16 Mart 2010 Salı

Üçüncü Sayfadan Kabuslar

Gazete patronları köşe yazarına hakim olamıyorum diyemez” dendi ya, bunlar aslında hiç yazmasalar ülkeye huzur gelecek çünkü gereksiz yere yazıp bol kepçeden atıp tutuyorlar, Üstelik kendi derdi yetmezmiş gibi vatandaşın aklını gereksiz devrik cümleler ile karıştırıyorlar. Aslında gazete patronları bunları işten atsın, canının istemediği cinsten yazı yazdığı vakit maaşından kessin. Keseceksin bunlardan beş yüz tanesinin maaşını bak o zaman bir daha yazıyorlar mı? Ne ala hem canının istediği gibi yaz, hem huzuru kaçırt, hem de üstüne maaş al. Birisi bunlara para veriyorsa tabi ki onun istediğini yazacaklar, parayı veren düdüğü çalar misali parayı veren istediğini yazdırtabilmeli. Yoksa gazete sahibi olmanın ne anlamı kalır ki?

Sabah yatakta yarı uyanık yarı uyur vaziyette dönerken yine kabus gördüm: Güya sabah olmuş ve ben uyanmak istemiyormuşum. Gazete patronlarını duyarlı olmaya davet eden o konuşma ile başladı kabusa dönüşen rüyam, sonra ben o sözleri son derece mantıklı bulup köşe yazarlarını gereksiz buluyormuşum. Ve işin köstü sabah ciddi ciddi olmak üzereymiş. Uyanırsam o kabusta yaşadıklarım gerçek olacakmış gibi geldi ama korkmanın faydası yok. Gözümü araladım. Baktım sabah olmak üzere, “kabus gerçek oldu, kalk hadi Vladimir, ayıkla pirincin taşını” dedim kendime.

Güllük gülistanlık ülkemizde 8 Mart sonrasında gözümü kadınlarımız ile ilgili haberlerden ayıramadım, olanca gazete manşetine, gözleri dayaktan morarmış kadına rağmen ülkemizde evlilik içi kadına şiddetin mevcut olmadığını iddia eden insanlara kızayım mı acıyayım mı bilemedim.

Bingöl’deki kasabın karısına uyguladığı insanlık dışı şiddeti okumuşsunuzdur. İnsanlık içi şiddet ne ola ki? Karşısındakinin yüzüne tükürmek, saçını zarifçe çekmek, ya da arkasını dönüp yürüyüp gitmek mi? Yok böyle bir şey şiddet bile denmiyor artık bu sıraladığım acayipliklere. Kadın kocası şiddet uyguluyor diye İl Jandarma Merkez Karakol Komutanlığına eşi ile ilgili suç duyurusunda bulunmuş. Bilirsiniz ananelerimize göre “kol kırılır yen içinde kalır”, kadın evden kaçıp jandarmadan medet umacak hale gelebilmek için ne kadar süre dayanmıştır. Adam işlediği suç için 3 ay hapis cezasına çarptırılmış, çıktığında 3 engelli çocuk annesi ve hamile eşini iki köy arasındaki derenin yanına götürüp kulaklarını ve burnunu kesmiş. Çocuklarının annesi olan eşine ettiği eziyetlere katlanmayıp onu gereksiz yere hapise tıktırdı diye nasıl öfkelenmiş tasavvur edin artık.

Van Belediyesinde temizlik işçisi olarak görevli bir vatandaşımız evine döndüğünde sekiz çocuk annesi eşini çocuklarına pasta yaparken yakalayınca, sinirlenerek “Benim borçlarım var sen burada pasta yapıyorsun” diyerek karısını mutfakta dövmeye başladı. Kadın tezgahta duran ekmek bıçağını kocasının göğsüne sapladı. Adam kan kaybından öldü, kadın hapiste, çocukların uzun vadede akıbeti meçhul. Kadının hapise götürülürken söyledikleri acı verici: “Ben ve çocuklarım kendisinden sürekli olarak şiddet görüyorduk. Hayat çekilmez hale gelmişti. Kavga etmediğimiz, dayak yemediğim gün kalmamıştı. Kendisi ile birlikte bizleri de bunalıma sokmuştu. Eve hiçbir şey almıyor, bizleri de sefalet içinde yaşatıyordu. Sadece geride bıraktığım çocuklarıma üzülüyorum”


Manisa’daki bir vatandaşımız, 21 yıllık ve yatalak olan eşini dövünce 19 ve 17 yaşındaki iki çocuğu babalarını uyurken 16 yerinden bıçaklayarak öldürdüler. Bu konudaki literatürü takip edenler, Çok sayıda bıçak darbesi ile işlenen cinayetlerin gerisindeki profil ve maziye dair ufak da olsa bilgiye sahiptirler.


