21 Ekim 2014 Salı

Pek Yakında

Yıllar önce A.R.O.G.'u izleme gafletinde bulunduğumda bir daha Cem Yılmaz filmi izlememeye karar vermiştim. Zira o filmin önemli bölümü ilk çağlarda bir zaman diliminde geçiyordu ve en azından yarım düzine ilk çağ filminden aşırı derecede "esinlenmiş" olduğu barizdi. Üstelik bir komedi filmi olmasına rağmen hedef kitlesinin yaş ortalaması on bir civarında olmalıydı ki koskoca sinema salonunda çocuklardan başka kahkaha atan yoktu. Bu tarz filmleri algı düzeyi düşükler için hazırlanmış filmler kategorisine koyup bir daha izlememeye karar vermiştim.



Yakşalık iki haftadır TV ekranlarında "Pek yakında" filminin tanıtım bomardımanına maruz kalınca yeminimi bozdum ve gidip izledim. Şimdi de bu filmi neden sevmediğimi kelimelere dökmeye hazırlanıyorum.   

Öncelikle Bay Yılmaz'ın bir senaryo yazarı olarak öykü anlatma tekniğinde A.R.O.G. sonrasında önemli bir değişiklik gözlemlemediğimi belirtmeliyim. Bu filmin hiç bir politik doğruluğu ve içinde boy göstermekte olan karakterlerinde tutarlılığı bulunmuyor. Bay Yılmaz'ın ne şiş yansın ne kebap taktiği ile herkese bir gıdım mavi boncuk gösterme hevesi filmde önemli yaralar açıyor. Örneğin sinema filmlerinde ürün yerleştirme üzerine yapılan iki şaka da hayli gereksiz olduğu gibi, üç tane seyircinin gözüne gözüne sokulan ürün yerleştirme sahnesi (bilinen bir gazlı içecek markası), bir komedi filmi için en önemli unsurlardan biri olan zamandan çok önemli bir parçayı çalıp götürüyor. Filmin akışı o uzun sahnelerde duruyor. Bu seyircinin yüzüne "Ben akıllıyım, sizler salaksınız! Ömrünüzün sonuna kadar bu meşrubatı tüketin bakalım!" diye bağırmaktan öte bir  şey değil. Böyle tatlı su kurnazlıklarını film diye izlemektense reklam filmi izlemek daha doğru bir seçim olur, zira bir reklam filminin belli bir ürünün satışını arttırma yönünde hedefi bulunmaktadır, oysa bir sinema filminin amacı bir öyküyü iç tutarlılıkla anlatmak olmalıdır. Bence bu filmin afişine büyük harfler ile bu filmin on dakikası "falanca gazoz markası"nın tanıtımına ayrılmıştır diye yazılmalıdır ki seyirci bilsin ve izlememe hakkını kullansın.
   
İkinci olarak, filmin merkezinde yer alan çatışma son derece zayıf. Neymiş efendim esas kız kocasının korsan DVD satıyor olması nedeni ile artık onu istemiyormuş. Yok ya! Bunca yıldır aklınız neredeydi hanımefendi? İlk duyuşta enteresan bir fikirmiş gibi geliyor olabilir kimilerine ancak bütün bir filmi bunun üzerinde döndüremeyeceğini Bay Yılmaz da anlamış olmalı ki filmin son  yarım saatine kel alaka bambaşka bir çatışmayı da ekleştirivermiş. Kaldı ki bu yeni çatışma da filmin bütünü içinde sırıtakalan bir eklemlemeden ileri gitmiyor.



Üçüncü olarak Cem Yılmaz'ın birden fazla sayıda karakteri canlandırarak yönetmen olmasının yanında çok da iyi bir oyuncu olduğunu ispat etme kaygısı filmin en değerli yerinden, yani zamanından hayli kocaman bir miktarı tırtıklıyor. Ekranda en fazla gözükme kaygısı o raddeye gelmiş ki filmin baş kadın oyuncusunun gözüktüğü hemen hemen her sahnede Cem Yılmaz da onun karşısında rol yaparmış gibi poz verme telaşında.


Dördüncü olarak öykünün içindeki önemli iki karakter: film yönetmeni ve onun erkek arkadaşı iki kırıtkan, aptal, erkek eşcinsel olarak çizilmiş. Bu karakterlerin yaptığı ve bu karakterler ile ilgili yapılan her bir espri daha önce milyonlarca kez yapılmış gay esprilerinden başka bir şey değil. Cem Yılmaz'ın homofobik halleri filmin bir çok sahnesine sirayet etmiş vaziyette ve bu iki tipi aşağılamak için yapılmış hiç bir espri zarif olmadığı gibi imalatlarının da üç haneli IQ seviyelerinden gerektirmediği ortada.

