23 Ağustos 2010 Pazartesi

Ne Yazık ki Çerçeve Değil - Peki Ya Ne?

"Epeydir yazamadım", "Kaç gündür buralara uğrayamadım", "yemedim, içmedim, uyumadım, aklımdan çıkartamadım" geyiklerini daha önce de kullanmıştım. Tekrar kullanmak niyetinde değilim, kimse korkmasın. Mamafih buralara dönme zaman ve zemini bir aydır elime geçmekle birlikte elim de epeydir pcye varmaz oldu. Vardığında da uzun müddet klavyede duramaz oldu. Biliyordum özlediğim bu yere bir şekilde geri döneceğimi ama buralara dönme motivasyonunu bana böcekler aleminin verebileceğini asla hayal edemiyordum.

Ruha takık insanlardan bahsettiğim geçmişimin bir bölümünü kenara kaldırdıktan daha doğrusu kaydırdıktan sonra hastahanede geçen günler ile ilgili notlarımı paylaşmak için dönmek istedim bir ara ama olaylar da hava da henüz çok sıcak olduğu için elimin varmamazlığı bir yandan onu ötelemek hala en iyisi galiba. Hastanede refakatçi olarak geçen günlerim; adını ilk kez orada duyduğum ilginç ve farklı bir ressam, hasta insan beklentileri, komik olan ile iç içe geçmiş üzücü durumlar, geleceğe dair korkunç kehanetler, kapkara kocaman bir kuş, kedi ölümleri, başhekim aldırmazlıkları, estetik bölümündeki hastaların gizlenme tutkuları gibi ilginç kişi ve olaylarla beraberliğimi getiren koskoca bir kırkbeş gün yazılmayacak gibi değil aslında. Benim hatam illa ki o ressamı anlatmakla balayacağım diye takılıp kalmamdan oldu biliyorum. O yüzden ressam kusura bakmasın, onu daha sonra anlatacağım. Kapkara kocaman kuşu da, kedi ölümlerini de.

Biraz serbest dolanmak istiyorum bugün kelimelerin arasında.

Hastane dönemine bir e mail bile kontrol edesim gelmedi, e maile zaman zaman baktığımda tıka basa dolmuş bir kutu üzerime zerime geldi, ve ben hiç birini okumadan koydum kenara. Bir gün belki de bugün bilmiyorum beşyüz küsure maile tek tek bakılacak; ıvır zıvır reklamlar doğru çöpe, okunacaklar "arkadaşlar" kutusuna.

Blog alemine bir kaç kez girdim, sevdiğim arkadaşların yazılarını okudum. Özlemişim burayı.

Cumartesi günü Sayısal Loto oynamak için avare avare dolaşıyordum ki, yolumun erindeki çöp kutularından birisinin üzerine yapıştırılmış bir yazı gözüme ilişti. Yazı bir vaadde bulunuyordu. İstemediğimiz böceklerden bizleri kurtaracaklardı. Kim mi? "HKM" Haşere Konrtol Merkezi. "Benim buradan geçeceğimi bilen biri mi koydu bunu buraya acaba?" kuşkusu ilk anda aklımdan geçmedi değil. Ama oradan geçeceğimi kendim bile bilmediğime göre bir başkası nasıl bilebilir diye şahane bir mantık yürütüp derhal kendimi toparladım. Yürümeye devam ettim. Yürüken attığım her adımda çöp kutusunu ve üzerindeki yazıyı bir adım daha arkamda bıraktım. Ama HKM baş harfleri ve harflerin gubidik açılımı beni bırakmadı. Ne garip, haşere kontrol. Bu dünyada haşereleri kontrol edebileceğini düşünen biri hala var mı? Varsa neden hala kontrol edilemiyorlar? Kontrol ediliyorsa kimler kontrol ediyor,? Kim bu H.K.M.? Acaba yalan mı söylüyorlar? Yoksa sahiden kontrol edebiliyorlar mı ?diye türlü düşünce geçti zihnimden. Hem de çok kısa bir zaman dilimi içinde.

"Dur şunları yaziym uçup gitmesinler" dedim.

Zorlama bir yazı oldu be!!!

Bir de bir yıldan beridir, hala ve hala daha şu lafa kılım, Ajda'nın canhıraş biçimde çığrıştırdığı serdarortaçlamadan ne demek ya bu, bu asıl bir zevksizliktir; "neyazıkkiçerçevedeYYYiiiğğğllllresiğğğğmharıyoruuuğuuummmmm"

İyisi mi siz şu aşağıdaki resime bakın.


Post İt Karalamaları - İstanbul'da yağmur - D.M.