31 Aralık 2016 Cumartesi

Temenni

İyi dileklerin bin bir acabadan sonra dillerden döküldüğü günlerden geçiyoruz. Söylerken, bin bir acıdan geçmiş insanların yarasını acıtır mı diye düşünmemek ne mümkün. Bir yıl bitiyor ve bir diğeri başlıyor, malumunuz. Gökten düşen üç elma misali masallardakine döndü temennilerimiz.
 İnanmak istiyoruz hala, inanılacak bir masal daha kaldıysa.
 Dilerim Yılların iyisinden düşsün payımıza, payınıza...

25 Aralık 2016 Pazar

Blue Jay

Son yıllarda izlediğim en iyi filmler bağımsız sinemadan çıkıyor, bu sene de kural bozulmadı. İzlediğim en iyi filmler az kadro ile hazırlanmış, hatta kimisi de amatör denilebilecek kadrosu olan filmlerden çıktı. Blue Jay de minik kadrolu, siyah beyaz bir indie film. Filmin yönetmeni ve görüntü yönetmeni Alex Lehman, senaryo yazarı ve başrol oyuncusu Mark Duplass, diğer başrol oyuncusu ise son yılların en başarılı oyuncularından Sarah Paulson. Sinema izleyicileri bu olağanüstü kadın oyuncuyu; son yılların ödül adaylıklarından ismi sıkı geçen 12 Years a Slave ile Carol adlı filmlerindeki minik ama rol çalan güçlü rollerinden, TV izleyicileri ise Studio 60 on the Sunset Strip, American Gothic, People vs O.J. Simpson ile, sanatçının altı sezondur her sene farklı bir karakteri canlandırdığı, kimi sezonlarda birden fazla karakteri canlandırdığı American Horror Story'den anımsayacaklardır. Bu kadar dizi film ve sinemadaki minik rollerinden yakaladığı boşluklarda Broadway sahnelerinde ses getiren roller alıyor. Paulson bu filmin öyküsünü inanılır kılan müthiş, aynı zamanda doğal bir oyunculuk sergiliyor. Ancak bu filmi de, Paulson'un bu filmdeki oyunculuğunu da 2016'ya dair hiçbir ödül listesinde göremeyeceğimizi söylemek için kahin olmaya gerek yok. Paulson filmde Amanda karakterini canlandırıyor. 


Filmin diğer oyuncusu Mark Duplass, Paulson'inki kadar başarılı bir oyunculuk sergilediği gibi aynı zamanda filmin yaratıcısı. Duplass 15 sene evlilikten sonra, 40 yaşına merdiven dayadığında lise yıllarını ve o zamanki kız arkadaşını düşünerek bu günü le geçmişini kıyaslamaya giriştiğinde filme dair ilk fikirler aklına geliyor ve oyunculuğunu beğendiği Sarah Paulson'a kafasında az çok ne tasarladığını anlatarak rolü teklif ediyor, bu filme dek hep yazılı metin üzerinden çalışmış Paulson böyle bir denemeye kalkışmayı kabul ediyor. Şubat ayında yedi günde tamamlanmış filmin çekimlerine başladığında elde yazılmış bir senaryo yok. Her gün çekimlerden önce Duplass'ın getirdiği metinler şöyle bir okunduktan sonra çekimlere geçilirek çok büyük bir bölümü doğaçlama oyunculuklarla tamamlanıyor. 


Filmin içinde Jay kelimesinin Amerikan İngilizcesi'ndeki anlamlarının hemen hepsi kullanılıyor. Blue Jay karga türünde sırtı ve kanatlarının ucu mavi, çok öten bir kuş. Filmde Blue Jay adlı bir dükkan da görüyoruz. Jay İngilizce'de burnunun önündekini göremeyen dikkatsiz kişi; her söylenene inanacak denli cahil insan; espriler yaparak kız arkadaşını güldüren iri yapılı adam anlamlarına geliyor. Filmde, kısacık da olsa konuşmalı rolü olan diğer kişi Clu Gulager da adını ötücü bir kuştan alıyor. 

