26 Ocak 2015 Pazartesi

Wild

Kanadalı yönetmen Jean-Marc Vallée'yi; "The Young Victoria" ile geçen senenin Holywood'un en yakışıklı aktörlerinden ikisini tanınmayacak hallerde izleyici önüne atarak risk aldığı "Dallas Buyers Club" filmlerinden anımsıyoruz. Her iki filmin ortak noktası yönetmeninin kamerayı belirli bir mesafe tutarak, yani tarafsızlığını koruyarak bir öykü anlatmaya çalışması; bunu yaparken klişelere başvurmaması, dahası filmlerinde farklı görüntü yönetmenleri ile çalışıyor olmasına rağmen artık kolaylıkla "Vallée Dili" diyebileceğimiz kendine has bir anlatım tarzı geliştirmiş olması. Bu tarz yönetim oyuncuya rahat soluk alacak alanlar bıraktığı gibi, perdeye yansıyan karakterleri daha gerçekçi, inanılır kılıyor. Böyle olunca seyirciyi en sert sahnelerde olan biteni sorgulamayı düşünmüyor, zira öykü de karakterler de tüm numaralardan arınmış biçimde insanların gözü önünde, cerayan ediyor. Wild filminde önceki filmlerinde yakaladığı ustaca dilin benzerini yakalamak mümkün ancak Wild kurgunun da anlatıcı olarak işlevsellik kazandığı bir film.



Wild filminin ilk görüntüleri gözlerimin önünde akmaya başladığında "işte" dedim "Sean Penn'in müthiş başyapıtı 'Into the Wild'a bir kardeş geldi. Zira ikisi de benzer dili konuşan, gözlerini karartarak yaşamlarının o ana kadarki bölümünü geride bırakarak bilinmeyenin kollarına kendilerini atmış iki kahraman odaklanıyor ve yola çıkış nedenleri ne olursa olsun, ikisi de gerçek yaşam ve yol öyküsü.

Film Cheryl Strayed'in anılarından senaryolaştırılmış. Yazarın filmde kısacık bir rolü olduğu gibi, 6 yaşındaki halini kızı Bobbi Strayed Lindstrom canlandırıyor. 

Cheryl ile Reese

Wild'ın kolayca özetlenebilecek bir öyküsü var. Başarısız bir evlilik yaşayan ve annesini trajik biçimde kaybeden Cheryl'in hayattaki tek arzusu artık; sanki kendisine zarar vermek ve hızla yok olmaktır. Önüne gelenle yatmakta, kimisi ile uyuşturucu kullanmayı da deneyimlemektedir. Kocası bazen onu bu sonu belli bataktan kurtarmaya çalışsa da yıllar hızla geçer. Bir gün annesinin istediği gibi bir kadın olup olamayacağını öğrenmek üzere PCT diye adlandırılan Pasifik Zirve Yolculuğu'na çıkar. Meksika sınırından, Kanada sınırına kadar yürüyecektir. Aşması gereken 1100 mil üç aydan biraz fazla zaman alacaktır. Cheryl yolda önceden hazır olmadığı, hayal bile etmediği şeyler ile karşılanır. Film en çaresiz kaldığı anda, yaralandığı ve öfke ile botlarını attığı anda açılır. Karakterimizi anılarından oluşan flasbackler sayesinde tanırız. 

İlk günlerde havlu atacak gibi olsa da giderek azim kazanır. Onu bekleyen sınavlar sadece yolun bilinmeyenleri değil, kendi içinde bir türlü yüzleşemediği sorulardır. Sınırdaki "Tanrıların Köprüsü"ne gelinceye kadar onu iç yolculuğunda neler beklemektedir. Fİlm boyunca sadece doğanın tuzakları ve olağanüstü dingin görüntüleri, karın, çölün güzellikleri değil; Cheryl'in iç yolculuğuna dair manzaralar da yolculuğa eşlik ediyor. Kurgu; gerçek ile anıların ustaca birbirine dokunmasını, ya da teğet geçmesini sağlıyor. Günler geçtikçe Cheryl'in anlamaya başlıyoruz. Filmin başarısı izleyicinin hiçbir anında baş karakteri yargılamaya kalkacak ruh haline sokulmamasından geliyor.

