16 Mart 2011 Çarşamba

Pusu

Milli sanatçımıza pusu kuruldu, vuruldu. Hayati tehlikesi devam ediyor. Felç olabilir öyle kalabilirmiş, şarkı söyleme yeteneğini bile kaybedebilirmiş. Haber kanalları dünyada olan bitenin büyük bölümüne kulaklarını tıkadı saat başı doktorlarının yaptığı açıklamaları dayıyor seyircinin gözüne. Sayın Başbakanımız hazin olaydan daha bir gün önce şarkıcının kendisine yolladığını söylediği SMS'i okuyor kameralar önünde. Sağlık durumu ile çok yakından ilgileniyor. Bülent Bey hastahanede ziyaret ediyor, çıkışta "Gözlerim ile gördüm" diyerek sağlık durumuna dair yorum veriyor. Bir ilimizde halk sokaklara dökülüp bu saldırıyı kınamış. Irak Hükümet yetkilileri bir telaş bir telaş üstüne açıklamalarda bulunuyor.

İstanbul emniyeti ise bu konuya hassasiyetle yaklaşıyor, Herbiri otuz polisten oluşan on tim oluşturuldu. 300 kişilik ekip şüphelilerin ensesinde.

İşte tam bu noktada benim içim daralıyor.

Kendisi hoşlandığım bir sanat türünün temsilcisi değil. Türküleri arabeskleştirip çığırması, yeterli olmayan tahsili ve olanca kendini yetiştirmemişliği ile millete doğruyu yanlışı empoze etmeye kalkışması, akıllar vermesi çok iticiydi ayrıca. Bu herşeyi en iyi bilen sanayçımızın öve öve bitiremediği çevirdiği filmlerin IMDB'deki notu 1.7 ile 2.9 arasında değişiyor, 3 alamamış an itibariyle, öylesine berbat filmler. Kişilik olarak yıllar içinde aklımda yer eden fotoğrafı ise asla, vefakar, fedakar, cefakar, insanları seven bir kişiye ait olamadı. Yanında çalışan, ücret isteyen işçilere karşı tavrını hatırlıyorum bir "haber" yayınından. Kadınlara uyguladığı şiddet haberleri gazeteleri çarşaf çarşaf nasıl meşgul ederdi unutulabilir mi? Yıldız Tilbe'yi TV yayınında düşürmeye çalıştığı durum, ayrıldığı kadınların kabusu oluşu, Perihan Savaş'ın yediği tokat falan... Kadına saygılı bir erkek olarak da hatırlamıyorum kendisini.

Koskoca şehrin hareketli bir yerinde, kim olursa olsun böylesine bir hesaplaşma, pusu, kan üçgenine düşürülebiliyor olması korkutucu.

Keşki bu sanatçının uğradığı saldırının aydınlanmasına gösterilen özenin bir benzeri, daha bu dünyadan ayrılır ayrılmaz bir Hıncal Uluç yazısında harcanmaktan nasibini almış ve gömülmesinin ardından yokolmaya terk edilmiş Defne Joy Foster'ın ölümünde karanlık kalmış noktaların aydınlatılması için kullanılsaydı diye düşünmeden edemeyenler var mıdır acaba?

6 yorum:

  1. Bir zamanlar ben de çalışanlarından biriydim. Ve o "insancıl", en ufak olayda gözleri dolan adamın, nasıl da hilekâr biri olduğunu öğrenmiştim. Başbakan'ın mesajı okuduğunu görünce de güldüm dün akşam. Tam Türkiye'ye yaraşır bir başbakanımız var dedim. E biz ancak ağlanacak hâlimize güleriz zaten.

    YanıtlaSil
  2. valla güzel demişsin vladimir. az bile demişsin. seveni kadar sevmeyeni de olan bir adam. ben şahsen hiç haz etmem, medyanın ve yetmezmiş gibi devlet büyüklerinin bu olaya gösterdiği abartılı ilgiyi de kınıyorum. başka işleri yok herhalde.

    YanıtlaSil
  3. Parpali;

    Ben o adamın etrafına olumlu bir enerji yaydığını düşünmüyorum.

    Evet mesajlaşmak onları okumak komik hadiseler aslında. Ben o mesajın çok daha fazla uzun olduğunu düşünüyorum. Bize okunan editlidir kesin.

    YanıtlaSil
  4. Ne yazdı ne yazamadı;

    Bu abartı fazla geldi.. Bari bu derece gözümüze sokmamayı akıl edebilselerdi. Seçim yatırımı mı?

    YanıtlaSil
  5. Ben bu konuyla ilgili yazı yazmak yada yorum yapmak istemiyordum. Ama ölmediğine göre bir şeyler söyleyebilirim.
    Çok güzel açıklamışsın ve sonunu da harika bağlamışsın. Beyninden vurulupta yaşatılabilen bu ülkede sanırım bir İbrahim Tatlıses olmuştur. Demekki oluyormuş, yoksa gariban tesellisi hesabı "öldürmeyen Allah öldürmüyor" değil.. Ayrıca suikaste uğrayıp, faiilerinin bulunması için tüm polis teşkilatının seferber olduğu başka olay hatırlamıyorum..
    Kaç gündür haber izlemiyorum, sıkılıyor, daralıyorum bu kadar abartılı kahraman yapılmasına..

    YanıtlaSil
  6. Defne Joy ve İbrahim Tatlıses olayları çok kısa aralıklarla meydana gelince medyamızda ve insanlar arasında kimin ne "mal" olduğunu bihakkın görmüş olduk. Ölüme bile saygı göstermeyen, su testisi su yolunda kırılır diyerek bir insanın ölüsünü bile rencide edebilecek "erkek"lerimiz nedense helk sanatçısı İbrahim Tatlıses'in vurulması olayında o kadar esip gürleyemediler. Halbuki herhangi bir olay sırasında sıradan bir kaza kurşunuyla telef olma ihtimalini gözardı ederseniz, çapraz ateş ve suikast mantığı ancak ve ancak bir "hesaplaşma" içerir. Bu tip silahlı bir hesaplaşmanın taraflarından biri olan kişinin de çok temiz olduğu düşünülemez.

    Ancak benim bu ve benzeri olaylarda şahit olduğum ve pek hoşlanmadığım bir tarz var "oh iyi ki" tarzı. Sevip sevmemek başka bir şey ama ben kimse için ölünce sevinmeyi pek algılayamıyorum. Aynı şeyi Necmettin Erbakan vefat ettiğinde de yaptılar bir kısım insan. Benim de asla hayat görüşümün uymadığı bir insandı rahmetli ama kalkıp da zil takıp oynamaya şerefe kadeh kaldırmaya giden acayiplikleri sevmiyorum. Sevmiyorsan sus bari en azından ölümün kendisine bir hürmet.

    YanıtlaSil

Yorumlar