28 Haziran 2012 Perşembe

Korku Filmi mi? Görmedim, Duymadım, Sadece Yönetiyordum.

Uzun yıllardır piyasada gezinen Sinema Dergisi'ni ilk sayısından başlayarak 15 yıl kadar takip ettim. Eleştirmen ismi altında izlemedikleri filmler hakkında vizyona girmelerinden bir ay evvel yazılmış inceleme ve eleştiri yazılarının, başka dillerdeki eleştiri yazılarından "birazını çevir, kalanını uydur" yöntemi kaleme alınmasından mı, yoksa o dergilerde ele alınan sinema geçmişine dair benim zaten gereken malumata fazlası ile sahip olmamdan mıdır nedir dergiyi izlemeyi 2010 yılında zıngadanak bıraktım. Zaten Türk filmlerini masaya yatırdıklarında zülfiyare dokunma ihtimali olduğu için suya da sabuna da dokunmadıklarını fark edeli çok zaman olmuştu. 

Bırakırım arkadaş. 

Eleştiri tarzınız özgün değil, yazdıklarınız yeni değil, tespitleriniz kendinize ait değil.. 

İyi de ettim. 

Zira zırvaya karnım doymuş on-larca yıl. 

Gelelim delifişek yönetmenlerimize. 

Bir kere yönetmen dediğin kabzımal kılıklı olmamalı. 

(Allhına kadar şekilciyim, yerseniz)

Reklam filmi attırmıyoruz heralde.Olmasın da bir zahmet.

Sözüm göbeği almış yürümüş, saçı, sakalı kadayıf misali ağarmış, verev takılı deri çantası 25lik ve fit erkekler için tasarlanmış, yanlamasına iri çizgili sweat shirt giyen yönetmenlerimize (Bakınız: Dikine çizgi mi zayıf, enine çizgi kalın gösterir sorunsalı) 

Yönetmenlerimizin büyük bölümü sallamış, eleştirmenler sallamış, sinemamız sallanmasın da ne etsin değil mi? Özgün olmayı başaran sinema adamımız çok az. Söyleyecek sözün olduğunda özgünleşirsin elbette, söyleyecek sözün, kuracak hayalin yoksa eciş bücüş taklitler kolajı ile varamazsın bir yere. Hatta bir şarkısında Yıldız Tilbe'nin de dediği gibi kandıramazsın beni.... 

Sözüm cümlenize ey ebadı toroman türk filmi yönetmenleri. 

Bir iki istisna dışında cümleniz katlanılmayacak denli sahte işler üreteni taklitte tekrara düşmüş, sanatla alakası olamayacak denli özgünlükten ve vizyondan yoksunsunuz. O yüzden bir çok aklı başında Türk vatandaşı gibi Türk filmine bakınamıyorum. Türk filmine bakmak için kendimi zorlamaya kıyamıyorum. Ama ızdırap şekme isteğime yenik düştüğüm anlarda izliyorum bir, iki, bilemedin üç...

Uluslararası piyasada korku/gerilim filmleri yükselişte ya, İspanyol korku filmleri özgünlükte Kore sineması ile aşık atar duruma erişti ya, cevval türk yapımcıları salla başını ver sloganı kılıklı memur sinema  yönetmenlerimize dayıyorlar korku filmi senaryolarını onlarda hem çeviriyorlar hem de diyorlar ki;

"Ben hayatımda korku filmi seyretmedim"
"O janra yabancıyım"
"Korku filminden ziyade sanat filmi izlerim"
"Korku filmi hiç çekmedim, reklam filmi adaptasyonunda bile kliplerin şahıyım"

Kelimeleri avam olanlarından seçtim sevgili bloggerlar, yönetmenlerdeki avam ruha nazire ediym diye yoksa ben ne centilmenimdir, ne saraylarda büüyümüş de bugünlere gelmişimdir naçizane, bu vasıflarım da bilirmeyen bir nane değildir hani. "

Yönetmenlerimiz o filmi çevirirken akılları King masasında, kendileri hiç çevirmek istemedikleri korku filminin setinde, o esnada el almaz oynayan elleri ise kıçlarını avuçlamakta olduğundan mıdır nedir böyle şuursuz konuşmakta sakınca görmüyorlar Sinema eleştirmenleri de korku  filmlerimizin ne şahaneliklerini bırakıyorlar ne de yere göğe sığdırıyorlar. Sanırsın The Cabinet of Doctor Caligari'nin dünya prömiyerini beşş dakika evvel yaptılar.  

"Al takke ve külah" eşittir "Çek yönetmen, övgüde sınır tanıma eleştirmen"

Ulan hıyar ağaları' Korku filmi sinema tarihinin ilk yıllarından beri inandırıcılığı en zor film türlerinden biridir. Azıcık abartıda komik olabilir, çok abartıda yasaklanabilirsiniz. Detayı az verirseniz film karmaşıklaşır sıradan seyirci zor anlar, detayı fazla açık ederseniz sırrınızı erken ifşa eder filmi yüzünüze gözünüze bulaştırırsınız. Dengelerini kurmak hassas iştir korku filminin. O burun kıvırdığınız teen slasherlar bile sizin en iyinizin çevirdiği korku filmlerinden fersah fersah ileride başarı manasında.  

