26 Eylül 2010 Pazar

Eserlikli Tiraje Hanım

Kadın yetmişli yaşlarda şimdi. Yaşıtı her kadın gibi eklemlerindeki acılar yürüyüşüne, hareketlerine, başını sağa sola eğişine yansıyor, bir de yaşıtları gibi yüzündeki çizgiler aşağıya doğru indi iyice. Onlarca yıl önceki asil duruşundan, kendinden emin yürüyüşün eser kalmadı. Akıl dediğimiz görünmeyen avcı en önce ihanet etmişti ona, sonra sevdikleri bir bir gitmiş yalnız başına kalmıştı Tiraje Hanım.

Yetmişli yılların ortasında eserlikliye çıktı adı evvela, sonra aylar boyu gözükmedi. Geri geldiğinde omuzları inmiş gözlerine o delice bakış yerleşmişti. Söylentiye göre akıl hastanesine kaldırılmıştı. Çok zeki bir kadındı gitmeden önce, detaylar gözünden kaçmazdı. Şıp diye hakikatin kokusunu alır, kokuyu aldı mı da bir daha yakasını bırakmazdı. Geri döndüğünde bir tuhaf umursamazlığın haline tavrına yerleştiğini görmüştük. Hakikat namına her ne vardıysa onun peşini bırakmıştı artık.

Normal dediğimiz, koruyalım diye dişimizi tırnağımızı geçirdiğimizin dışına çıkanlar, farklı olanlar, normal olmayanlar, çoğunluk gibi olmayanlar, aynı düşleri, birbirinin benzeri gelecek planlarını paylaşmayanlar kolayca dışlanırlar. Kadın dışlandı, dışlanmak onun umurunda almadı. Yaşlanıyordu zaten gitgite ve herkes gibi, kocası öleli çok olmuştu. Doktor oğlu ve işadamı oğlu vardı. İşadamı oğlu da anasının geçtiği yoldan geçti vakti zamanı geldiğinde. Sonra geldi ana evine yerleşti yeniden. Yerleştikten sonra kimse yüzünü görmedi bir daha. Balkona bile çıkmadı adam. Tam anlamıyla eve kapandı.

Kadın dışarıya çıktığında üzerinde yetmişli yılların mini etekleri, cafcaflı frapan pardesüleri ile çıkıyor. Üstündeki renkler adının anlamını çağrıştırıyor bilenlere. Eskimiş gardrobu ile geçmiş yılların hüzünlü bir rüzgarını estiriyor apartmandan süpermarkete, bankaya, elektrik ya da telefon idaresi gibi yerlere ola kısa yolculuğunda. Pek normal insanların alaycı gülüşleri eşlik ediyor arkasından. Onun haline dair alaysı yüz ifadesi takınmak "bakın ben ne kadar normalim anormal insanları dışlıyorum herkes kadar" demek gibi. Normallerin gizli dili bu. Zayıf ile alay et, direkt de alay etme acımasız gözükmeden ufaktan göster sopayı dercesine iki yüzlü bir dil bu.

Gözünden detay kaçmayan kadın yer mi bu alaysı baskıyı. Deliyim ben diye bayrağı çekti sonunda. Her yerde ağzına geleni söylemeye başladı. Yılların komşularını yolda görmesin arkalarında sesleniyor;
"Yürü orospu daha hızlı yürü anca yetişirsin"
"Baban gibi eşek olma evladım"
Bazen hiç bir şey olmamış gibi "normal" insanlar gibi konuşuyor hiç falsosuz ama ütünde hep o floresan tonlarda renkler, miniler, midiler, geniş paçalı pantolonlar, yakaları upuzun gömlekler.

Karşı konulmaz biçimde iki kadınla burun buruna geldiği anda ben de onlarla burun buruna geliyorum. Dört insan aynı noktadan geçemeyeceğine göre ben yanlarından küfür yemeden geçeyim diye duvara sürtünerek kaytarıyorum. Geçerken kulak kabartıyorum.

Kadınlardan kısa boylu ve şişman olanı konuşuyor.

Kadın: Nasılsınız Tiraje Hanım?
Tiraje Hanım: İyiyim canım sizler nasılsınız? Eşiniz Beyefendi nasıllar?
Kadın: Eşim iki yıl önce öldü Tiraje Hanım.
Tiraje Hanım: Geçen gün eşinizi gördüm o da sizden bahsederken "Karım benim için ölmüştür artık" diyordu.

Tiraje Hanım kısacık konuşmayı bırakıp çekip giderken avaz avaz şu şarkıyı söylüyordu;
"Kalp sevmekle tükenmez ki,
benim için öldün artık,
bir zalimle yaşanmaz ki
benim için öldün artık"

Geride kalan kadınlar ise alaysı yada iki yüzlü olmayanlardandı suskun biçimde yollarına devam ettiler.



2 yorum:

  1. Çok güzel olmuş.
    Öykü olarak etiketlemiş olsan da bir romandan alıntılanmış gibi. Devamında gelecek bir doluluğu hissettiriyor ve merakı tetikliyor. Ellerin dert görmesin.

    YanıtlaSil
  2. çok güzelmiş gerçekten.

    YanıtlaSil

Yorumlar