14 Şubat 2012 Salı

Öykü Günü

Dün akşam bir söyleşiyi dinlemeye gittim. Aynı zamanda bir akademisyen de olan ünlü bir yazar, çok keyifli bir buçuk saat armağan etti bizlere. Konuşmasının arasında "Sevgililer Günü" ve "Dünya Kedi Gününden" bahsetti. Kendi ilgi alanına girmeyen bir önemli günün yanından ise kendi deyimi ile "vınnmm diye" geçti. Öykü çoğu yazar ve okur için üvey evlat muamelesi görmüştür, bu ne yazık ki doğrudur. Zahmetli bir yazın türüdür öykü, kısa öykü. Kısacık bir alanda bir anın, bir kişinin, bir olayın, kısacası hayatın minik bir anını paylaşmak kolay değildir elbette. 


1997 yılında Ankara'da başladı öykü günleri, 2012'ye kadar aktı zaman. Bugün dünya öykü günü. Öykü gününüz kutlu olsun. 

Bugün bir öykü okuyun lütfen. Eğer bir amatörden bir öykü okumak isterseniz, aşağıda üç sene kadar önce yazmış olduğum ilk taslağına da bu blogda uer vermiş olduğum "Gece ve Kadın" isimli bir öyküm var. Sonu belirsiz bir öykü bu. Öyküyü okuyun ve döykü gününün hatırına, öyküdeki kadına dilediğiniz sonu armağan edin lütfen.
Resim: Ironing Lady - J. Coccarelli

Gece ve Kadın

Geceyi seviyordu kadın. Günün en sevdiği kısmı; karanlığın gölgesinin usulca inmeye başladığı andan, gün ağarıncaya kadar geçen zaman dilimi başlamak üzereydi.  Karanlığın gücü arttıkça evlerin, sokakların ışıkları bir bir yanarak aydınlatmaya çalışıyordu geceyi. Bu da  diğer günler gibi yavaş geçen bir gün olmuştu, artık gecenin inmesine fazla vakit kalmamıştı. Özlemi kısa bir süre sonra sona erecekti.
Salondaki geniş pencereden evlerin üzerinden, kendini uzaklardan gösteren denizin maviliğine baktı. Dudaklarından tatlı bir ses döküldü;
"Geceye az kaldı"
Melodik bir sesi vardı kadının. Müziği çok seviyordu. Hep şarkıcı olmak istemişti ama bunun hiç olmayacağını geçmişinde bıraktığı uğursuz bir ses kulağına fısıldamıştı. Ayna karşısında, bir eline aldığı saç fırçasını sıkı sıkıya mikrofon gibi kavrayıp hayalindeki seyirci kalabalığını selamlıyordu bazen. "Utanmıyor musun koskoca kadın, böyle ayna karşılarında?" diye kendi kendini azarlıyordu hemen ardından. Mutfağa geçip akşam için pişmekte olan yemeğe baharat ilave ediyordu. Salona geçiyordu, oradan banyoya, oradan yatak odasına. Evin içinde dört dönüyordu. Kafese konulmuş bir hayvan gibi ruhu daralıyordu çoğu zaman.
Salondan mutfağa geçti, yemek hazırdı, tencerinin kapağını kaldırıp tahta bir kaşığı daldırdı. Çıkarıp ağzına götürüp tuzuna baktı. Ocağı kapattı. Hemen arkasından banyoya geçip aynaya baktı, kısacık saçları vardı eskiden. Oğlan çocuğu gibi kestirmiş ve sarıya boyatmıştı. Çok yakışmıştı o saçlar. Mutlu olduğu zaman nasıl güldüğünü hatırlayarak aynaya döndü, "Civciv gibiydi" dedi. Yatak odasına geçti, kızının odasına baktı. Arka odaya geçti. Koltuğun üzerinde rengarenk giysiler bırakılmıştı. Ait oldukları yerlere dağıtılmadan once ütülenmeleri gerekiyordu. Farklı renklerin bir arada olmasını seviyordu. Elini giysi yığınına uzatıp içlerinden bir tanesini aldı. Çimen yeşili renkte bir bluzdu Yanağını kumaşa sürdü. Yumuşacıktı.
Bu bluzu giydiği ilk günü anımsıyordu. Arkadaşları ile Kilyos'a pikniğe gitmişlerdi. Kısacık sapsarı civciv gibi saçları vardı, Kemal gitar çalıyor o söylüyordu:
"Dokunur bahara içimdeki güz,
Suretim yalancı sıcak
Üşür içimdeki ağlayan yüz