İşine saygı duyan bir zevzek bile aslında yapacağı işle ilgili bilgi alır, ya da evde yalnızken kendi kendine "N'apıyorum lan ben?" diye sorar değil mi? İşine saygı duyan sorar. Ama bizim film attırıcıları yüz yıldan uzun süredir çevrilegelen korku filmlerini akılları sıra aşağılıyorlar, "hiç görmedim, hiç izlemedim, korku filmi izlemeyi kendime yakıştıramadım" pozunu tümü aynı anda benimsemişler. Tepkileri bile özgün değil, birbirlerinin tepkisini taklit ediyor saksımsı yaratıklar. Çekeceğin film türüne dair oku, izle değil mi? Yok korku filmi ne ki cebimden çıkartırım havasındalar. 

Sonuçları görüyoruz. "Ses" ve "Av Mevsimi" genel türk korku filmilerinin genelinde alışık olduklarımızın zıddına başarılı örnekler sayılabilirler.Eli, yüzü diğerleri ile kıyaslandığında hayli düzgün filmler. Ses'in gizemini ilk 5 dakikada anlamamak için ya salak olmak ya da filmi izlemiyor olmak gerekir mesela. Senarist yönetmen el ele vermiş beş dakikada gizemimizi nasıl ele verelim a leylim leyin derdine düşmüşler. Av Mevsimi tabi daha deneyimli bir yönetmene emanet  olduğu için onun sırrı filmin ilk yarım saatinde seyircinin gözüne gözüne sokuluyor. Her iki filmin finalinde bir de akıllara yorgunluk veren açıklama sekasnsları var ki bilinen bir gizemi anlatmak için kendilerini de oyuncuları da boşa yordukları çok belli. Av Mevsimi'nin yönetmeni usta ya "bu film adam olmayacak" diye teşhisini erken koydu, Cem Yılmaz'lı türkü sahnesini filminin önüne geçirdiler. Düşünün iyi yönentmenin korku filminden bir tek sahne akıllara yerleşiyor, stand up zengini bir adamın türkü söyleyip oynadığı sahne. Gerisi zaten izlemeye değmeyecek bir entrika teşebbüsü. Yönetmenlerimiz burun kıvırdıkları bir işi kıvıramıyorlar yani. Eleştirmenler ise kıvırmasını mı iyi biliyorlar sinemadan mı anlamıyorlar orası meçhul şimdilik.  

Şimdilik bu kadar.

Sustum ben... 


11 yorum:

  1. Av mevsimini izlemiştim. O Cem Yılmaz'ın filmde karısı ile aşırı kavgaları mı dersin, yok ellerindeki o tek delil olan o elle yaptığı şaka mı dersin, gereksiz uzunluğu mu dersin.. baya gözüme batmış detayları var filmin.
    İnsan filmi Şener Şen için izlemeyi seçiyor bence.
    Hakkaten şöyle korku yahut polisiye filmimiz yok, adam gibi.
    Ama yinede yerli film izlemede ilk sıralardayız. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kısmı cidden iğrençti ve salakçaydı çok haklısın, eldeki delille birbirlerini ürkütüp ucuz korku filmi numaraları yapıyorlar :(

      Sil
  2. sinemadan ve özelde Türk sinemasından soğumamın nedenlerinden senin yazdıkların.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Samimiyet solda sıfır, film izlemesini de bilmiyorlar sanırım çünkü izlediklerinden öğrendikleri bir şey yok, izlediklerinden çaldıklarını da seyirci zaten tanıyor ve zaten onun adına samimiyetsizlik diyoruz.

      Sil
  3. Sevgili Vlad, bu noktada korku ve gerilim filmi ayrımı yapmak gerekiyor sanırım. Şimdi bizde öyle çok ahım şahım bir korku filmi kültürü yok. Ki halbuki Türk halkının alt yapısı da aslında çok uygundur korku filmlerine. Yani Amerika'nın şeker adamı, şusu busu varsa bizim de işte neblim bi çarşamba karımız, cinlerimiz, falanımız filanımız var. Ki zamanında çağan ırmaktı sanıyorum kabuslar evi diye bir proje yapmıştı.mini filmlerden oluşan birşeydi. mükemmel değildi ama gideri vardı kendi alanında. gerilimde de karanlıkta koşanlar diye yine bir dizi vardı. o da gideri olanlar sınıfından. ikisinde de dizilerden örnek verdim farkındayım ama özellikle karanlıkta koşanların çekim teknikleri falanı filanı zaten oldukça sinematografikti (doğru kurdum mu cümleyi acibağ diye düşündüm bi an şimdi)Sinemada korku ve gerilim alanında asıl sorun senin de bahsettiğin özgünlük. ama bu özgünlüğü ve yeniliği geleneksellikte bulmak mümkün. ne yazık ki sinemacılarımız dönüp de kendi içinden geldikleri kültürden parçalar alıp kullanacaklarına abuk sabuk batıdan gelme cadılı cingozlu zamazingolara, hayalet hikayelerine dalıyorlar. cin min olayları son yıllarda prim yapmaya başladı, onun da tabiri caizse bokunu çıkardılar o ayrı. ha ben böyle uzun uzun niye yazdım onu da bilmiyorum. demek yazasım varmış. kib optm bye

