı zayıf, ancak yine de proaktif olmaya özlem duyan kifayetsiz muhterislerde görülen bir durumdur. Bunlar sürekli kendi yarattıkları kısır döngüler içinde yaşar, sürekli bir kısır döngüden öbürüne atlarlar. Arada eskiden yarattıkları kısır döngülerle rastlaşsalar da yüzleşemezler. 

Sonuç: Havanda su dövmekle eştir. Yani baş ağrısından başka bir şey yaratamaz bu döngü türüne düşmüş çapsız insanlar. 


22 Temmuz 2013 Pazartesi

Neredeyiz?

Beceriksizliğin, kinin, yetersizliğin, muhterisliğin, başkasının avucundakine aç olmanın, fikir yürütmeyi bırakın düşünmeyi gereksiz bulmanın, yapmayı denemek yerine bozmanın, iyi olan herşeye fesat etmenin ve çirkefliğin...

Yukarıdakilerin hepsinin ve en başında da koskocaman bir beceriksizliğin getirebileceği  o yerdeyiz. 

Tastamam oradayız işte...


19 Temmuz 2013 Cuma

Ver... Yansın...

Birisi bankaların kar oranlarının yüksek olmasından rahatsız gibi,  geleneksel bitmek tükenmek tanımayan iftar konuşmalarından bir tanesinde "öldüklerinde öteki tarafa mı götürecekler?" diye sual ediyor. 

İmanın ve paranın kimde olduğu hayli örtbas edilmiş bir ülkede yaşadığımız için bu soruya yanıt veremiyoruz. Wiki sızıntılarına bakacak olursak bazı insanların hayli geniş dünyalıkları mevcut sanki. Sızıntıların gerçeklik payı varsa bazı düşünürler ya da düşünmeden konuşurların konuşmada bahsi geçen "öbür tarafa" ne yapıp ne edip daha dünyadayken elektronik fon transferini gerçekleştirmenin en azından bir yolunu keşfetmelerinin tam sırasıdır. Boş fikir üretme konusunda rezil olamama katsayıları hayli yüksek yandaş köşedarlara bu konuda ev ödevi verilebilir pekala. İftar sohbeti esnasında başka insanların cebindekilerin ederini mevzu etmek dini açından ne kadar yakışık aldığı sorusunun yanıtını vicdan ve din örtüşmesine sahip bir bedende yaşayan insan evlatları zaten biliyordur. 

Konuşmanın kredi kartlarına veryansın eden bölümünü bu ülkede yaşayan bir insanın bile ciddiye alması imkansız. Zira 11 sene önce 15 milyon adet civarinda olan ülkemizdeki bankaların verdiği kredi kartı sayısı, şimdilerde 56 milyon adet civarına zıplamış durumda. Kredi kartı sayısındaki artış hızını on yılı aşan bir süre izleyip şimdi farkına varmanın ciddiye alınır tarafı belki ekonomistler için vardır. 

46 milyon adetlik artış gözden kaçırılacak miktarlardan değil. "Madem artmış, öyleyse tü ka ka" diyemezsiniz. Allah'ın Belgin Doruk'u olsa inanın karşınıza çıkartıp "Sizi gidi sizi, artarken böyle demiyordunuz kuzum" dedirtir. 

Öte yandan borçlanmak bu kadar kötü bir şey ise, ülkenin borç miktarını ülkenin tarihinde eriştiği en yüksek seviyelere çıkarmış olmak da başarı mı, yoksa başarısızlık mı oturur vaziyette ve izanlı bir biçimde değerlendirmek lazım. 

Benim bu kart veryansınında en saçma bulduğum kısım ise; insanların yıllardır tüketici kredisi ve kredi kartlarını kullanarak geleceklerini borca sokmaları ve böylelikle tüketimde bulunmalarına sırf tüketiim artsın, sürümden kazanılsın mantığı ile susulduktan sonra kart kullanımının şırrak diye kesilmesi halinde yaşanacak şeylerin ihtimalinin bile dikkate alınmadan cümleler kurulmuş olması. Diyelim ki bu kadar kart iade oldu. Bu insanlar ne tüketecek? Bunca perakendeci, kime ne satacak? Borçlanarak yurt dışından hammadde, mamül, yarı mamül imal edenler bunları satacak yer bulamadıklarında ne olacak? Ekonomiye dair göstergeler aylardır baş aşağı vaziyette iken bundan böyle ekonomize keyfi tıkırında fosforlu kediler mi yol gösterecek? Telekinetik Jeloğlanlar mı akıl verecek? Saçmalığın dik alası.  

Ekonomi üzerine - oruçlu ya da oruçsuz ağızla da -  konuşmaya kalkışıldığı vakit; her şeyin bir diğer şeye ilintisi olduğunu bilmek ve hafiften akıl yürütmek yanlış olmaz kanısındayım. Konuşmuş olmak için konuşulduğunda dinleyenler mantığa özlem duyuyor, laflar ise mantık sınırlarına teğet geçiyor; ekonomik krizin böğrümüzden teğet geçmesi gibi aynen.  


3 Temmuz 2013 Çarşamba

Kadın ve Yokoluş


Fotoğraf: Kadın ve Yokoluş
Fotoğraf Sanatçıcı: 
Boushra Almutawakel Ülkesi: Yemen

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Şu Sivas'ın Elinde...

Güneşin ak yüzüne bir duman çöktü
Bir türkü çığlıkla ateşe düştü
Kuytu bir köşede bir çiçek küstü
Döktü yaprağını boynunu büktü

Şu Sivas'ın elinde sazım çalınmaz
Güllerim yandı yüreğim dayanmaz

Kararmış yüreğin hiç ışığı olmaz
Bilmez misin ki türküler yanmaz
Günü gelir sanma hesap sorulmaz
Dayanır kapına pir sultan ölmez

Şu Sivas'ın elinde sazım çalınmaz
Güllerim yandı yüreğim dayanmaz

Alaaddin Us