Iğdır’daki bir ilköğretim okuluna İngilizce öğretmeni olarak atanan 32 yaşındaki bir hanımefendiye bulvarda yürürken, henüz kimliği öğrenilemeyen iki kişi tarafından omuz atıldı. Buna tepki göstermesi üzerine iki saldırgan, hanımefendinin önce muşta ile yüzünü parçaladı, sonra da yumruk atarak burnunu kırdı. Olay yerinden kaçan saldırganların yakalanmasına çalışıldığı öğrenildi. Iğdır o kadar büyük bir yer ki bulvardakiler kim kime tum tuma, kimliğini gel de sen belirle. Belirlenemeyeceğini bilen adam internet kırosu saldıracağı varsa, önüne gelene dalar.

Yeter bu kadar cinayet ve yaralama değil mi? Cinayet, suç işlenmeden önlemini almaktan bahseden “minority report” gibi bir filmde suç işlenmeden durdurulmasından geçtim, kör parmağım gözüne misali burnumuzun dibinde işlenen suçlar gazetelerimize nasıl yansımış ona bakalım biraz da;


24 yaşındaki ana okulu öğretmenini tayin olduğu ilçede, altı yıldır cinayete teşebbüsten aranan, farklı illerde söz konusu kişinin oluşturduğu tehdit nedeni ile genç kız ve ailesi tarafından defalarca şikayet edilen şahıs tarafından 1 ay izlendi. Genç kız geçtiğimiz Cuma günü aynı şahıs tarafından sokak ortasında satırla öldürüldü. Olaydan sonra zanlıyı 45 dakika gibi kısa sürede yakalamayı başaran polislere ödül verildi. Öğretmenlere dair ne güzel atasözlerimiz vardı değil mi?


Emniyetin yaptığı araştırmada İstanbul’daki ilk ve ortaöğretim okullarındaki kantinlerin işletmecileri ve çalışanları arasında fiili livata yapmış, cebren ırza geçmiş, kız kaçırmış, fuhuş suçu bulunan, uyuşturucu satmış, cinayet işlemiş, muhtelif suçlardan sabıkalı kişiler bulunduğu ortaya çıkmış. Toplam 233 kantinci veya sözleşmeli personelin korkunç suçlarına rağmen okullarda çalışmakta olduğu, 17’sinin de arama kaydının bulunduğu belirlendi. Yapılan araştırmaya göre, en fazla suçlu kantinci ile Kadıköy liste başı olurken onu Üsküdar, Şişli ve Bahçelievler izledi. Şile’deki kantincilerin tamamının sicil kaydı temiz çıktı.


Galatasaray ile Ankara Gücü arasında yapılan maç öncesinde Başkent ekibinin taraftarlarını taşıyan bazı otobüslerde yapılan aramalarda, satır, bıçak, demir sopa ve tornavida gibi kesici ve delici aletler ele geçirildi. Gözaltına alınan 43 kişiden 42’si ise serbest bırakıldı. Halkımız maça giderken satırını yanına alır arkadaş, spor gözüyle görmüyor sahada dönen olayı, harbe gider gibi, tam teçhizatlı.



Ama Allah’tan bir takım kantinlerin, bazı spor müsabakalarının yapıldığı sahaların patlamaya hazır bomba gibi gerilimli olmasına karşın bazı alanlarda ise suç işleyeceklerin yönetmeliklerle icabına bakıldı. Nasıl mı? Sağlık Bakanlığı çocuğu olmayan çiftlerin, yurtdışındaki sperm bankaları yoluyla çocuk sahibi olmasının önünü kesti. Artık “yurtdışındaki merkezde bağışlanan spermle hamile kalan kadın, bağışta bulunan ile bu merkezlere hastalarını yönlendiren doktor” sorumlu tutulacak. Bu kişiler hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası talebiyle dava açılabilecek. Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. İrfan Sencan amacın “soyu korumak” olduğunu belirterek, “Türk soyu ya da Laz soyu değil. Soyu korumak derken ‘atası’ anlamında” dedi. Evet suni döllenme yöntemi ile soyumuzun karışmasına engel olunmuş, ya mazallah soyumuz karışıp da başımıza kötü bir şeyler gelseydi. Düşünmesi bile korkunç. İmajinasyonum başımıza kötü bir şey gelmesi halinde manşetlerin ne hale geleceğini tasavvur etmekte yeterli olmuyor.

