24 Eylül 2009 Perşembe

ŞangııııIIIRRRRR !!!

Hanımefendi, bir çocuğun kalbini kırdı. Çok istiyordu kırmayı. Uzun zamandır hazırlamıştı kendini kalpleri kırmaya, sonra o kırık kalpleri umursamamaya. Yetişkin kalbi de kırmıştı ama onların tepkilerini önceden öngerebiliyordu. Öngörüsü kuvvetli bir kadındı, bir insana bakar ve içindeki ışığın kalitesini anlardı. Kaliteye, kaliteli insanlara özellikle kaliteli insanların taşıdıkları markalara tutkundu. Kalp kırmayı, kırdığı kalbin sesini duymayı istiyordu. Yıllarca buna takmıştı kafayı. Hazırlık safhası uzun sürmüştü ama kendini tam anlamıyla hazır hissediyordu artık. Bir yerlere gitmesin bardağın kenarında kireç izi var, çatalın kenarından kıl uçmuş olması ihtimali var gibi nedenlerle önce garsonları azarlar sonra yanındakilere surat asardı. Surat asmadığı zamanlarda neşeli, espriliydi. Heyheyleri tepesine çıktığında ise dünyayı gözü görmez bazen çok ağır konuşurdu.

Eskiden, eski radyo programlarının arasında yayınlanan bir reklam spotu vardı;

İlkin bir şangırtı duyulur, ardından bir kadın çığlığı yükselirdi.

Kadın: Ayyyy! Kırıldı..

Erkek: Korkma yenisi Ercan Avize'de..

Kadın mesut kıkırdardı, kıkırtılar mutluluk melodilerine karışırdı. Kırılanın önemsiz bir avize, yenisinin ise malum dükkanda olduğunu hayal ederdik.

Hanımefendi de bu spotu bilirdi. Arkadaşlarını neşelendirmek için "ayyy kırıldı" derdi, kalabalığın içinde bir erkek adresi verirdi. Baygın bakardı erkeğe, erkek o bakışları içerdi.

Hanımefendi eskinin yazlık sinemaları gibiydi, apaçık, uluorta. Yüzünden bir devrin tüm romatik filmlerinden sahneler geçerdi. Bulutlar aniden toplanır, aniden yağmurlar inerdi. Yağmurlar geldikleri gibi gider, yerini kahkalara terkederdi. Hanımefendi, bir halden öbürküne kolay geçerdi. Kendine olanlara çok hassas, kendi dışındakilere hassasiyetten uzak yaklaşırdı. Bu yaklaşım yaklaşma sayılmadığı için, yaklaşır ama dokunamazdı.

Yıllardır yazardı kadın, minik parlak renkli defterine. Kilit altındaki çalışma masası çekmecesinde gizlerdi. Başından geçenleri, aklından geçenleri, kimseye söyleyemediklerini yazardı. İçinde büyüttüklerini, başkasına açamadıklarını, sıklıkla ve yalnızca geceleri. Yatmadan önce. Düşünmeden, içinden geldiği gibi, konuşurcasına, "sevgili günlük" kıvamında yazardı. Yazmayı bitirince kalemi bir kenara koyar, defterini kapatır, aynadaki aksine bakar; bir öpücük aksine, bir öpücük defterine koyar, defteri çekmecesine bırakırdı. Anahtarı kilidinde iki kez çevirirdi. Yıllardır devam eden bir ritüeldi bu. Kadın, kendini yazmak zorunda hissediyordu. O zaman henüz blog icad edilmişti. Edilseydi de bu yazdıklarını ancak ve ancak davetli okuyuculara açabilirdi o da zayıf ihtimal olurdu. Bi rgün davet edip öbür gün red edebilirdi.

Çokça kitap alır, çokça kitap okurdu. Kitaplarını insan, şehir, hayvan ve bitki isimleri ile duygu, sıfat ve filllere göre ayırır bunları kendi içinde alfabetik sıraya sokardı. Askerlikle ilgili kitapları kendi içinde rütbelere ayırırdı, albaydan aşağısının önemsiz olduğunu düşünür içinde albaydan düşük rütbede asker olan kitabı okumazdı. Generaller olsun, herkes onlardan hem korksun ve onlara hayran olsun isterdi. Aslında bu tarzda yapılmış sıralamaya sıralama demenin mümkünü yoktu ama başlamıştı bir kere, artık durmak için çok geçti. Mesela "Savaş ve Barış"ı okumayı bitirince onu kitaplıkta nereye koyacağını uzun uzun düşünmüş ama bir yerlere koyamayıp gizli güncesine şu notu düşmüştü: "22 gün önce Savaş ve Barış"ı okumayı bitirdim, sanırım onu Betül'e vereceğim, çünkü o bir çok güzel kitap". Yazarken devrik cümle kurmayı severdi. Bir yerlerde devrik cümlelerin etkileyici olduğunu okumuştu.