Amanda ve Jim lise yıllarında çok iyi anlaşan iki sevgilidir: yollar ayrılıp şehirler değiştikten, birbirlerini görmeden geçen 24 yıl sonra; doğuma gün sayan kız kardeşinin yanına gelmiş Amanda süpermarkette alışveriş yaparken karşılaşırlar. Amanda sürekli gülmekte ve espriler yapmaktadır. Jim'in birlikte kahve içme teklifine ufak bir tereddütten sonra, evet, der. Laf lafı açar, ayrılamazlar, 24 sene ara verilmemiş gibi eğlenceli bir sohbeti koyulturlar. Jim'in annesinden miras kalmış darmadağınık evine giderler. Hatıra defterleri, aşk romanları, eski tişörtler, gönderilmemiş mektuplar derken, lise yıllarında doldurdukları kasetleri dinlemeye koyulurlar. Kayıtların bir tanesinde evliliklerinin yirminci yılını canlandırmışlardır.Evli olsak ve yirmi yıl geçmiş olsa ne yapacak olduklarını yeni yorumlarıyla oynamaya karar verirler. Amanda hep gülmektedir. Eve yayılmış bazı anıların üzerine hiç konuşulmuyor olması o gülüşün kocaman bir maske olduğunu izleyiciye söylemektedir aslında. 


Film başından sonuna kadar "Who is Afraid of Virginia Woolf?" filminin zıt kardeşini andıran bir yapıda ilerliyor. Söz konusu filmdeki çift yalnız değil: eve davet ettikleri gen ç bir çiftin önünde birbirlerini sürekli küçük düşürmek için gayret ediyorlar. Birbirlerine olan hain tavırları aslında bir maske ve neyi gizlediğini film ilerledikçe anlıyorsunuz, üstelik Edward Albee'nin yazdığı bir tiyatro oyunundan uyarlanmış, emprovizasyona yer yok. Blue Jay'deki çift ise yalnız, sürekli espriler yapıyor, gülüyor ve dansediyorlar, film doğaçlama oyunculuklardan oluşuyor. Başından sonuna dek izleyicinin kendini mutlu hissedeceği filmlerden, arada şöyle bir hüzün gelip yokluyor o kadar. 

Günden geceye ve geceden sabaha doğru, gölgeler yer değiştirdikçe izleyicinin önüne bırakılan minik ipuçları ekranda sahnelenen kocaman bulmacanın parçalarını bir araya getirmenize yarıyor. 


Alex Lehman'ın bu sene yönettiği otistik gençlerin kurdukları grubun dağılmalarından evvel son bir gösteriye hazırlanışlarını anlattığı "Aspergers are Us" bir belgesel film var, Blue Jay Lehman'ın kurgusal bir öykü anlattığı ilk filmi. Ancak görüntü yönetmeni olarak kısa filmler dahil yirmi yedi çalışmada imzası var. Başbaşa vermiş oyuncunun burunlarını dibine kadar kamerasıyla giriyor ve birinci sınıf oyuncluklar ile seyircinin arasındaki bütün dengelleri kaldırııyor. Filmin bütününe sirayet etmiş samimiyet havasının nedeni oyuncular kadar Lehman'ın yönetiminden kaynaklanıyor. 

İzlenilmezse arada kaybolup gidecek, izleyenlere sinemanın aslında ne olduğunu anımsattığı gibi, seneler sonra akıllarına geldiğinde dudaklarının kenarına tatlı bir gülümseme iliştirecek nadir filmlerden Blue Jay. 



Blue Jay - 2016 

Yönetmen: 
Alex Lehman

Senaryo:
Mark Duplass

Oyuncular:
Mark Duplass,
Sarah Paulson,
Clu Gulager

Görüntü Yönetmeni:
Alex Lehman

Kurgu: 
Christopher Donlan

Müzik:
Julian Wass

Meraklısına Linkler:

14 Aralık 2016 Çarşamba

10 Aralık 2016 Cumartesi

Tetro

Francis Ford Coppola'nın Cannes Film Festivali esnasında Tetro hakkında sarfetmiş olduğu "bu filmdeki hiçbir şey yaşanmadı, ancak hepsi gerçek" cümlesine bakılırsa bu film Francis Ford Coppola'nın otobiyografik izlerini en fazla barındıran çalışması. Elbetteki birebir yaşam öyküsü değil filmde anlatılan: bir yazarın eserlerinde bıraktığı izler kadar şifreli ve iplerin uçlarının nerede birleşip, nerede ayrıldığı ya da düğüm olduğunu artık sadece eser sahibinin bilebileceği kadar kurgusal detaylarla da harmanlanmış, hal böyle olunca da; gerçeklerle paralelliklerin artık öneminin olmadığı izler bunlar. Zira, ortaya çıkan özgün bir eser ve orada anlatılanlar da artık başka kahramanların yaşam öyküleri.