Beş... Filmde çok sayıda misafir oyuncu boy gösteriyor, bunların gözüktüğü sahnelerin öyküye katkısı olmadığı gibi okudukları laflar güldürücü nitelikte değil. Misafirlerin filmde hiçbir fonksiyonu yok, "çok isim eşittir çok seyirci" gişe denklemine bek bağlandığı bariz.   


Altı... filmin ilk yarısında bir öykü varmış gibi olsa da ikinci yarısındaki öykü noksanlığı katlanılır gibi değil. Bu bölüm az para ile ve eşcinsel bir sinema yönetmeni ve onun çılgın erkek sevgilisi ile film çekmenin zorlukları üzerine yapılmış lüzumsuz skeçlerden ibaret.

İyi, sağlam, kendi içinde tutarlılığı olan bir filmi üretmek için gereken bir kaç etmen vardır; bunlardan en önemlisi iyi bir senaryoya sahip olmaktır. İyi senaryonun kuralı ise çok açıktır: tutarlılık. Bunu elde edinceye kadar bıkıp usanmadan tekrar tekrar, yeniden yazmak gerekir. Bu filmin darmadağın ikinci yarısını izleyen aklı başında bir sinema izleyicisi filmin bir senaryosu olduğundan bile kuşku duyabilir.  

Film boyunca salondaki kalabalıktan iki kez gülme sesi çıkması (kahkaha değil) Cem Yılmaz'ın komedi filmlerine dair formüllerini gözden geçirme vaktinin geldiğini gösteren en önemli işaretti kanısındayım.

Filmin güzel yanları var elbette bunlardan en önemlisi Tülin Özen'in oyunculuğu diğeri de Zafer Algöz'ün yarattığı tipleme. Ayrıca filmin görüntü yönetmeni Gökhan Atılmış'ın çalışması çok başarılı.

Son olarak kaybedecek vaktiniz varsa bu filmi izleyin derim. Yoksa... Boşverin.


 Pek Yakında - 2014
Senaryo: Cem Yılmaz

Yönetmen: Cem Yılmaz

Oyuncular: 
Cem Yılmaz, 
Tülin Özen, 
Zafer Algöz, 
Özkan Uğurlu, 
Ayşen Gruda, 
Cengiz Bozkurt, 
Ülkü Duru, 
Ozan Güven, 
Zerrin Tekindor


Müzik: Mazhar Alanson

5 yorum:

  1. Gerçekten çok güzel açıklamışsın. Cem Yılmaz hakkında benimde düşüncelerim böyle. Sadece Hokkabaz filmini sevmiştim diğerlerine nazaran. ek yakında içinde aynı şeyi düşünmüştüm ama açıkçası sinemaya gidip izleyecek kadar meraklanmamıştım. nasıl olsa yakında tv ekranlarında sürekli dönecektir diye bekliyordum ama sanırım buda boş :)

    YanıtlaSil
  2. Hokkabaz daha samimiydi. Bu sefer TV reklamlarının gazına geldim bir daha TV den fragman görüp C.Y. filmi izlemek yok sözüm söz artık :)

    YanıtlaSil
  3. Benim yorumum yazı ya da film ile ilgili değil de seninle ilgili olacak Vladimir. Blogunu bunca zamandır canlı tutabildiğin için seni tebrik ediyorum, gerçekten büyük bir özveri ve çaba gerektiriyor. :) Ve bu arada, merhaba!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam ! :)
      Çok teşekkürler. Ara ara ben de umutsuzluğa kapılıyor ve bırakıp gidiyorum ama sonradan dönüp eski yazdıklarıma ve yorumlara bakmak çok hoş oluyor. Yıllar içinde oluşan değişimi izlemek de güzel. Sen de arada gidiyorsun ama bırakmıyorsun. Bu güzel bir şey.

      Sil
  4. Film konusundaki yorumlarına katılıyorum, ama komedi anlamında beni tatmin ettiğini de ekleyeyim:) bu arada Blog Ödülü kabul ediyor musun bilmiyorum ama ödülün var, etmiyorsan da blogunu severek okuduğumu söylemiş olayım:)

    YanıtlaSil

Yorumlar