Filmlere sık gider, sinema, sinema gezmeyi severdi. Kış aylarında parlak renkli paltosunu sol koltuk boşsa sol koltuğa, sol koltuk dolu ise katlayıp dizlerine koyar. Sağ yanındakine sokulur izlerdi filmleri. Daha sinemadan çıkmadan unuturdu bazı filmleri, bazılarını sinemadan çıkarken. Saçlarını rüzgar dağıttığı anda unuturdu bazı filmleri, "Ah saçlarım dağıldı, nasıl görünüyorum acaba?". Kolay unuturdu çoğunu ama bazı filmlerden bazı sahneleri atamazdı içinden. Hatırladıkça üzülürdü, hatırladıkça sevinirdi, ama çokça da ağlardı hatırladığı keder dolu sahnelere.

Mesela "Great Expectations" filminden bir kaç sahneyi unutamazdı, akşamları başını yastığa koyup o filmin kimi sahnelerini hatırlamayı çok severdi. Charles Dickens'ın yazdığı kitabı okumuş ama sevmemiş yarıda bırakmıştı. Doksanlı yılların sonunda ilk kez gördüğünde etkilenmiş sonra defalarca izlemişti. Çok sinirlendiğinde ya da diş geçiremeyeceği birine gün içinde kızdığında Gwyneth Paltrow'un o filmdeki halini tartakladığını hayal ederdi.

Miss Havisham, evleneceği gün terkedilmiş zengin bir kadındı. Düğün günü verilecek ziyafetin masasına hiç dokunmamış, sofradaki yemekler, tabaklar, süsler olduğu gibi kalmıştı. Uzak bir akrabası olan genç kız arada onu ziyarete gider. Kız ziyaret ederken, yakındaki balıkçı kasabasından eline yüzüne bakılır bir çocuk malikaneye çağırılır. İki çocuk oyunlar oynar, danslar ederdi. Erkek resime yetenekliydi, kızın resimlerini çizerdi. Kız erkeği mermerden yapılmış çeşme başında usulca öper, aniden kaçardı. Yaşlı kadın küçük erkeğin kıza aşık olması için elinden geleni yapardı. Kendi kalp kırıklığının izlerini küçük erkekte görmek istediğinden bu aşkın altına odunları, kömürleri kürekle sürerdi. Kadın oğlanı kalp kırıklığına kızı da kalp kırmaya hazırlardı.

Oğlan yaşlı kadını ilk kez ziyaret ettiğinde çocuğun minik elini tutup kendi göğsünün sol tarafına yapıştırmıştı kadın. "Bak" demişti, "burada benim kalbim var". Çocuk biraz ürkek, duyuyorum demişti. Sonra kadın "ama benim kalbim kırık" demişti. Hanımefendi izlerken çok hislenmişti. Boğazına doğru bir yumrunun yükseldiğini hissetmiş ama ne yapsa da bu yumruyu geri ittirememişti. O filmi unutamayacağını o sahneyi izlerken anlamıştı hanımefendi, ancak aynı repliğin filmin ilerleyen bölümlerinde karşısına çıkacağını hesap edememişti.

Yıllar geçmiş, ismini saklı tutan biri oğlanın hamiliğini üstlenmiş, yüklü maddi destekte bulunarak istediği sanat eğitimini almasını sağlamıştı. Oğlan hep Miss Havisham'ın kendisine gizliden yardım ettiğini hayal etmişti. Yıllar geçip kız büyüdükçe oğlanın da kıza aşkı büyümüştü. Hep kıza yakın maddi imkanlara kavuştuğunda onunla yola devam etmenin hayallerini kurmuştu.

O gün gelmiş, kız ile birlikte olmuş, çok güzel günleri geçtikten sonra evlenme teklif etmek için evine gittiğinde Miss Havisham. Oğlanın yüzüne bakarak, her bir tepkisini milim milim içerek kızın evlendiğini ve şu anda balayını geçirmek üzere uçakla yola çıktığını söylemişti. Miss Havisham yıllar boyunca bir erkeğin aşk acısı ile yıkılışını izlemeyi planlamış ama oğlanın ona ilk tanıştıklarında söylediği sözleri edeceğini hesap edememişti.

Artık kocaman bir adam olan oğlan kadının elini alıp kendi kalbini üzerine koyarak, Miss "Havisham bu beni kalbim" dedikten sonra "ve benim kalbim kırık, bir daha da düzelmeyecek" diye ilave etmişti. Seyircisiyi ağlatmak üzere son derce planlı, hesaplı kotarılmış bu sahne Hanımefendi'nin uykudan önce hatırladığı son sahne oluyordu yıllardır, kimi zaman.

Hep bir kalp kırsın, birilerini üzsün istiyordu. Hanımefendi kendine hassas, başkalarına vurdumduymazdı. Altyapı tamdı. İşin büyük bölümü kolaydı yani.