Reese Witherspoon abartısız oyunculuğu ile içine düştüğü her durumda karakterini inanılır kılıyor. Oyuncu olarak onun da yolculuğu enteresan "Sarışın Aptal görünümlü Fettan" genç kız rollerinden, Oscar ödülünü de kucaklamayı içeren uzun bir yol var arkasında bıraktığı. Sadece oyuncu değil yapımcı olarak da başarılı işleri kariyer defterine kaydediyor. Örneğin: bu senenin kimilerince nefret edilen, kimilerince hayran kalınan filmi "Gone Girl"ün yapımcısı olan yıldız; böylelikle kendi finanse ettiği film ile en iyi kadın oyuncu dalında Rosamund Pike" ile kendi rakibini de kendi yaratmış oluyor. Bu yarışta ikinci kez Akademi Ödülünü alacaksa 38 yaşındayken canlandırmış olduğu 26 yaşındaki bu karakterden ziyade, Holywood'a yarattığı kaynak ile bu başarıyı ihtimal dahilinde görüyorum. Bu filmde başarılı bir oyunculuk sergilemiş olsa da, bence adayların arasında oyunculuk bakımından bu ödüle daha yakın duran başka isimler var.



Filmin önemli sürprizi. Laura Dern'in canlandırdığı anne karakteri Bobbi, olay örgüsü içinde çok fazla yer tutmamakla ve sadece Cheryl'in anılarında görülmekle birlikte, baş karakterin itici gücünü inanılır kılan, üstelik yıllarca akıldan çıkmayacak başarılı bir oyunculuk sergiliyor. Aday olduğu yardımcı kadın oyuncu dalında şansının hayli yüksek olduğuna inanıyorum.

Sonuç olarak bu film için güzel ve yürek burkan, sinema üzerine kafa yormayı seven yönetmen eseri filmlerden diyebilirim.



Wild - 2014
Yönetmen: Jean-Marc Vallée
Senarist: Cheryl Strayed'in 
"Wild: From Lost to Found on the PCT" adlı anı kitabından 
Nick Hornby

Oyuncular:
Reese Witherspoon, 
Laura Dern, 
Thomas Sadoski

Görüntü Yönetmeni: Yves Bélanger

Editör: Martin Pensa ile John McMurphy adı altında Jean-Marc Vallée


Meraklısına Linkler:

6 yorum:

  1. İnto to wild çok sevmiştim güçlü kadın karakteri ön plan olduğu için midir bilmem Bu filmden beklentim daha da yüksek
    Beck 'in şarkısının da yer aldığını bilmiyordum teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. PAul Sİmon ve Art Garfunkel'in iki şarkısı filmde. El Condor Pasa filmde sıkça geiyor, Homeward Bound'dan az bir bölüm çalınıyor. Beck'in bu albümünü çok sevdiğim için yakaladım şarkıyı. :) Rica ederim umarım filmi seversiniz.

      Sil
  2. Hey! Seveceğim ben bu filmi Vladimir... Öyle hissettim:)
    Nick Hornby'nin tüm kitaplarını severim.
    Ve sinemaya uyarlanmış diğer filmleri gibi bu filmi de seveceğim.
    Eminim!

    YanıtlaSil
  3. Nick Hornby'nin çağı yakalayan enerjisi beni de çekiyor. O anılardan bu filme erişmek ustalık bence.

    YanıtlaSil
  4. 6 şubatta gösterime girecekmiş. :) Harika filme benziyor. İzlemek için sabırsızlanıyorum :)

    YanıtlaSil
  5. Bu filmi internet aramıştım ama yeni daha seyredemedim. Benzer film tracks seyrettim . bir arkadaşım bahsetti wild için tracks çakması dedi. bu yüzden wild çok merak ediyorum bakalım internete düşünce karar vereceğim.

    YanıtlaSil

Yorumlar