Siyah beyaz çekilen bu film yönetmenin Siyam Balığı filmini andıran özelliklere sahip, her iki filmde de zaman zaman renkler belirerek içinde yer aldıkları sahnelerin dramatik dokusunu güçlendiriyor. Aradaki benzerliğin altını çizmek istemeyen Coppola, başrol için düşündüğü Matt Dillon'u Siyam Balığı'nda da rol almış olduğu gerekçesi ile değiştirmiş. Vincent Gallo çok başarılı bir oyunculukla Tetro karakterini canlandırıyor, oyunculuktaki ufak bir nüansın bile tüm dengeyi altüst edeceği büyük bir film var karşımızda. Tetro'nun küçük kardeşi Bennie'yi ise ilk kez bir büyük rol üstlenmiş yetenekli oyuncu Alden Ehrenreich canlandırmakta.



Tetro, büyük operaları andıran ağdalı bir öyküye sahip, nesillerin taşıdığı aile sırları, aile dramı, melodram katmanları, oedipus kompleksleri, savaşın izleri; aşk ve şiddet öyküleri filmin tamamına yayılmış.

Tetro önemli bir orkestra şefinin oğludur, geçmişte yaşadıkları ruhunda büyük yaralar açmıştır, o yüzden her daim öfkelidir ve çevresindekilere takındığı tutum düşmancadır; kuntlaşmış tabiatına göğüs germeyi öğrenmiş Miranda adlı bir sevgilisi, bir daha asla görmek istemediği Bennie adında bir erkek kardeşi vardır. Bennie hiç ummadığı anda Tetro'nun hayatına yeniden girer. Garson olarak çalışmakta olduğu geminin tamir edilebilmesi için bir kaç günü zorunlu olarak Buenos Aires'de geçirmesi gerekmektedir. Miranda bu fırsatı değerlendirerek kendisi için büyük bir gizem olan Tetro'nun ailesine dair bilgileri edinmeye çalışır: böylelikle sevgilisinin taşıdığı büyük mutsuzluğun nedenini öğrenebilecek ve belki de ona yardım edebilecektir. Bennie, evde abisinin yazmakta olduğu bir oyun bulur, eser tam değildir, metnin üzerinde bir kaç düzeltme yaparak bir yarışmaya gönderir. Bu, Arjantin'in en önemli edebiyat eleştirmeni Alone tarafından organize edilen ve ülkenin en prestijli yarışmasıdır. Tetro'nun yazar olarak bir anda yakaladığı ün, ailenin geçmişle tekrar yüzleşmesinin kapılarını açacak ve kardeşlerin içlerinden atamadıkları güçlü baba karakterinin izleri ve Tetro'nun bilip Bennie'nin bilmediği büyük sır tıpkı operalara yakışan bir görkemle ortaya çıkacaktır. 



Coppola'nın "Apocalyose Now" filminden beri yakasını bırakmayan aksilikle bur filmde de yakasını bırakmamış, önce Arjantin'de çekim süreci esnasında Coppola'nın filme dair bütün notlarının yer aldığı diz üstü bilgisayarı çalınmış, daha sonra sinema sendikalarının Tetro ekibinde yeterli miktarda Arjantinli sinema işçisi çalıştırılmıyor olması sebebiyle çekimleri durdurmuş. 

("The Red Shoes - 1948" final dansını anımsatan sahne)

Zirvelerini açık etmek için acele etmeyen film, süresi ve siyah beyaz rengin hakimiyeti sebepleriyle sıradan izleyiciyi kolay kaybedebilecek bir eser olarak algılanma riski taşısa da; sabır göstermesini bilen sinema sevdalılarına, müthiş oyunculuklar, üzerinde düşünülmüş kurgunun kıvraklığı, katman bakımından zengin öyküsü ve "On the Waterfront" ve "The Red Shoes" gibi sinema tarihine damgalarını vurmuş filmlerden izler taşıyan anları ile bir ödül gibi gelecektir. 



Tetro - 2009

Yönetmen: 
Francis Ford Coppola

Senaryo: 
Maurico Kartun, 
Francis Ford Coppola

Oyuncular: 
Vincent Gallo, 
Alden Ehrenheich, 
Maribel Verdú, 
Klaus Maria Brandauer, 
Carmen Maura

Görüntü Yönetmeni: 
Mihai Malaimare, Jr.

Kurgu: 
Walter Murch

Müzik:
Osvaldo Golijov

Meraklısına Linkler:

7 Aralık 2016 Çarşamba