28 Nisan 2012 Cumartesi

Alegori

Kapkaranlık, harabeye dönmüş bir evin içinde usulca dolaşıyor, evden çıkan minik sesleri dinliyordum” Kırılgan sesli bir kadın, yazdıklarını okuyordu. Öyküleri gözlerim kapalı dinlerdim, kelimeler canlanırdı o zaman. Kulağımdaki ses ile evi keşfe devam ettim.

Gece miydi? Yoksa evin boğucu havası mı güneşin çoktan battığı hissini veriyordu? Derme çatma, ahşap bir evdi. Güneş batmış olmalıydı, belki de evin bu basık ve kırık, dökük haliydi kasveti arttıran. Yıpranmış perdeler açık bırakılmıştı, dış kepenkler evin geri kalanı gibi eskiydi. Pencerelerdeki bazı tahtalar düştü düşecekti. Duvardaki tahtalardan birkaç tanesi aralanmıştı. dışarısı görülebiliyordu. Elbette geceydi; aralıklardan tuhaf bir karanlık sızıyordu, ışıklı bir geceydi. Duvarlardaki boşluklardan içeriye, fosforlu bir karanlığın aktığını görebiliyordum artık. Böyle oda oda gezerken, tavandan koskocaman bir toz kümesi düştü önüme. Boş bulundum, korktum. Tavan ile duvarın birleştiği yerlerde, mobilyaların ayaklarının arasında büyük örümcek ağları vardı. Ağların iplikleri üzerlerine düşen tozlardan iyice kalınlaşmıştı. Tavanın ortasında geniş, kapkara bir su izi vardı. İçerisi yıllanmış rutubet ve küf kokuyordu.

Rutubetten bahsederken kadının sesi titredi. Anladım ki alegori yapıyor, asıl derdi ev değil, kendisi. İnsanın içini yoran bir kişi olduğunun farkında mıdır acaba? Tam olarak ne zaman böyle kasvetli bir insana dönüşmüş olduğunu anımsıyor olabilir mi? Anlattığı ev benim olsaydı, bütün kepenklerini iki yana ayırır, pencereleri, kapıları ardına kadar açar, içeriye giren her ne olursa olsun tadını çıkartırdım.

Kadının okumasına kulak verince, bir karara varmakta acele ettiğimi anladım. Sesin titremesi dindi, coşkulandı birden, nereden çıktığı belli olmayan iri bir gülle eve vurdu, vurdu, önüne geleni tuzla buz etti. Sonra, ne duvar kaldı, ne kapı, ne de pencere. 


Kolaj: Alegori - D.M.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar