17 Haziran 2009 Çarşamba

Korsan

Ben küçükken korsandım. Küçükken bir çok şeydim ben.

Korsanlığım Yeni Levent'e taşındığımızda başladı. Önce "Mercan Adası"nı ardından, "Define Adası"nı okumuştum. Okuduklarımı kuzenlerimle paylaşmıştım. Kovboy ve Kızılderili oyunundan sıkılmıştık zaten. Okulların açılmasınsa da daha çok vardı. Patenle sokakta gezmek önce hoşumuza gitmiş, üç gün geçince baymıştı, hem benim sağ patenimin deri kayışları o kısacık sürede kopacak hale gelmişti. Futbol oynamayı pek sevmiyordum o yüzden hep kaleye geçiriyorlardı beni. Kaledeyken sıkılıp ota böceğe bakınca da gol yiyordu bizim takım. Baktık olmuyor, yeni oyunlar düşünmeye başladık. Büyük kuzen ilk önerdi korsan olmamızı. Küçük kuzen, ben, büyük kuze nbirbirimize baktık. "Olabilir miyiz peki?", "Ama nasıl", "ama her yer yol, tepe, vadi". "Şair Mehmet Emin Yurdakul İlkokulu'na giderken bazen kullandığınız vadinin orada büyük bir kaya var o kaya bizim gemimiz olacak" dedi büyük kuzen. Çok heyecanlandık. Hava kararıyordu. Sabah kahvaltımızı eder etmez bizim arka yani onların ön bahçede buluştuk. Elimizde plastik kılıçlarımız, ellerimizde anneannemin bayramda bize verdiği mendiller, kırık bir oyuncak dürbün, bir çakı, katlanabilir su bardaklarımız ile yola çıktık. Kayaya geldik.

Kaya sahiden de sol tarafından zemine doğru eğilip doğru açıdan baktığınızda gemiye benziyordu. Kabul ediyorum biraz hayal gücü de gerekiyordu gemiyi görebilmek için ama aynı hayal, güçlü biçimde üçümüzü de esir almıştı. İlk iş mendilleri bir gözümüzü kapatacak biçimde yüzümüze bağladık. Dördüncü mendili yerden bulduğumuz bir dala bağlayıp kayanın yanındaki bir girintiye taktık.

Gemiye atladık, yelkenleri açtık. Dalgalar çok güçlü geliyordu. Yılmadık, yelkenlere tırmandık. Dev dalgalar geminin gövdesinde patlıyor, mizana direğinden korkunç gıcırtılar geliyordu. Fransız askerleri peşimizdeydi. Göğüs göğüse savaştık. Düşmanlarımızı denize döktük. Artık tam bir korsan olmuştuk. Akşam saatlerinde gemimiz yara almıştı. Gemi batmadan canımızı kurtarıp sandallara bindik. Hava kararırken İstanbul'a döndük.

8 yorum:

  1. Çocukluğun en özlediğim tarafı bu; kafanın içindekinin dünyadaki herhangi birşeye bakarak görebilme yeteneğine sahip olmak. Bir kayayı bir gemi gibi görebilmek mesela.

    YanıtlaSil
  2. yaa işte çocuk olmak vardı. bizim zamanımızda ninja kamplumbağalar çok meşhurdu. Ben Donatello idim. Annemin oklavasını alır ağaçlara tırmanırdım. Eskilerden konuşurken eşimin de Donatello olmayı seçtiğini öğrendim ve bu tesadüfe şaşırdım. İnsanlar genelde diğer üçünmden biri olmak isterdi çünkü :)
    Bugün de parkta otururken 4 çocuk geldi parka. İkisi salıncaklara ikisi tahterevalliye koştular. Nasıl imrendim, nasıl içim gitti anlatamam. Arkadaşlarla da bu mevzuyu konuştuk hatta bu öğlen. Hoş bir anımsatma oldu seninkisi de :)

    YanıtlaSil
  3. bende bu gün bi çocuk parkına bakınırken çok şeyler geçirdim aklımdan çocukluğuma dair .Ne kadar severdim kaydırağı salıncağı sonra bire birden küçülüverdiler ya da ben büyümüş oldum işte .Şimdi tekrar çocuk parkına giderken ki duyduğum heyecan ve sevinci yaşamayı ne kadar isterdim :))
    Siz iyi korsancılık oynuyor muşsunuz bizim zamanımızda bi powerrangerslar vardı tv de onları taklit ederdik ekipcek Ben hep pembe ranger ı seçerdim hayali canavarlarla savaş yapardık :))) aayyy geçti gitti işte.

    YanıtlaSil
  4. Vikinglere katılsaydın karşılaşırdık denizlerde seninle.

    YanıtlaSil
  5. bende "dragut" lakaplı kızıl sakallı barbaros hayrettin paşa'nın hayatını anlatan bir kitap okumuştum ve uzun süre deniz korsanı olma hayaliyle dolaşmıştım :)))

    YanıtlaSil
  6. Bende küçükken bizim sokağı boydan boya kaplayan resimler, daha çok da kocaman gözlü kız suratları çizerdim ,bir kaşı boyumdan büyük o derece!sonrada apartmanın ikinci katına çıkar, aşşağı bakardım nasıl görünüyor diye.bir gün bir helikopter geçerse belki görür diyede bir baloncuk yapar içine-annene babana selam söyle yazardım!(hangi mantıkla düşünüyordum hala çözmüş değilim!:))ve hiçbir araba geçmesin diye dua ederdim.tebeşirlerim sarı kayalardan dı. o zamanlar beyaz tebeşirler kolay bulunmazdı.bazen üzerine park edip resmi kapatırlardı çok üzülürdüm:((
    yalnız bir amca vardı hiç unutmam park etti, arabadan indi, resmi görünce tekrar arabaya binip oradan başka yere park etmişti.çocukken yapılan şeylere değer verilmesi bir ömür unutulmuyor!
    ellerine sağlık vladimir,bize eskileri hatırlattığın için sağol!:)

    YanıtlaSil
  7. Vladimir, bir anda çocukluğuma döndürdün. Bende genellikle elimde tarakla şarkı söyleyen bir sanatçı..
    oynadığım beş taş, salıncakta sallanmak, körebe oyunu hepsini bir anda hatırlayı verdim.

    YanıtlaSil
  8. Çocukluk hayalleri her zaman çok güzeldir...
    Mutlu olmak için türlü oyunlar bulmamız...
    Şimdi ise oyun bulamıyoruz,nedense...

    YanıtlaSil

Yorumlar