Sonra o çocuklar çıktı karşısına. Hep hayalini kurduğu çocuklar, yetişkin olmalarını beklemeye de kendi keyfine göre ehlileştirmeye de vakti yoktu. Çocukların ellerinden neleri varsa, neleri "yoksa" aldı. Yoksa bölümündeki "yok" olanı alması zor olmuştu ama onlar da vermeselerdi madem. Hanımefendi, beklediği gün gelince yayını gerdi, okunu serbest bıraktı. Okun yol üstündeki İlk hedefi çocukların en büyüğüydü, bir içli "ah" sesi çıkardı. Kırılan kalbin sesi hayalindeki cam kırılması sesine pek benzemiyordu, umduğu tam olarak bu değildi. Öfkeli ok yoluna devam etti. İkincisinden çıkan "ah" sesi biraz daha dişe dokunurdu ama yeterli değildi. Ok yoluna devam etti. Sonuncusunun kalbini deldi geçti. Çocuk, hiç ses çıkarmadı. Kadına öfke ile baktı. Kalbi tuzla buz olmuş, kristal kalbi yerlere şangırtı ile saçılmıştı. Kalbi kötü kırılmıştı ama çocuk acısını göstermemeyi bilecek kadar gururluydu.

Miss Havisham'ın yapamadığı hesabı hanımefendi de kitaplayamıştı. Okuduğu hiç bir kitap o çocuğun yüzünde gördüğü, öfke, acı, kıskançlık, inanmama, korku, hırs ve gururu yazmıyordu. Hanımefendi kalbini kırdığı çocuğun gözlerine bir daha bakamadı. O gözlerin gerisindeki kırık kalbi kazanamayacağını anlar gibi olmuştu. Kalbini kırarak insan kazanabileceğini düşünmesi zaten saçmaydı ama o bunu görememişti. Ne güzel kalp kırabildiğine hayran olunsun istiyordu. Oysa çocuk kalbini kırmak çok kolaydı, çocuk düşman kazanmak da kolaydı. O ufacık çocuk iddialı bir düşmandı. Kadının kalbini kırdığı an o çocuk için bir aşk hikayesiydi. Tadını bilmediği intikama aşık olmuştu çocuk.

Hanımefendi o gece çok sinirliydi, içi içine sığmıyordu, yıllarca herkesten gizlediği süslü masallarının içine, oturup şu mısraları yazdı;

Hanımefendi az önce bir çocuğun kalbini kırdınız,

Eğilip yerden almalıydınız,

En azından bir kenara koymalı, veyahutta

Minik ellerine onsekize kadar dayanacak

Tumturaklı bir yapıştırıcı,

Hiç olmadı okkalı bir Perihan Kola bırakmalıydınız.

Hanımefendi az önce çok önemsenecek bir kalbi kırdınız,

Defteri kaparken aynadaki görüntüsüne baktı, eliyle saçlarını kabarttı, bir sağ bir sol profil kontrolü yaptı. Dudaklarını büzer gibi oldu ama ne gülümseyesi, ne kendini ne de defteri öpesi yoktu.

"Sonra bestelerim" dedi.

Sabahlığının eteklerini filmdeki yaşlı kadın gibi zarif biçimde savurarak olduğu yerde döndü. Uğraşıp didinip kazandığı erkek bedeni, yandaki odada derin uykular içinde horluyordu. Hanımefendinin terliklerinin ponponları hafiften titredi, kalın ayak bileklerinin üzerinde dönüp odadan çıkmadan önce ışıkları söndürdü. Bu gece çok sinirliydi, içi içine sığmıyordu.


4 yorum:

  1. usta... ben de o filmi çok severim... çoğu kez izledim...:)
    ama en sevdiğim sahnesinde sen hiç bahsetmemişsin... Bu iyi .:)))

    YanıtlaSil
  2. kitap yazmalısın vladimir.. kesinlikle..
    soluksuz okudum..
    büyük umutlar ı pek çok kez izlemiş ve hatta müziklerine de vurulmuştum..
    ve hatta ben şimdi mailine filmden en sevdiğim sahnenin şarkısını yollayayım..

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir hikaye. Ama üzerinde biraz çalışıp düzeltseniz, eksiksiz bir zevkle okunacak :)
    Hımm, çok güzel...(N.Narda)

    YanıtlaSil
  4. N. Narda;

    Eleştirdiğiniz, grüşünüzü paylaştığınız için çok teşekkür ederim. Çalıştığım dnemlerde öğle tatili sırasında müsveddesiz direkt yazdığım mykülerden biridir bu.. Geçtiğimiz aylarda beğendiğim yazıarımı düzenlemeye başladım ve o sırada bu öykü de biraz rotüş gördü.

    YanıtlaSil

Yorumlar