24 Mart 2011 Perşembe

Sitres Değil Stres

İzmir Metrosu Aliağa'ya kadar uzanan Karşıyaka ayağı ile hayli dallandı, budaklandı, genişledi. En azından uzadı. Ancak daha çok yeni olmasına rağmen sağolsun kentin tren camı taşlamayı seven nüfusu bu hevesini alacağı yeni bir obje ortaya salınınca zevkten dört köşe oldu. Yepyeni vagonların acınacak camlarının kıpkırıklığı başlarına geleni çok güzel özetliyor.

İstanbul ile İzmir'i kıyaslamayı denediğimde ve insanımsı davranış biçimleri açısından irdelemelere kalkıştığımda İstanbul'un tüm zorluğuna rağmen yaşamı kolaylaştıran minik teferruatlara sahip olduğunu görüyorum. Bu minik detaylar hergün farkına varılmasa da konfor getiriyor yanlarında. Nedir bu konfor? Acelesi olana saygı konforu. İzmir'de asla varolmayan bir şey yani. Sanki ömür boyu telaş nedir bilmemiş bir insan kalabalığı salınıyor her yanda. Telaş nedir bilmedikleri için de malesef kendileri için hayli doğal olarak, telaşı olanın halini kolayca gözardı ediveriyorlar.

İzmir'de aceleniz varsa, bir de yayaysanız yandığınızın resmidir. Yayanın yayaya eziyeti ile sınanacağınız varmış yazgınızda. İzmir'de yayalara yeşil yandığında siz de bir yaya olarak karşıdan karşıya geçmek isterseniz ve yavanca yayan yaya kalabalığının peşine takılırsanız önde giden aheste yığınlar siz farketmeden tepenizi attırabilir. Günde bir kaç kez karşıdan karşıya geçince "Ulan benim sinirlerim niye bozuk?" ya da "Ben bugün neden bozuk çalıyorum?" diye vehime kapıldığınızı hissetiğinizde, altı okka, ağır gitmeyi meziyet sayan kalabalığın sizi hasta ettiğini farkedebilirsiniz. Hele bir hızla gitmeye çalışın önünüzdeki kadın/adam yolu tıkadığı, şurdan şuraya kımıldayamadığı yetmez gibi ters ters bakıp süzer sizi. Aceleci tavrınızın sinirine dokunduğunu size bir güzel hissettirir. Yavaş falan diye bile sesleneni olur. Ben bunlara kulağımı tıkamayı öğrendim. Yok öyle. Yollar gidilsin diye, yeşil ıçık geçilsin diye var, siz durasınız diye değil. Hem arkanızdan gelip ezilmeye niyetim yok. Yürüyorum üzerlerine umursamadan. Kararlı görünce kaçılıyor bazısı.

Metro ise otuzbeşbuçuk yöresinin hayatına yeni girdi, ama merak etmeyin Bornova, Üçyol hattının müdavimlerinin hayatına her hangi bir telaş sokmamıştı zaten.

Trenin geliş saatini gösteren ışıklı panoya bir bakıyorsunuz üç dakika var gelmesine. Derken hop bir daha bakıyorsunuz dört olmuş. Treni kullanan lafa daldı herhalde diye düşünüyorsunuz. Lafa daldıysa iyi, önemli bir şey izmirlilerin hayatında. Lafla tren yürümüyor elbette. Diyelim ışıklı panoya rağmen geldi tren, nerede duracağı belli değil bu sefer. Bir seferinde şurada duruyor, arkadan gelen onbeş metre ileride. Durdu ya ona şükür ya hiç durmasaydı diye tesellilere tutunuyor iyimser vatandaşlar.

Metro vagonlarının bir kusuru vagonların içinde, tam da kapıların önüne denk gelen alanda haddinden fazla sayıda tutunulabilecek aparat takılı olması. Kapıdan giren tutunup, yapışıp orada kalıyor. Ölseniz ittirseniz umuru değil kımıldamama yemini etmişler mübarek. Kapılar sıkışık ortalar sıkışık değil. Kapının ağzını benimseyip oraya yapışmış kalabalığı kımıldat bakalım kımıldatabilirsen. Bunu tek başına düzeltemeyeceğine göre sanki kalabalık yokmuş gibi pişkin davranmak en iyi çözüm şimdilik.

Kalabalığı yarıp daha sakin olan ortalığa yerleştiniz diyelim inerken yine bu kalabalığı yeniden yarıp, bir daha aşmanız gerekecek. Durun sorun bu kadarla bitmedi. İte kaka kendinize yer açtınız, kapının ağzına gelmekte başarılı olabildiniz diyelim, kapı açılınca karşınızdaki kalabalığın tek terdi var. O da kapılar açılır açılmaz içeri hücum etmek. İnenlere yol açmak gibi bir adet yok. Ben birnoktaseksenbeş santimetrelik cüssem ve birbuçuk santimetrelik kauçuklu topuk ilave edilmiş bonuslu boyumla yol açıkmış gibi yürüyüveriyorum üzerlerine tam ortadan, bodoslama. Ne gam? "İnene yol verin, açılın ortadan" diye bağrınan biri duyarsanız o benimdir işte. Belki bir iki saniyelik o temas anında bir iki tanesi öğrenir. "Trenden cüsseli adamlar çıkıp üstümüze düşebilir, bize omuz atabilir, ayağımıza basabilir, Allah korusun bizi ezebilir, kenarada çekilelim hayırlısıylan" diyebilir. kime öğretsem trenden inene kar.

