9 Mayıs 2011 Pazartesi

Tutku

Aşıklar en iyi yanlarını en önemli anlarda gösteremezler. Ağız kurur, avuçlar terler, konuşma doğru dürürst sürdürülemez, ve kalp her an göğüsten fırlayıp bir daha geri gelmemekle tehdit eder insanı. Aşıkların kalp kriziine kurban gittiklri olmuştur. Aşıklar heyecandan çok fazla içip çaptan düşerler. Çok az yedikleri için coşkuyla bekledikleri birleçme anında bayılıverirler. Okşamayı beceremezler, yüzlerindeki boyalar akar. Hepsi bu kadar da değil. Giyiminize mi, yemeğinize mi, şiirinize mi, en çok neyinize güvendinizse mutlaka aksar.

Evi zarifti, sakin bir suyolu üstünde, modaya uygun ama bayağı olmayan bir yerde. Kabul salonu pek büyüktü, iki ucunda koca pencereler, işsiz güçsüz bir kurt köpeğinin seveceği cinsten bir de şömine vardı. Yalın döşenmişti, büyük beyzi bir masa, bir de chaise-longue. Çin işi birkaç süsleme - bunları gelen gemilerden alıyor, koleksiyon yapıyormuş. Duvara monte edilmiş vitrinler içinde sergilenen çok çeşitli garip böcek ölüleri de vardı. Ömrümde hiç görmemiştim bu gibi şeyler, bu merakını anlayamadım doğrusu.

Evini gezdirirken bana çok yakın duruyor, kimi resimleri, kitapları özellikle gösteriyordu. Merdivenlerden çıkarken eliyle dirseğimi tuttu, yemeğe oturduğumuzda ise karşısına değil yanına oturttu beni, şarap şişesi ikimizin arasındaydı.

Operadan, tiyatrodan, kente gelen konuklardan, havadan ve kendimizden sözettik. Gerçek babamın kayıkçı olduğunu söyledim ona. Güldü, kazayaklı olduğumuz konusundaki söylencenin doğru olup olmadığını sordu.
"Elbette" dedim ve bu şaka onu daha çok güldürdü.

Yemeğimizi bitirmiştik. Şişe boşalmıştı. İlerlemiş bir yaşta evlendiğini, inatçı ruhlu ve bağımsız gelirli olduğu için evlenmeyi hiç düşünmediğini söyledi. Kocası eski kitap ve el yazmaları ticareti yapıyormuş. Doğudan gelen kitaplar, yarı-kartal yarı-aslan ejderhaların inlerini gösteren, balinaların avlanma alanlarını belirleyen çok eski haritalar. Hazreti İsa'nın son yemekte kulandığı Kutsal Kase'nin yerini işaretlediği iddia olunan hazine haritaları. Sessiz, sakin, kültürlü bir adammış kocası, ondan hoşlanıyormuş.

Kendisi şu sıra seyahatteymiş.

Yemeğimizi bitirmiştik, şişe boşalmıştı. Gerginlik yaratmayacak ya da tekrar olmayacak bir şey söylemek olanaksızdı. Yanında beş saatten fazla kalmıştım zaten, gitme vakti gelmişti. Ayağa kalktığımızda, bir şey almak için bir adım attı, elimi uzattım, ve işte o kadar, kollarımın içine doğru döndü, ellerim onun kürek kemiklerinde, onunkilerse benim bel kemiğimde kaldı. Birkaç saniye öylece durduk, ben cesaretimi toplayıp ensesine ufacık bir öpücük kondurana dek. Geri çekilmedi. Cesaretim arttı, ağzından öptüm onu, alt dudağını birazcık ısırarak.

O da beni öptü.
"Seninle sevişemem" dedi.
Ferahladım, derin bir umutsuzluğa düştüm.
"Ama seni öpebilirim"




Meraklısına Linkler;

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar