6 Temmuz 2009 Pazartesi

Bir Misafirim Var

Yan tarafta "yüzler" başlığı altında yer alan ilgiyle okuduğum bloglar var, yaşanmış olaylara dayananları merakla izliyorum. Türkçe olanları ayrı bir zevkle okurken kaçırmamaya çalıştığım bazı İngilizce bloglar da var. Riley'in anısına sürdürülen blogu kısaca tanıtmıştım daha önce. Sıra epeydir izlediğim Joe'nun bloguna geldi. Nomadic View, bir sürgünün bakış açısıyla, ülkemize dair izlenimleri anlattığı gibi kendisine ait bazı hikayeleri de bizlerle paylaşıyor. Closure isimli hikayesi beni çok etkilemişti. Başlığı "bitiş" olarak çevirdim. Kapanış olarak da düşünülebilir, bir savaşın bitişi olarak da, bir şeylerin sonuca bağlanması da. Sonuçsuz kalan bu öyküye savaş ile olan ilişkisinden dolayı ben bitiş demeyi uygun gördüm. Kendi izni ile çevirisini ve aslını bloguma alıyorum.

BİTİŞ

Annemle babam, bana onlardan fazla uzakta olmayan bir mesafede yaşamış dul bir kadınla ilgili tuhaf bir yöresel hikaye anlatırlardı. Olay İkinci Dünya Savaşı’nın bittiği yılda cereyan etmişti. Dul kadının oğlu, Arkansas’taki bir çok çiftçinin evladı gibi, Avrupa’ya savaşmaya gitmişti. Merak uyandıran öyküler ve savaştaki gündelik olayların dökümünü içeren mektupları endişe içinde bekleyen anneye şaşmaz biçimde, bir mucize gibi birkaç haftada bir geliyordu. Bir gün, mektupların arkası kesildi. Bunu haftalar süren bir sessizlik izledi, ve ardından annesinin en korktuğu, Birleşik Devletler Ordusu’nun mektubu geldi. Daktilo ile yazılmış resmi mektup, zalim bir biçimde, oğlunun İtalya’da bir yerlerde, kayıtlara geçmemiş bir çarpışmada şehit düştüğünü açıklıyordu. Görünen oydu ki, ölümünün gerçekleştiği andaki koşullar nedeni ile oğlundan geriye kalanları evine gönderme olanağı yoktu.

Gayet doğaldır ki tek oğlu olduğu için kadın gelen haberle yıkıldı. Akrabaları, komşuları ve hep gittiği kilisenin cemaati onu teselli etmek için ellerinden geleni yaptılar.

Ancak, ölen evladından annenin posta kutusuna gelen yeni bir mektup küçük kasabadaki herkesi şaşırttı. Oğlunun mektubu ölmeden önce yazmış olduğuna ve mektubun postada geciktiğinin aşikâr olduğuna geniş ölçüde inanılınca ilk şok usulca atlatıldı. Ancak, mektupta annesinin ölmüş olduğuna dair haberleri dikkate almaması, bulunduğu yerde bir karışıklık olduğu, hala sağ ve salim olduğu ve zamanı geldiğinde her şeyi açıklayacağı yazılıydı. Aylar süren endişelerden sonra, oğlunun ölüm haberinin sarsıntısı ve kaybının verdiği keder ve ardından hepsinin bir hata olduğunu öğrenmek bir mucize gibi gelmiş olmalıydı.

Ama kaderin son bir oyunu ile anne kurtulan oğlunda başka bir haber alamadı. Haftalar, aylar oldu. Almanlar teslim oldu ve Avrupa’daki savaş sona erdi. Annem bir keresinde “Savaş biter bitmez, herkesin eve döneceğini sanıyorduk” demişti, “Elbette, düşündüğümüz gibi çıkmadı”. Yıllar geçti ve anne kayıp oğlundan bir haber alamadı ve hayatının geri kalan yirmi yılını birilerinden bir açıklama bekleyerek geçirdi. Kasaba halkı, olan biten hakkında ne düşüneceğine ya da nasıl tepki göstermeleri gerektiğine karar veremedikleri için dul kadını görmezden geliveriyordu.




Öyküyü sevdiyseniz ona buradan bir selam gönderebilirsiniz.

Closure

My parents used to tell me a peculiar local story about a widow that had once lived not too far from them. The events occurred during the closing year of the Second World War. The widow’s son, like many Arkansas farm boys, had gone off to fight in Europe. His letters faithfully arrived every few weeks, a marvel to his worried mother with tales of wonder and accounts of the mundane events of war life. One day, the letters stopped. A silence of weeks followed. And then, much to his mother’s fear, a letter from the United States Army arrived. The type-written official letter grimly explained that her son had fallen somewhere in Italy in an unreported battle. Due to the circumstances of his death, there was apparently no possibility of sending his remains home.

Being her only son, she was quite naturally devastated by the news and her neighbors, her church congregation, and her relatives provided what solace they could.


However, much to the astonishment of everyone in the small town, a new letter from the dead son arrived in his mother’s post box. Initial shock faded when it was widely supposed that the son had evidently written this final letter before his death and the letter had been delayed. However, the letter told the mother to ignore the news of his death, that there had been a mix-up and he was still quite alive and unhurt and would be explaining everything in due course.
What a miracle it must have seemed. After the months of worry, the shock of the news of her son’s death and the grief of his loss. And then to hear that it had all been a mistake.


And yet, in a final twist, his mother heard nothing more from her resurrected son. Weeks passed into months. The Germans surrendered and the war in Europe was ended. “We all thought that as soon as the war was over, they’d all be coming home,”my mother once told me,”Of course, that wasn’t how it turned out at all.”


Years passed and the mother heard nothing more from her missing son and spent the next twenty years of her life waiting for some kind of explanation. The townspeople tended to avoid the widow, unable to decide what exactly to think about the events and how to react.

4 yorum:

  1. Öykü çok güzelmiş.Asıl bu öyküde zor olan. Oğlunu kaybetmesi sonra oğlundan bir mektup gelmesi ve o mektup da yazılanlar. Umutla beklemek. birde kasaba halkının ne yapacağını bilmemesi ve görmemezlikten gelmesi.
    Biliyormusun asıl zor olan umutların yeşermemesi. Dokunaklı ve acıklı bir öykü.

    YanıtlaSil
  2. ya özür dilerim bu konuyla alakası bile yok ama şu senin bloxoo da bahsettiğin patrol işini benim bloga nasıl uyguluycam.

    YanıtlaSil
  3. film gibi be hikaye...
    gittim Joe'ya,bi selam attım geldim...

    YanıtlaSil
  4. çok zor bir durum ya. umut etmek güzel aslinda da sonunda umudunun boşa çıkması çok acıklı gerçekten.

    YanıtlaSil

Yorumlar