Durun metrodan çıkma eziyeti daha bitmedi. Sonra yürüyen merdivenler engeli karşınızda. İstanbul'da yürüyen merdivenleri sağ tarafı duranlar içindir, sol tarafında bir koridor oluşur acelesi olan buradan iner, çıkar. Zaman kazanır. İzmir'e o sol koridoru kullananlar gelmesinler sakın. Burada yok öyle. Herkes mal gibi durup, malak gibi bakıyor acelesi olana. Biri de kenara kımıldayayım geçsin şu diye düşünmüyor. Boşuna içiniz içinizi kemirmesin. Durun bir kenarda merdivenin aheste aheste tırmanmasını bekleyin.

Evimin oradaki durakta vagondan indim, çıkışı kullanacak yayalara tahsis edilmiş iki turnike var. Girdim turnikeye, çıkamıyorum. Çünkü karşımda bir 1.85'lik dallama. Üniversite öğrencisi tipli bir hıyar mı demeliyim yoksa? Kent-Kartını sola yasladı, sağdan benim turnikeye girmek inadında. Bir kere "Sola para ödeyip sağdan nasıl geçeceksin değil mi?" Kaşalot seni. Bu kartını koyunca açıkgözün teki onun ödediği yerden bir hamlede daldı geçti. Bizimkisi avarel bakıyor. Farkında değil.

"Yanlış yerdesin, buradan geçemezsin" dedim.

"Hayır siz yanlış yerdesiniz" diye inat ediyor.

Bir çırpıda "Trene gideceklere on turnike, inenlere iki turnike var zaten, birini de sen tıkadın kaldı bir. Ya ahmaklaşmayalım lütfen, yazılara bakın, işaretlere bakın oralardan geçin" dedim.

Baktı gördü salaklığını çekildi kenara. Güvenlikçi geldi o sırada.

"Çıkış turnikesiden giremezsiniz beyefendi o yöne dönmez turnike" dedi.

Utancından kızaran Don Avarello aniden bana sordu;

"Benim param ne olacak şimdi?"

Ah beyim! Söylemedi demek kimse sana. Dur ben söyleyeyim o zaman: Aptallar - ve - paraları - uzun süre bir arada kalamazlar. Çünkü - yok olmadı yaydırarak söylemeyi deneyeyim - Çünkiiiii.... Yürümez bu ilişki. Bırakmazlar. İmkansızın şarkısı yani.

Allah'ım nedir bu çilem benim? Neden hep ben? Nerden buluyor beni bu itaatsiz ahmaklar? Nerden bileyim senin paranı, derdim mi? Her şeyi de bana sormayın kütfen, rica ederim. Olmuyor böyle.


Unutmadan.... Gelelim başlığa... Sözüm yanlış söyleyenlere:

Stres denir ona, sit-res değil.
Kı-ral değil, kral.
Ti-ren değil, tren.

Yaaa!!!




Resime dipnot: Bir turnikede önce kimin geçeceği konusunda inatlaşmış iki tren yolcusu resmi bulamadığımdan bir gün bir kaydırakta karşılaşmış iki teke resmi koymayı münasip bulduğumun resmidir.

12 yorum:

  1. Güzel bir yazı daha.
    İstanbul için "saygı, hayatı kolaylaştıran küçük ayrıntılar var"
    tespitlerinizi düşündüm.

    YanıtlaSil
  2. pek sevgili vlad (transilvanya'ya mektuplar gibi başladım biraz ama:) İzmir'i bilemiyorum fekat şu acelesi olana saygı olayını İstanbul'da en uç haliyle yaşıyorum gittiğim zamanlarda, hele de trafikte. Artık öyle bir boyut almış ki bu olay, düzgün ve kurallı araç kullanımı neredeyse kınanacak hale gelmiş. Hoş benim işime gelmiyor değil, çünkü severim aralardan, derelerden dalmayı. Bu arada Karslı olduğumu, Ankara'da yaşadığımı fekat deli bir KafKaflı olduğumu biliyor muydun:))) 35,5 deyince birden böyle bi silkindim de:)

    YanıtlaSil
  3. İstanbul'un insana yüklediği bir telaş var.Bazen hiç acelem yokken bile koşar gibi yürüdüğümü farkedip neden ama diyorum :)

    YanıtlaSil
  4. İzmirde ömrümün yirmi yılını geçiren biri olarak okudum yazıyı. Gerçekten batar insana o rahatlık ve yavaşlık. İşin kötüsü alışana kadar da huzur bulamazsın.
    Bu arada söz harikaydı;
    "Aptallar - ve - paraları - uzun süre bir arada kalamazlar."