İkisi de seviyordu bu şarkıyı. Sözlere gireceği anda gözleri ışıl ışıl buluşuyordu. Kemal o akşamüstü evlenme teklif etmişti. Arkadaşları sevinç dolu tezahüratlarla karşılamıştı kararlarını. Evlilik teklifinin üzerine sertçe bastı ütüyü, katladı, kollarının birleşme yerlerine bir tane daha ve daha sert bir tane daha. Buharlar yükseldi çimen yeşili kumaştan, gözlerinin hizasına kadar. Elbise dolabını açıp oraya kaldırdı evlilik teklifini.
Yavru ağzı renkli gömleği evlendikten kısa bir sure sonra almıştı Kemal'e. Bir sigorta şirketinde çalışmak, sabah işe, akşam eve koşturmak, evlendiği adama yemekler yapmak, giysilerini ütülemek, birlikte hiç gidilemeyecek yaz tatilleri planlamak hayallerinin arasında asla olmamıştı. O yüzden mi kolay razı gelmişti çalışmamaya, ev hanımı olmaya, hayalini kurmadığı bir işte çalışmamak için mi? “Madem ev hanımı olacaktım niye o kadar okullar kazandım, okudum, nerede şimdi o sınavlar, diplomalar?” sorusu içini kemiriyordu zaman zaman. Koridorda saçlarını geriye savurup havalı durarak mutfağa sesleniyordu;
“Memnun oldum hanımefendi, mesleğiniz ne peki?”
Hemen mutfağa geçerek omuzlarını indiriyor saçlarını önüne dökerek fısıldar gibi cevaplıyordu;
“Müebbet ev hanımı”
Tuzağa düşmüş bir av hayvanı gibi hissediyordu kendini. Onlar isimlerinin av hayvanı olduğunu bilmezlerdi değil mi? Bilselerdi kaderleri belki başka türlü olabilirdi diye düşünürdü. O da bilmiyordu kaderini. Erkekler için alışılmadık renkte olan gömleği severek giymiş olsa da zamanla varlığını unutmuştu Kemal. Nereden aklına geldiyse geçen hafta işe giderken tekrar giymişti. Aynı gece dışarıya çıkmışlardı, o gömlek üzerindeydi. Çocuk fikri için neden acele etmişti Kemal? Onu, kaderi olan kapana daha sıkı ve çözülmesi imkansız zincirlerle bağlamak için mi? Yavru ağzı gömlekten buharlar yükselirken gözleri ıslandı. Çocuk, kısa vadeli planlarında yoktu kadının. Yine de henüz iki yıllık evliyken kucağında çocuk ile başka bir evin başka odaları arasında koşturur bulmuştu kendisini. Gömleği askıya astı, askıyı da doğru dolaba.



Arkası tamamen kırmızı önü küçük küçük farklı renklerdeki kare ve üçgen desenlerden oluşan bluzü vardı şimdi elinde. Canan’ın hediyesiydi, ilk başlarda severek giymmişti, ama artık her giydiğinde Kemal ile ilk büyük kavgaları geliyordu aklına. Akşam dışarı çıkmışlardı, sesinin güzelliği ile gittikleri yerde dikkat çekmiş, arkadaşları da ısrar edince kendini gittikleri barın sahnesinde bulmuştu.



"Su gibi geöti yıllar,
"Deryada bir damla kadar”



Şarkıyı söylerken Kemal'in sinirlendiğini sezmişti. Yine de ardından bir şarkı, sonra bir tane daha, tıpkı eski günlerdeki gibi diyecekken eşi ile gözgöze geliyor bu derece sinirlenmiş olması inadını kamçılıyor, şarkı söylemeyi bırakamıyordu. Eve geldiklerinde; "Sen kendini ne sanıyorsun" dediğini duymuştu sonra sol kulağının üzerine bir şes patlamıştı. Banyo kapısının önünde duruyordu. Hazırsızlıksız yakalanmıştı. Bir an bembeyaz bir ışık görmüş, başının arkasında bir uyuşma belirirken her taraf griye dönmüştü. Yediği yumrukla sendeleyip geri geri giderek yere düşmüş, başının arkasını banyo küvetinin kenarına çarpmıştı. “Paspastaki kırmızı lekeler de ne böyle?” diye düşünmüştü kendine gelirken. Giysisinin ön kısmındaki desenler de kırmızıya dönmüştü, Blüzün kırmızılarına dikkatli biçimde baktığında kan lekeleri beliriyormuş gibi geliyordu kadına. Çok utanıyordu, hayatını paylaşma sözü verdiği erkekten düpedüz dayak yemiş olmayı kendisine yediremiyordu. Yüzündeki izleri soran arkadaşlarına ne akıl almaz bahaneler uydurur olmuştu sonraki yıllarda. “Kocasından dayak yiyor” diyerek arkasından konuşuyorlar mıydı acaba. Ütüyü bastırdı buharlar yükseldi. Kan lekelerini askıya asıp dolaba kaldırdı. Ütü yaparken içini üzüntü veren bir sıkıntı kaplıyordu. Evdeki hemen hemen her giysinin artık unutmak istediği bir hatırası vardı. Unutamıyor, unutmasına izin verecek bir tek umut bulamıyordu.



Kemal'in diğer gömleklerine geçti, koltuğun üzerindeki yığın azalacağa benzemiyordu. Bir gömlek, bir fanila, bir iç çamaşırı, bir gömlek daha. Eve arkadaşlarını davet ettikleri, ikisinin arasındaki şiddetli bir kavga ile sona eren başka bir geceyi katlayıp çamaşır çekmecesine kaldırdı. Yaz tatiline gidip ilk gününde geri döndükleri bir iç sıkıntısını katlayıp erkeğin giysilerinin arasına kaldırdı. Kalabalık bir sokağın ortasında, hem de herkes onlara bakarken bağırarak küfürler eden bir gömleği diğer gömleklerin arasına astı. Çok eski zamanlarda kalmış kendi halinin bir kopyası olan kızının blüzunu ütülerken ütünün derecesini usulca azalttı, Sevgi ile bastırdı metali kumaşa. Asmadan önce belli belirsiz dudaklarına götürdü kumaş parçasını. Bugün kendi annesi okuldan alacaktı ve geceyi anneannede geçirecekti biricik Aslı’sı. Geriye son bir parça kalmıştı, beli ağrıyordu, yüzü ter içindeydi. Son parça kızının minik bedeni kadar minik penbe renkli, Barbie resimli tişörttü. Doğum gününde almıştı onu. Ütüyü tişörtün üzerinde okşar gibi belli belirsiz gezdirmesi yeterliydi.



Fişi prizden çekti. Avucundaki pembe tişörtü sımsıkı tutarak hole yürüdü. Yatak odasındaki seyahat çantasının içine koydu, fermuarını çekti. Çantayı da alarak hole çıktı, elindekini portmantonun üzerine bıraktı. Hava kararıyordu. Balkona son kez çıktı, yüzünü soğuk bir esinti tokatladı. Işıkları yanmaya başlamıştı evlerin. Gece iniyordu. Yüzünü bir zamanlar güzel olduğunu anımsatan bir gülümseme kapladı. Kadın, kendini geceye bıraktı.



23 yorum:

  1. Öykun cok guzel

    Adımla anılan bu guzelım gunu ben de kutluyorum

    YanıtlaSil
  2. Şadan Hoca, aşk meşk, mitoloji, kedi derken.. Unutmuştur DÜnya Öykü gününü. Unutmadı ise de " bizim anlatımımız geçmiş zaman öykücüsü tadında, bundan güzel anmak mı olur" demiş de olabilir.:) 10. İzmir Öykü Günleri'nde görüşmek üzere. Öykün için ayrıca yorum yazarım.:))

    YanıtlaSil
  3. Öykü;

    Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  4. Avram;

    Çok keyifli bir sohbetti, herkes aynı şeye elbette ilgi duymak mecburiyetinde olmaz, o yaşta öyle dinç ve zihni beraak kalmayı başarmış olması da hayran olunacak bir özellik. Konuşmasına başladığında okuduğu Karşıyaka/Gözteoe şiiri bile değer herşeye.

    YanıtlaSil
  5. Öncelikle bu hatırlatma için çok teşekkürler..İlk kurgu öykümü sayenizde yazacağım ve paylaşacağım..Soluksuz okudum..Son derece etkileyici..Ve devam ettirici :):)

    YanıtlaSil
  6. Teşekkürler Vladimir,

    Sana tek bir sitemim olacak, bugün için daha iç açıcı bir öykü bulabilirdin. Okurken içim daraldı. Neyse ki sonunda kadın evi terk mi ediyor ne. En azından ben öyle hayal ettim.

    Arada başka öyküler de bekliyoruz artık senden.

    YanıtlaSil
  7. Bugün ben de aynı konuda yazmışım sizden habersiz. oh be, bu günü hatırlayanların olduğunu görmek güzel. Yorumu yazıp öykünüzü okumaya gidiyorum. Keyifle kalın...

    YanıtlaSil
  8. Çok güzel...
    Ben kendi sonumu yazdım bile :))

    YanıtlaSil
  9. Vladimir, ilk bölümü bir daha gözden geçirsen? Evlenme teklifine kadar olan kısım. Dilde değişme var sanki. Odalar arasındaki gezintiyi de tek hamlede anlatsan nasıl olur?
    Evlenme teklifi bölümüne bayıldım. Sonrasında zaten sorunsuz akıyor öykü. Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
  10. Dünya Öykü Günün kutlu olsun.Kutlamak için çok güzel fikir seçmişsin Vladimir.Ben de elimden geldiğince yazdım ve paylaştım bloğumda.Sayende cesaret edemediğim,acaba yapabilir miyim diye düşündüğüm bir kaç paragrafta olsa öykü yazma deneyimini edinmiş oldum.Çok teşekkürler.Okumanın yanında,yazmakta çok zevkliymiş:)

    YanıtlaSil
  11. Deja VU;

    Denediğininde güzel yazdığını da göreceksin. Bloglar en güzel yazma alıştırması hepimiz için. Merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil
  12. Şule;

    Sonu net belli olmasın istedim o yüzden seçtim bunu. Karamsar olduğu konusunda haklısın. ama malesef böyle çok kadın var. Gizleyen, saklayan ve mutsuz.

