16 Mayıs 2009 Cumartesi

Bir Sörf, Bir Albüm, Bir Dizi, Bir Film, Bir Yazar, Bir Kitap, Bir Yürüyüş, Bir Mevsim, Bir Meyve

İnternette müzik aleminde dolanırken Akon'un "Right Now" isimli şarkısını indirdim, daha önce kulağıma çalındığında "acaba?" demişliğim vardı. Acaba değil de hakikatenmiş. Hakikaten de görülen/duyulan o ki; elektronik müzik dehası, bestekar Ayşe Hatun Önal "kalbe ben"i bu şarkıdan bestelemiş, sözleri hariç her yanı aynı. Afedersiniz... "Oha!!" dedim. Bu devirde etmeyin eylemeyin bari.

Dün aldığım albümü dinledim bu keşfimin üzerine. Selim Demirdelen, Dut Ağacı isimli bir albüm çıkarmış. 10 şarkılık albümde, Levent Yüksel, Aylin Aslım, Koray Candemir, Özge Fışkın toplam yedi şarkı seslendirmişler, Levent Yüksel enstrümanıyla ayrıca bir kaç şarkıya konuk olmuş. Özge Fışkın'ı ilk kez Sertab Erener konserlerinde izledim, güçlü bir sesi, seyircinin dikkatini üzerine odaklayan bir performansı var. Ne yazık ki saahnedeki güçlü performansını ilk albümüne yansıtamamıştı. Besteler zorlama olunca ses ne kadar iyi olsa dinleyicisini avucuna alamayan bir çalışmaydı. Bu albümde ona rastlamak iyi geldi. Güzel bir albüm kaliteli, ne yazık ki popüler olamayacak, radyolarda çalınma ihtimali zayıf. Selim Demirdelen'i türk dizifilmi izleyicisi yönettiği dizilerden tanıyor olsa gerek, Anlat İstanbul, Bıçak Sırtı falan fıstık.. Bana sormayın ben "Lost"a takmışım başka bir şeye bakmıyorum.

Lost beşinci sezonunu iki bölüme bedel uzunluktaki finali ile bitirip 2010'a kadar seyircisine veda etti. Bu seneki en büyük sürprizi "some like it hoth" bölümünün ardından üçüncü sezonundaki "the man behind the curtain"ı izleyenler yaşıyordu. Adamlar iki sene önce herşeyi planlanmış arasında iki sene olan iki farklı bölüm bir arayan gelince Benjamin Linus'un öyküsü cukkk oturuyordu. Meğer yalan söylemediği de varmış adamın. Her bölümü karanlıkların içerisinden gelip büyüyen bir yazı ile biten dizi bu defa bembeyaz olan ekranın içinden gelen simsiyah harflerle bitti. Yapmayın be Lost ekibi, gelecek bu denli karanlık mı sizce de?

Abbot ve Costello uzak bizim diyarlara, oysa "Amerikan espsrisi"diye klasifiye ettiğimiz esprilerin en alasını yapmış kırklı yıllarda çevirdikleri filmlerde bu ikili. "Time of Their Lives" filmini izledim. 1946 yılından gelen siyah beyaz bir film. Espriler mizansenler zekice, ürkütücü malikaneye gelen kadın kapıyı açan ve feci halde "Rebecca"daki Miss Danvers'a benzeyen kahyaya soruyor, "siz Rebecca'da oynamamış mıydınız? "diye. Yeni sandığımız bir çok espriyi, film hilesini bu filmde görmek beni şaşırttı. Hoş bir sürprizdi ne diyeyim.

Don Delillo'nun "Libra"sını okuyorum, Lee Harvey Oswald'ın çocukluğundan başlayıp onu suikaste kadar götüren olaylar zincirine kadar hayatındaki bir çok ayrıntıyı paylaşıyor. Bu yazarı yayınevlerimizin keşfedememiş olmasına üzülüyorum. İyi yazar.

Çarşamba akşamı otobüsler ful, taksi yok. Allah'ım başka keder vermesin. Vapura bindim, vapurdan indim. Eve kadar yürüdüm. Uzun bir yürüyüş değildi. Yaz gelmiş artık.

Yaz geldi ya, eriği, çileği gördük, dut görmek istiyoruz artık, manavda.


3 yorum:

  1. şeyyy söylemeye utandım biran ama ben dün ağacından yedim. Hatta bazı anlar sünerek, suya düşmekten korkarak, kahkahalarla oldu.
    :) şimdi yazını okuyunca hınzır bir gülüşle yazmak istedim.

    YanıtlaSil
  2. Dutu ağacından yemek çok güzeldir, şimdi düşündüm de en son üç sene önce dalından yemiştim.
    Afiyet Olsun..

    YanıtlaSil
  3. ya Lost sinir etti beni de. Ben de amma sümükmüş bu arada. Herkesin karşısında amma da eğidi büktü başını, ailecek üzüldük kendisine :)

    mentalist de çok şeker bir dizi. vaktin olursa onu tavsiye ederim ben sana.

    YanıtlaSil

Yorumlar