    YanıtlaSil
  5. Bayıdım,gerçekten çok güzel bir yazı olmuş...
    Samsunda da var o rahatgillerden, insanın kanını içine damlatıyorlar :)

    YanıtlaSil
  6. Alizafersapci;

    Teşekkür ederim.. Minik detaylar ama sonuçta insanları rahat ettiriyor işte.. Yokkluğunda farkedilmesi de işin ilginç yanı.

    YanıtlaSil
  7. Kırmızı Çizmeli Kedi;

    Aslında bu lakabın kaynağı transilvanyadır çok doğru. O yörelerden bir vampir ismi ödünç almıştım :))

    Araç kullanma konusu apayrı bir durum. İstanbul bu konuda yoran bir çılgınlığa sahip.

    YanıtlaSil
  8. Emili;

    İstanbul da yaşayıp koşmamak mümkün mü? Zamanda kazanıyoruz ya da zamanı yakalamak için koşuyoruz diye düşünüyorum ben :)

    YanıtlaSil
  9. Serkan Satı;

    Doğru bir ifade oldu am adeğil mi? Ayrılık bu ikisinin kaderi :)

    YanıtlaSil
  10. Ebruli Günce;

    "Rahatgiller" çok kestirme bir ifade olmuş çok hoşuma gitti, bu sıfatı başka bir yazımda kullanabilir miyim izninle :)

    YanıtlaSil
  11. Yazın güzel imiş, tebessüm ettirdi epey. Ancak bir insanın İzmir kadar rahat bir yerde nasıl bu kadar sıkıntı çekebildiğini 16 yılını İzmir'de geçirip 5 aydır İstanbul'a alışmaya çalışan bir insan olarak anlayabilmiş değilim. Ve ayrıca alizafersapcı'nın da değinmiş olduğu gibi İstanbul dair yazmış olduğun "hayatı kolaylaştıran küçük ayrıntılar" ın tam teşekküllü koordinatlarını paylaşabilirsen sanırım epey mutlu olacağım, zira kendilerini aramaktayım:)

    Ve herşey bir kenara, İzmir'de metrodan 15 saniyede çıkabilmek gibi bir lüksü var insanların. Şu an bir şimşek çaktı: belki de İzmir'lilerin metroda bu kadar rahat ve yayık hareket etmelerinin sebebi, taş çatlasa 15 saniyede metroyu terk edecek olmaları. Oysa İstanbullular tıpkı bir madenci gibi, metroya girince güneşe 20 dakika hasret kaldıklarından bu süreyi uzatmak istemiyor olabilirler. Mantıklı geldi şu an, evet:)

    YanıtlaSil
  12. Haksızlık yapmayalım..
    Yürüyen merdivende solda bekleyip sağda yürüyenlere yol vermek, İzmir'de başlayan ve sonra İstanbul'da da görülmeye başlayan bir uygulamadır. Üçyol istasyonunun uzuuun medivenlerine aşağıdan bir bakın anlarsınız.
    Diğer yandan; Bir süredir malum cenah, İzmirli'lerin yavaşlığı ve tembellik imasıyla rahatlığı üzerinden konuşup, kafa bulandırma taktiğine sarıldı. Üzücü olan şu ki; olma İzmirli'ler çoğunlukta olmak üzere bu muhabbete fazla takılıp bilgiçlik oynamaya başladılar.
    İstanbul'u iyi bilirim. Gezmelik istanbul ile yaşamalık İstanbul'un tek benzerliği adıdır. Gezerken güzel hatta dünya güzeli gelir, öyledir de.. Ama yaşamakla karıştırmayalım, düzensizliğin düzenini matah görmek yanlışın büyüğü.
    İzmirli rahattır, hayattan keyif almasını bilir ve sever, ama tembel değildir. Çalışır çabalar, ama hayatı da pas geçmez. Hiç bir zaman "mış gibi" rolü oynamaya gerek duymaz.
    Yazdığımı okurken, "işte bir İzmir fanatiği daha" kolaylığına ve sınıflamasına sığınmasın kimse. İzmir her konuda öncülüğünü, başarılarını tembellikle değil, aklıyla ve çalışkanlığı ile yapar. Bunu düşünün ve bu "Gavur" edebiyatıyla başlayan, "tembel İzmirli" ile süren oyuna gelmeyin.
    Ama yok, illâki tembel edebiyatıyla entel dantel oyunu oynayanların işi kolay aslında; kimse bağlamıyor ki..
    Bu oyuna gelenler; Siz de hem çalışın hem yaşayın, yaşamayı da Reina sanmayın..
    İzmir'e, İzmirli'ye yani kendinize haksızlık yapmayın lütfen !

    YanıtlaSil

Yorumlar