    YanıtlaSil
  13. Şeylak Dalı;

    Ben de senin yaptığın öykü seçkisine bayıldım. Ellerin dert görmesin.

    YanıtlaSil
  14. Çay ve Simit;

    Merak ettim :)

    YanıtlaSil
  15. Avram;

    teşekkür ederim arkadaşım :)

    YanıtlaSil
  16. Ali Zafer Sapci;

    Ben teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  17. Kamikaze;

    E mail de atıp kutlamışsısın, Teşekkür ederim. yazdığını da okudum. Çok güzel. Bak niyet edince oluyormuş. bence öykü yazmalısın.

    YanıtlaSil
  18. Gecenin keskin soğuğu bu sefer yüzüne çarpmadı..Adımları hızlandıkça, yüreğinde büyüyüp çoğalan hıncı, bir daha geri dönmemek üzere olan yırtıcı bir karara dönüşmüştü bile..Elini bir an yanaklarına götürdü..Daha dün akşam, kalabalık gelen misafir grubundan galip ayrılmış, mutfak tezgahına dağılmış tabak çanakları yıkamanın derdine düşmüştü..Yatmadan once, Almanya’dan gelen o pahalı kremden sürmüşmüydü acaba eline.. Güldü kendi kendine..Yüzüne, yağmur damlaları rahatlatıcı bir teselli gibi düşmeye başladığında gülme ve ağlama arası yaşlar süzüldü gözlerinden.. Bilinmeyen özgürlük duygusu, şaşkınlık ve hüzünle birleşince bir an sendeledi, elindeki valiz yere savruldu..Hızla giden adımları birden durdu..Kalakaldı..Esaretten kurtulmanın bedeli tüm ruhunu sarmış suçluluk duygusu mu olmalıydı...Az sonra annesinin evine gidecek ve bir daha asla geri dönmeyecekti..Anlam veremediği çatışmalar, susmak zorunda kaldığı giysilerine , evin tüm köşesine işlemiş kırmızı lekeler olmayacaktı..Kızının kapı kenarlarında beliren ürkek bakışları tüm gece rüyalarına kabus olarak sinmiyecekti..Kendi kararlarını kendi verecek, kızıyla mutlu bir yaşam sürecekti..Hayır bu suçluluk duygusu değil yılların verdiği sarsıcı dayatma duygusundan başka bir şey değildi..Mağrur bir ifade ile ayağa kalktı, valizini sımsıkı tutarak Keskin ve emin adımlarla yola koyuldu..Gözlerindeki bakış soğuk ve emin , yüreği ise kanatı kopmuş bir kuş gibi titrek ve ürkekti..Tek ihtiyacı, saçını şefkatle okşayan yumuşacık anne eli ve geleceğe ışıl ışıl gözlerle bakacak olan kıznın varlığını hissetmekti..Hep hissetti kadın..Attığı her adımda sevdiklerinin varlığını hissetti..Elde ettiği her başarı geçmişinin kırmızı lekelerini yok etti..

    YanıtlaSil
  19. Amatörce bile denemez ama böyle birşey çıktı :):) Öykünüzle birlikte, kendimce devamını bloğumda yayınlamama izninizi rica edeceğim..Ve yorumunuzu merak ediyorum..

    YanıtlaSil
  20. Deja Vu;

    Çok güzel bir son olmuş. Elillerine sağlık.

    Öyküme çok yakıştı bu final, Yüzüne düşan damlalar ve hissedilen özgürlük duygusu güzel buluş.

    Elbette öykünün bana ait kısmnı kullanabilirsin.

    YanıtlaSil
  21. Yayınlarken yazınızla ilgili umarım bir hata yapmamışımdır.Yüreğinize sağlık..Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  22. Rica ederim Vladimircim.Çok teşekkürler.İnşallah yazmaya çalışırım ama senin gibi güzel yazabilmek için daha 40 fırın ekmek yemem gerek.

    Bu arada Deja Vu harika bir final olmuş.Ellerine sağlık.Bayıldım bende.Bloğuna yorum yazacaktım ama sanırım yorum kutusu yok.

    YanıtlaSil

Yorumlar