1 Ağustos 2017 Salı

Jean Moreau

1949'dan 2015'e kadar yüzün üzerinde filmde rol aldı. Sahne oyunlarında, TV dizilerinde oynadı ve o kadar güzel şarkılar söyledi ki ciddi bir müzik kariyerine sahip oldu. Yegane konserini Carnegie Hall'de Frank Sinatra eşliğinde verdi. Sinemanın en iyi yönetmenlerine kendisi ile çalışma fırsatını tanıdı. İzleyicinin zihninde en çok Jules ve Jim filmindeki Catherine karakteri ile yer etti. Sinema sektöründe "Fransız Bette Davis" takma adıyla anıldı. üç kez evlendi, üç kez boşandı, bir çocuğu oldu. Louis Malle, Pierre Cardin, Lee Marvin ve Thodoros Roubanis ile büyük aşk yaşadı. Vanessa Redgrave eşi yönetmen Tony Richardson ile yasak aşk yaşadıkları iddiası ile evliliğini sona erdirdi. Yakın arkadaşları arasında edebiyat dünyasının gözde isimleri olan Jean Cocteau, Jean Genet, Henry Miller, Anaïs Nin ve Marguerite Duras vardı. 2000'lerde sahne oyunları yönetmeye başladı. Şimdilerde ressam olan oğlu Oğlu Jerome, 10 yaşındayken "Moderato Catabile (1960)" filminin setine ziyarete gelmişti. Rol arkadaşı Jean Paul Belmondo oğluna çarparak ağır yaraladı. Çok filmde oynadı ama çok filmde rol almak istemedi, mesela; reddettikleri arasında yer alan Spartacus, Mrs. Robinson, One flew over the Cuckoo's Nest, La Pianiste kabul edenlerin başarı hanesine yazılan roller oldu. İnandığı filmlerde para konusund aısrarcı değildi, Orson Welles'in bir filminde bütçe yeterli olmadığı için gümüş tabaklar karşılığında oynadı. Oson Welles onun gelmiş, geçmiş en yetenekli kadın sinema aktristi olduğunu söyledi. En büyük hayali Ingmar Bergman ile çalışmaktı, Bergman onun için L'anour Monstre adkı bir senaryo yazdı ama her iki sanatçı da dil engelini aşamadıkları için proje rafa kaldırıldı.


Şu sözler ona ait:

"Role girdiğimde o kişi olurum, film bittiğinde kendim.Çok sıkı çalıştım, Tutkulu biriyim ve benim dünyam sinema, oyunculuk, tiyatro, yaratıcılık, sanat, resim, edebiyat, müzik, heykel, güzel manzaralar ve sokaktaki halk hareketleri. Her şey. Oyunculuk kırılgan duygularla başa çıkmayı gerektirir, yüzüne bir maske takıp çıkmak değildir. Ne zaman bir oyuncu rol yapar kendisini insanlara açar, maske takıp gizlenmez." 
"Zamanı durdurmak için kendinize ihtimam göstermeyin, bunu kendinize saygı duyduğunuz için yapın. Hayat enerjiniz size verilmiş muazzam bir armağandır. Kendiniz salıp cenaze gibi görünmemeniz, hastalanmamanız lazım. İnsanın hayattaki yegane görevi sağlıklı ölmek olmalıdır: tıpkı sönen bir mum gibi."  
"Ben, içinde geçmişe hiçbir özlem taşımayan bir kadınım." 
"Yaşım hakkında asla tasalanmadı. Eğer kafayı aşırı biçimde yaşınıza takarsanız komik duruma düşersiniz. Hayat otuzunda bitmiyor, Bana göre yaş dediğin bir sayı, gerisi boş."
"Zeki biriyim, ama entellektüel değilim"
 
"Kolay aşık olan tutkulu bir kadınım" 
"Tutkulu olsam da asla rekabetçi olmadım" 
"Siz değer vermedikçe erkekler peşinizden koşar." 
"Görünüşüm hakkında kibar laf etmek isteyenler "Ne kadar da Bette Davis'e benziyorsunuz" derler, ama sorun şu ki ben Bette Davis'e tahammül edemiyorum."  
"Yaş almak bir şeyler öğretir mutlaka ama herkese sağduyu getirmez. Zira sağduyu akşamları yüzünüze sürünce sabah daha akıllı kalkmanızı sağlayan bir yüz krem değil." 
"İnsanların iç güzellikleri ile dış güzelliklerinin birbirinden tamamen ayrı olduğunu düşünmüyorum. Ruh haliniz yüzünüze yansır."

Orson Welles hakkında: "İspanya'da bir ufak meydanı bir Çin pazarına dönüştürdü. Bana göre işte sinema tam da budur yani büyücülük!

Luis Bunuel hakkında: "Ona, İspanyol babam derdim. O da bana, eğer kızım olsaydın seni bir güzel bağlar parmaklıların arkasında zaptederdim."

Ranier Werner Fassbinder hakkında: Eski eşi gelip beni bir filminde oynatak istediğini söyledi. Filmi 24 günde tamamladık. Daha sete adımımı atar atmaz içindeki büyük azmi hissettim. Yaratıcılık anlamında mükemmel bir insandı!


Jean-Luc Godard hakkında: Eva'yı onun yönetmesini istedim. Sözleşme imzalandı ve avans ödendi. Senaryonun ilk taslağını dört haftada teslim etmesi gerekiyordu. Onun yerine bir sayfalık mektup gönderdi. Yapımcılar bana, nerden buldun bu serseriyi, diyerek saçlarını başlarını yolmaya başladılar. Sonra Joe Losey ile anlaştık.

Burt Lancaster hakkında: The Train filmini çekiyorduk, rolün bir yerinde kültabağını alması gerekiyordu. İki saat boyunca o kültabağını almasının arkasındaki güdünün ne olabileceğini sorgulayıp durdu. Bir an içimden kültabağını kaptığım gibi, sus artık, diye bağırarak fırlatmak geçti. 





by Nomad