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Süper yazmışsın ama, ellerine sağlık. Teşekkürler :)

      Sil
  4. Vladimir sen argo ve küfür kullanmazdın, hayırdır?:)
    (Av Mevsimini sevdiğimden değil, -kısa ama öz- saydırmıştım.) Kategoride bir yanlışlık var gibi geldi. Av Mevsimi polisiye olabilir, "film noir" olabilir ama şu denemez: Korku filmi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır hayır merak etme epeydir yeri denk gelmiyordu İ) geldi.

      Polisiye olması konusuna şöyle katılıyorumi polisiye diye yola çıkmış ama korku ve gerilim filmlerinin sularında yüzdüğünü farkedememiş hatta bir ara İzeet Altınmeşe ve Belkıs Akkale'nin türkülü filmlerine bile rotayı kırmış, oradan aile içi şiddet ve bitmeyen aşk nefrete yan bakmış bir çorbayı andıran bir film. Yazıklar olsun Muhsin Bey'in EŞkiya'nın yönetmenine gerçi Eşkiya'nın finalinde sokakta yediği kurşunlardan şiddetli kan kaybeden adamın yayan olarak apartmanın en üst katına çıkıp terasa yayıılmasındaki görüntülerde şahaneydi ama neden terasa çıkar ölmek üzere olan bir adam nasıl başarır bunu kimse bilemişti. Bir biçarelik var bu filmlerde, bir beyinsizlik akıyor her yanlarından. O yüzden bu filme de sadece pokisiye sadece korku denemez bu film korku gerilim komedi polisiye fil noir türkü aile dramı türkiyede kadına şiddet ülkemizde kadının değeriin sıfır olması polislerin zor hayatı emeklikiğe gün sayan polisin canını dişine takarak çalışması gibi bir detayına bakınca da famtastik türk filmi olmuş. Yürlerarası bir zırva :) Ne o ülkenin en iyi yönetmenlerinden bir film çevirmiş. Fİlmi 20 bölsen 30 şarkıcıya klip çıkar :D

      Sil
    2. Hiii sen yönetmenler yönetmeni, senaryo sihibazı, üstad, yanılmaz tek bilge, hatasız, kusursuz, şaşmaz, bilgeler bilgesi YAVUZ TURGUL'a ayar verirsin! Kendisi, Olimpos'un tepesinden başına şimşek yağdırır.:P
      Kimse kusura bakmasın, ben "Eşkiya"yı da sevmemiştim.:))

      Sil
    3. Tespit var ya süper.. Adamı özetlemişsin ya n'aptın sen..

      Adam sahiden kendisini orada görüyor.

      Ama her filminde akıllara durgunluk veren çok büyük bir mantık hayası en az bir tane olmazsa olmazlarından adamın. Yalnız eminim ki Av Mevsimi'nden bir nane çıkmayacağını kendi de anlamış ki, film vizyona girmeden aylar evvel bir reklam kampanyası bir dünyanın en güzel filmi havaları. Film gösterime girdikten sonra filme en ufak biçimde hizmeti olmayan türkü sahnesi üzerinden tanıtım çabaları... Adam türkü filmi havalarında tanıtım yapıyor. Sorsan türkücü yönetmen Kırmızıgül'e ayar vermiştir o derin sahne ile :) Yiyen olursa atabe :DD

      Adam sonuçta reklamcı, reklamcı megalomanlığına tutulmuş. Reklamcı yönetmenlerin hepsinde bir kendini havalarda görme bir ayakları yere basmama var..

      Ona ayar veremem ben, haşaaa.. Seyirci olarak içimden geçenleri söyledim. Flim ortada, hisettirdikleri de böyle. Ben napim? Doğru düzgün film yapmayı denesinler seyirciye ulaşmak için. Para verdim izledim dua etsin. :D

      Sil
  5. Büyük iddialarla vizyona girip de beni hayal kırıklığına uğratmamış bir Türk filmi hatırlamıyorum ben. Küçük iddialarla vizyona girip de çok bependiğim bir film de pek çıkmıyor gerçi; ama zaman zaman bir sürpriz olmuyor değil. Ama genel olarak, Türk filmi beni hep hayal kırıklığına uğratıyor arkadaş.

    YanıtlaSil

Yorumlar