"Ben Küçükken..." Böyle başlayan cümleler kurdular mı büyükler, onların gizemli dünyalarının kapıları önümde aralanmış gibi olurdu. Daha ilk cümle bitmeden sorardım;
- Sen küçükken ne yapardın?
Onların çocukluklarına dair hatırladıkları ya da uydurdukları bani en güzel masaldan daha fazla etkilerdi. Daha fazla anlatsınlar diye beklerdim ama onlar anlatmaktan sıkılır bir süre sonra "haydi Vladimir çık oyna biraz" derlerdi. Uslu bir çocuktum genelde, ağırbaşlı sakin, ama en olmadık anda akılara zarar cin fikirler de benden çıkardı. O kanatsız meleğin durduk yerde sobada oyuncaklarını eritip şeklini değiştirmesi, durduk yerde divanın halının üzerinden beğendiği resimleri kesivermesi, ya da bütün bir mahallenin bir gece elektriksiz kalmasına yol açacak haylazlıkları yapmasına herkes şaşırırdı.
Sonra okul başladı, ilkokulda o kadar çok farklı okullarda okudum ki şimdi saymaya kalktığımda kafam karışıyor, ama rekorum ilkokul birinci sınıfta, 4 okul 2 şehir değiştirdim kolay mı? Otoriteyle hep problemim vardı, bunu biliyorum. Nasıl bilmem hala herşey illaki mantıklı olacak diye tutturduğuma göre, mantıklı açıklaması olmayan işlere boyun eğmediğime göre bu konuda hala büyümemişim demek ki.
Sonra okul başladı diyerek ana okulunu unutmam doğru olmaz. Sabah işe giden ebeveynler olunca çocukları bir yerlere göndermek gerekiyor. Anaokulundaki büyüklerin bana ilk gün hayran kalıp, ikinci günde aşık olduklarını hatırlıyorum. Hepsi beni yakalayıp yanaklarımdan öpüyorlardı, bense huysuzlanıp hemen öpülen yeri kanatırcasına siliyordum. Aşkımız üçüncü gün sona erdi. Anaokulunda öğlen yemeğinden sonra bizleri uykuya yatırıyorlardı. Ben öyle uykulara alışık olmadığım ve de bir sürü çocuğu bulmuşken boşa vakit geçmesin diye uyumaya hevesli değildim. İlk iki gün kendi kendime oynadım, üçüncü gün oynadığım oyun diğer çocuklara da cazip geldi.
Oyun, zıplama oyunuydu, kuralları yoktu. Ranzaların üst bölümünde yatan çocuklar benden özenip benimle birlikte kendi yataklarında zıplamaya başladılar. Yatağın üstünde havalanıp kahkahalar atmayı belli ki daha önce akıl etmemişlerdi. Biz böyle zıplaya kona eğlenirken ranzaların alt bölümündekilerin bir kısmı mızıklanmaya bir kısmı da üst ranzalara tırmanıp bizlerle zıplamaya başladı. Eğlencemiz çok kısa sürdü, bunca zıplamaya brandadan imal edilmiş yatak zeminleri dayanmadı. Gözünü sevdiğiminin Sümerbank'ı. Ardarda gelen güçlü volümlü "cart" sesleri ile ranzalar birer birer iptal olmaya, zıplayan çocuklar yer çekimine uymaya başladı. Eğlencemiz kısa sürmüştü, bir oda dolusu ağlayan çocukla bir arada olmayı ne bir çocuk ne de yetişkin ister. Öğrentmenlerden biri kimin sebep olduğunu sorduğunda bir oda dolusu yaralı çocuğun beni işaret eden parmaklarını hala bugün gibi hatırlıyorum. Anaokulundan böylelikle atılmış oldum. O zamanlar annemin neden kıyametleri koparttığını anlamamıştım.
Orta öğretimde de, üniversitede olaylar peşimi bırakmadı. Yok yok, olayları bi rmıknatıs gibi üzerime çektim. Yatılı okuduğum orta okuldaki ilk senemde, etüd abisinin bana tokat atması üzerine tek kişilik direniş başlatıp bunu dayağa hayır kampanyasına dönüştürdüm. Ertesi sene, saçım uzun diye okula girişte saçımdan bir tutam kesilmesini protesto etmek için aylarca saçımı kestirmedim. Dışarıya çıkarken bere takıyordum, içeride bereyi çıkartınca kafamın tam ortasındaki beyaz bir boşluk iğrenç gözüküyordu.
Bitmez mirim, hangi birini yazayım.
Çok eğlendim, hala da çocukları azdırma potansiyeline sahibim. Asla iyi bir ebeveyn olamam bundan eminim.
Yazmam gerekn daha kaç mim var, vicdan azabı içindeyim.