6 Eylül 2011 Salı

6 Gün, 6 Gece

Bir çok sinema tutkunu fransız filmlerini daha çok sevdiğini söyler. Ancak bu sözü söyleyenlere sevgilerindeki bu fazlalığın nedenini sorduğunuzda, size verecekleri yanıt eminim ki kendilerini de tatmin etmeyecektir. O kişilere italyan, rus, polonya, çek, isveç, japon, kore,norveç filmleri de izletseniz büyük bir ihtimalle o filmleri de sevdiklerini söyleyeceklerdir. Holywood ve Bolywood filmlerinin profesyonelliğini diğer dünya sinemaları henüz yakalayamışlardır. Amerika Birleşik devlertlerinde ve Hindistandan çıkan filmer bazı istisnalar hariç büyük kitlelerin tüketimine, büyük ince hesaplar yapılarak sunulmaktadır. Böyle olunca da büyük stüdyolarca hazırlanan filmler için sürecin her bir aşaması senaryo yazımından, oyuncu seçimine, oradan filmin test gösterimlerinden sonra yeniden cilalanmasına kadar defalarca üzerinden geçilen ve daha fazla billet satılmasına odaklanmış ürünlerde son halini bulan bir çabalar bütünüdür. Öykü yazılır, yeniden yazdırılır, prodüktörler o öyküyü finanse etmeye ikna edilir, filme prodüktörün eli değer. Yeniden stüdyonun istediği adama yazdırılır, yönetmen bulunur, oyuncular bulunur, yönetmen oyuncularıdeğiştirir, senaryoya müdaahlelerde bulunur/bulundurtur. Film çekimlerine başlanır prodüktörler ham görüntülerden hoşlanmazlarsa yönetmen de değişebilir. Bu kadar elin değdiği ürünlerde samimiyet kaybı oluşur. İzlmesi kolay, tüketmesi kolay, rafine film izlemenin ayırdına varmış kimseleri tam anlamıyla kavramayı hedeflemeyen konfeksiyon üretimlerdir bunlar.

Oysa ışıklar karardığında perdede gördükleri ve kendi iç dünyası ile başbaşa kalan seyirci filmde samimiyet arar. Başkalarını etkilemek amacı ile üretilmiş filmler samimiyetsizdirler. Üretim aşamasında atılan adımlar izleyicinin duyguları hesaplanarak atılmıştır. Seyirci bu tür filmleri izleme doygunluğuna eriştiğinde büyük ekiplerden beslenen filmerden tatmin olamadığını farkeder. Ancak adını koyamaz.

Bir de film izleyicisinin aradığı aslında, ona bir hikayenin anlatılmasıdır. Başını omzuna koymuş derdini, sevincini paylaşan bir dost gibi öyküsünü anlatan filmleri daha sahici bulur ve sonunda der ki "fransız filmlerini daha çok seviyorum." Böyle demesinin bir sebebi de zamanında ülkemizin fransız filmlerine daha çok açık olmasıdır. Dağıtımcılar her ne sebeple olduysa fransız filmlerini sıkça getirmiş ve fransız filmini izlyen kişiler de nedenini teşhüs etmeksizin o filmleri beğendiğini anar olmuştur.





Ben de fransız filmlerini seven o kalabalığa dahilim. 1995 yılında izleyip de içerdiği bir kaç minik detay sebebiyle kafamdan silemediğim bir filmi seneler sonra yeniden izleme şansını yarattım geçtiğimiz bayramda.

À La Folie “Deliliğe” isimli bufilm ingilizce konuşan ülkelerde “6 Days, 6 Nights” ismi ile gösteriledi. Ülkemizde de 6 Gün, 6Gece ismi ile gösterime girmişti.

Filmin konusu son derece basit. Alice ve Elsa birbirine rakip ikiz kız kardeşlerdir. İki yıldır birbirlerini görmemektedirler. Alice (AnneParillaud) gelecek vaad eden bir ressamdır. Paris’te erkek arkadaşı Franck ile çok kısa bir süre once beraber taşındıkları çatı katında yaşamaktadır. Franck (PatrickAurignac) boksördür. Bir gün Elsa (Béatrice Dalle) çıkagelir ve çiftin dairesine geçici olarak yerleşir. Elsa “Umutsuz ev kadınları’nda” olduğu gibi canısıkılan bir ev kadınıdır. Eşinin kendisini aldattığını öğrenince kapıyı vurduğu gibi iki çocuğunu geride bırakarak çıkmış, Paris’e kız kardeşinin yanına gelmiştir. Onun gelmesi ile aşık çiftin arasında sorun tohumları filizlenmeye başlar. Elsa geçmişin rövanşını almaktadır. İkisi ile sürekli prsikolojik oyunlar oynayarak onları alt üst eder, Alice’in stüdyosunu mahveder, sevgilisi ile ilişkisini parçalar, Franck ile beraber olur ve adamı Alice’in delirmekte olduğuna ikna eder. Alice en başından beri olanı biteni ve yakın geleceği görmekte ama kardeşine yıllar önce teslim bayrağını çektiği için giderek çılgına dönüşen kadını durdurmak üzere kılını dahi kıpırdatmamaktadır. Filmin öyküsü kısaca bu şekilde özetlenebilir.

Nyman’ın güçlü müziğinden, Kurys’ın usta yönetmenliğinden destek alan film basit öyküsüne rağmen izlenilebilir bir dram. Alışkın olmadığımız kamera açıları, başkaları konuşurken oyunculardan birisinin yüzüne odaklanarak onun yüzünden, içinden geçenleri anlamaya olanak veren yakın çekimler, finaldeki minik ve zarif sürprizli detayları ile benim için bir tane daha samimi bir film daha. İkinci defa da severek izledim,





À La Folie / 6 Days, 6 Nights
1994 Fransa Yapımı
Yönetmen: Diane Kurys
Senaryo: Diane Kurys, Antoine Lacomblez
Müzik: Michael Nyman
Oyuncular:

Alice: Anne Parillaud
Elsa: Béatrice Dalle
Franck: Patrick Aurignac

7 yorum:

  1. Sinema yazıların çok güzel oluyor.Yalnız o kadar çok imla hatası var ki yazında :(((

    YanıtlaSil
  2. Düzelttim, teşekkürleri Bu ara yazdıklarımı kontrol etmeyi ihmal ettim :)

    YanıtlaSil
  3. Fransiz filmlerini sevmem belkide biraz hayalperestim ondan, ama gercekden gosterisden uzak cok samimidirler, benimde iclerine unutamadigim derinden etkileyen bir kac tane var.

    YanıtlaSil
  4. Film yonetmek satranc tahtasinda 3 kalem oteki hamleyi gorebilmeye benziyor psikolojik ve sosyolojik yapilari iyi bilmek gerekiyor/ bu basariyi getirecektir bence///

    YanıtlaSil
  5. Hazan;

    Samimiyetin önemini biliyorum. nedense bizim filmlerimizde yok denecek kadar azlar.

    YanıtlaSil
  6. Şair değilim;

    Kesinlikle katılıyorum. Ancak başkasını etkileyeceğim diye yapılan işler de o derece yüze göze bulaşıp manasızlaştırıyor bir bütünü.

    YanıtlaSil

Yorumlar