5 Ocak 2011 Çarşamba

The Event

Lost'un ikinci sezonunu berbaer izlediğim bir arkadaşıma "6. sezon bitiminde bunu sağlam bir finale bağlamazlarsa seyirci fena yapacak bunları" demiştim. Sanki seyircinin bir gücü varmış gibi. Netekim Lost iyi bir finale bağlanamadığında sadık seyircisi beşinci sezondan beri bu işin bir yere varamayacağını aslında gayet iyi biliyordu. Lost konuyu toparlamadan bitip gitmekle kalmadı seyircinin dizi filmlerle ilgili kalite beklentisini yükseltti. TV izlemeyi sevmediği halde dizi film izlemeye merak salmış yeni bir seyirci türü oluştu. Düzgün yazılmış, iyi oynanmış, kurdulanmış, seyircisinden hep bir kaç adım önde olan, sağ gösterip sol vuran dizi filmler beklenir oldu.


"Mad Men" ayrı bir kulvarda seyreden, dört dörtlük bir TV dizisi olarak çıktı karşımıza. Dördüncü sezonu arkasında bıraktı. Lost severler tanıtımlarına bakıp "Flashforward"ı bir halt sansalar da daha pilot bölümde yerle yeksan oldu o proje, birinci sezonu bitirince defteri dürüldü. Keza büyük ihtimal ile "Lost" a ilham kaynaklığı etmiş 6o'lı yılların dizisinden "The Prisoner" dan uyarlanan aynı isimli dizi de ilk sezonu zor bitirdi. Rafa kaldırıldı. Lost'un yerine koyacak yeni bir dizi bulmaktan ümidi kesmişken "The Event" çıktı karşımıza.
Sean Walker nişanlısı ile çıktığı lüks deniz yolculuğunda bir komplonun tam ortasına düşer. Nişanlısı kaçırılır, nişanlısının geziye katılmamış aile bireylerinin başına türlü işler gelir. Kız kardeşi kaçırılır, annesi öldürülür, pilot olan baba kızlarını sağ görmek istiyorsa talimatı izleyip bir suikastte darbeyi vuran kişi olmak zorunda kalır. 64 yıl önce Alaska'da araçları bozulmuş bir grup yakalanacaklarını anlayınca ikiye bölünmüş ve kadın olan liderleri ile birlikte gizli bir hapishanede onlarca yıldır konuşturulmaya çalışılmaktadır. Gruptan, kaçmayı başaran bir bölüm ise insanların yeni buluşlar yaparak bilimde ilerlemesini sağlarlar ki insanlık bu grubun ana gemilerini tamir edebilecekleri teknolojiye kavuşabilsin. Zaman bu gruptakiler için yavaş ilerlemekte, yaşlanmamaktadırlar. Sean, nişanlısı ve kız kardeşinin yolları bu gruptakiler ile kesişir. Flashbackler ve hızlı kurgudan kazandığı büyük bir hıza sahip olan dizi her bölümünde tırmanan ve soru işaretlerini arttıran bir olay örgüsüne sahip.
10. Bölümü yayınlanan dizi Şubat sonuna kadar tatile girdi. Nihayet Lost'un yerine konulabilecek bir dizi. Baş roldeki Jason Ritter çok doğal bir oyuncu sanırım ilerideki yıllarda adını çok daha fazla duyacağız. İyi bir dizi ile sıkı bir aktör çıkıyor seyircinin karşısına. Holywood bu yeni yıldızı kaçırmaz, değerlendirir.

6 yorum:

  1. Duymamıştım.Sağol Vladimir tanıttığın için.merakla takip edeceğim:)) sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  2. Güzel oldu tanıtım, teşekkürler.

    Bir süredir "Ne seyretsem" diye dolanıp en sonunda In Treatment'in seyretmediğim tüm sezonlarını bitirmek için artık bu hafta karşısına geçtim. The Event'ı da hemen yazdım aklımın bir köşesine...

    YanıtlaSil
  3. Kamikaze;

    Ciddem iyi dizi. tavsiye ediyorum.

    YanıtlaSil
  4. Sokak Kedisi;

    Henüz daha 10 bölüm oldu, bir başladın mı bırakılamıyor malesef. AMa Şubat sonuna dek zoraki bir bekleyiş olacağı kesin. Dİzi sezon ortası arasında şimdilik :)

    YanıtlaSil
  5. Aslında güzel dizi, şimdi o konuda hakkını yemememk lazım. Ama Lost olsun, Flashforward olsun, bu yazıda andığın o diğer dizileri de düşünürsek, aslında hepsi de aynı şablonu kullanıyor. Önce ne olduğu tam anlaşılmayan bir sır, zaman atlamalarıyla bölük pörçük anlatılıyor; sonra "bu kadar gerdiğimiz yeter, seyirciyi kasmadan mevzuyu anlatalım" diyerek sırrın açıklanması, ondan sonra artık konusuna göre bir kovalamacai kavga dövüş, mümkünse yine zaman atlamalarıyla daha önceden gösterilmeyen bir şeyi gösterip seyirciyi şaşırtmaca vs...

    Kötü mü oluyor? Yo hayır. Ama formül hep aynı.

    YanıtlaSil
  6. Bir de Persons Unknown vardı mesela, aynı telden çalan.

    YanıtlaSil

Yorumlar