Suni olmayan döllenmeye de bir yönetmelik çıksa, evli çiftler dahi korunmadan yaklaşamasa, evli olmayanlar sittin sen koklaşamasa, çok şey mi istemiş olurum?

Son olarak,

Suriye'de oturan ailesi tarafından 2 taksitle 12 bin TL başlık parası karşılığı 40 yaşında bir adama satılan 12 yaşındaki Suriyeli kız kabus dolu günler yaşadı.

Üçüncü sayfalarımızın hali böyle.

7 yorum:

  1. Canım benim zaten öyle değil mi? Ne isteniyorsa o yazılıp o çiziliyor. İşine gelmeyen değerli insanların (yönetmen, prodüktör, spiker, muhabir olsun) nasıl süründüklerini çok iyi bilirim.
    Haklı ama parayı veriyorsa önceden hazırlanmış soruları veya yazılar yazılacak. Yoksa kapının önündesin...

    Niye bu kadar kötü olaylar oluyor? Yanlış olan nedir?
    Eğitimsizlik diyecem ama ilk başta yetiştirme tarzı, sonra eğitim sonuncusu parasızlık..

    Gazete veya televizyonlar bunları haber yapması bir yandan iyi bir yandan kötü.. Ülkemizde neler dönüyor onlara ilgili haber alıyoruz ama bu haberler bir yandan kötü insanları teşvik ediyor gibi. Dikkatini çektiğimi her olayın başında bir erkek var.

    Vladimir pirinçlerin içinden taşları ayırmak çok zor.
    Çünkü üçüncü sayfa kabusları yada karabasanları hiç bir zaman bitmeyecek :(

    Bu üzücü olayları biraz dağıtacam. tüüh şu dölenme işi canımı çok sıktı. Ne güzel boy boy her milletden çocuk yapacaktım. Kursağımda kaldı şimdi.

    "Suni olmayan döllenmeye de bir yönetmelik çıksa, evli çiftler dahi korunmadan yaklaşamasa, evli olmayanlar sittin sen koklaşamasa, çok şey mi istemiş olurum?"

    :)) evli olmayan çiftleri düşünemiyorum. Mart ayındayız.

    Saygılarımla ve sevgilerimle..

    YanıtlaSil
  2. eskiden 3. sayfaydı evet ama sanki artık haberlerin tamamı böyle ya. kulağı ve burnu kesilen kadıncağız jandarmaya gittiğinde şikayette bulunmuş ama korunma talep etmeyi akıl edemediği (!) için jandarmanın elinden bir şey gelmezmiş. ya da başka birinin. kadının ağzından böylesi bir cümle çıkması gerekiyormuş. şiddet görüyorum, şikayetçiyim demek ne demekse artık.. böylesi bir ülkede yaşıyoruz işte. suç işleyen de, suçun işlenmesine alık alık bakan da kanunlardaki ufak aralıklarda çıkış noktası bulabiliyor maalesef. adam hapisten çıktı da ne oldu misal? delirmemek elde değil..

    YanıtlaSil
  3. cinar'a katılıyorum bende. artık bütün sayfalar bu haberlerden oluşuyor ne yazık ki...

    YanıtlaSil
  4. tam bir cinnet toplumuyuz !

    YanıtlaSil
  5. Neslihan;

    Resmen başlıbaşına blog entrysi yazmışsın, teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  6. Çınar;

    İlgisizlik, insan hayatının önemsizliği. Bunlar ülkemizde çok rastlanan şeyler. Malesef :((

    YanıtlaSil
  7. 7. Oda;

    Sağlam kalabilmek ya da kaldığını zannetmeye devam etmek büyük bir başarı :(

    YanıtlaSil

Yorumlar