24 Eylül 2008 Çarşamba

Kadehler Elimizde

İnsanlar rüzgarın savurduğu yapraklar gibi belli bir dönem yan yana düşüp sonra uçuşarak birbirlerinden ayrılıyorlar. Kiminle ne zaman karşılaşıp ne kadar süre birlikte olacağımıza asla yüzde yüz kesin gözü ile bakamayız. İstediğimiz tarihte bir araya gelsek bile kararlaştırılan sürenin sonuna kadar beraber zaman geçireceğimizin garantisi yok.

İş için uzun süre Ankara’da bir otelde konaklamam gerekmişti. Süre iki ayı geçtiğinde her akşam İskender ve kebap yemekten vücut ölçülerimde gözle fark edilecek denli gelişmeler kaydetmiştim. Böyle olunca o dönem birlikte zaman öldürdüğüm iki arkadaş ile beraber, akşamları kebap yemektense, şöyle güzel bir alışveriş yapıp hem tasarruf edelim hem de zayıflarız düşüncesi ile yola koyulduk. Hepimiz birer iri poşeti önümüze gelen ve “bunu yersek zayıflar mıyız?” sorusuna üçümüzden de evet yanıtı alan yiyecek maddesi ile tıka basa doldurduk. Otele gelince arkadaşlardan M.’nin odasına kapağı attık, elimizdekileri dolaba bir güzel doldurduk. Sonra TV nin karşısına kurulduk. Akşam, karnımızdan gelen gurultular yükselmeye başlayınca yemek yeme saati geldiğine hükmederek soframızı kurduk. Allah ne verdiyse tıka basa yedik.

Hangimizin fikriydi bilmiyorum ama sarma konservesi alışveriş anında zararsız gibi göründüyse de masada hem itici hem de olması gerektiğinden fazla yeşil geldi. Bir ara M. kalkıp meyve salatası yaptı, meyve salatasına atacak sadece küp şekerimiz vardı. Ben küp şekerleri kapıp bir naylon torbaya koydum, torbaya abajurla hücum edince küp şekerlerimiz toz şekere dönüştü. Meyve salatamızı gövdeye indirdik. Yedik, yedik, yedik. Üç gün sonra sıra sarmaya geldi, hepimiz birer tane çatal sapladık, çatalın ucunda sarma, sarmanın ucundan çimen yeşili bir yağ damlası. Bir damlaya, bir birbirimize baktık, rejim olayı o kadar iştahımız açmış ki, birimiz sarmadan bir ısırık alsa diğerlerimiz geri kalmayacak ama, yağın yeşili engel oldu bir kere. Sarmaları çöp kutusuna attık, yağını tuvalete boşalttık. Tuvaletin içi iğrenç bir yeşil oldu. Sifonu çektim gitmiyor. Sanki yeşil her yanı yeşile boyuyor. Defalarca sifonu çektik gitmedi. M. Sızlanmaya başladı. “Üç gecedir benim odada yemek yiyoruz, çöp kovam her gece tıkabasa doluyor, adım temizlik görevlileri arasında obur kadına çıkmıştı artık bu yeşil yağlı tuvaletten sonra bana pis kadın diyecekler. Sizin yüzünüzden.” Arkadaşımızı sakinleştirmeye çalıştıkça, “Sizin yüzünüzden hem obur oldum hem de adım Pis Kadın’a çıktı, zayıflamak ise hayal oldu” diye söyleniyor, şaka mı ediyor gerçekleri mi dile getiriyor anlayamadık. Hakikaten de üç gecede üç poşet dolusu yemeği tüketerk nerdeyse bir haftada yediğimizden fazla yiyeceği tüketmiştik. Rejim böyle olmuyordu anlaşılan.

Obur olduğumuz gerçeği ile yüzleşmekte zorlanan Ş. yemeğin ağır geldiğini uyumak istediğini söyleyerek odasına gitti. Biz M. İle oturup TVdeki bir korku filmini izlemeye başladık. Filmde durduk yere vücudundan alevler çıkan bir adamın hazin olması gereken öyküsü anlatılıyordu. Spontoneus Combustion isimli filmin adı aklımda oyuncuları hafızamdan silmişim, kötü bir filmdi. Adamın alev aldığı sahnelerden birisinde yandaki odadan bir kadın sesi şarkı çığırmaya başladı. “Yanarım yanarım tutuşur yanarım… “ Kadın dönüp dolaşıp “Belalım”ın nakaratını söylüyordu.

M.: Kadın yanıyor Vladimir bir şeyler yapalım.
Vladimir. Yok ya o da aynı filmi seyrediyor bence. Alevleri görünce bu şarkı çağrışmış olmalı.
M. : Çok içten söylüyor kıyamam
Vladimir: Aşık bu belli
M. : Hançereden okuyor.
Vladimir: İster misin elinde saç fırçasıyla ayna karşısında söylüyor olsun?

Biz bu geyiği döndürürken yandaki odada telefon çaldı, şarkı sustu. Bir gürültü koptu kadın kendini yatağın üzerine attı. Aynı anda birbirimize baktık. İkimizde bu konuşmayı dinlemek istiyorduk. Kulaklarımızı duvara dayadık, mırıltılar duyuluyor ama ne konuşulduğu anlaşılmıyordu.

Vladimir: Bir filmde gördüm duvara kadeh kapatıp, kadehin altına kulağını dayayınca duvarın arkasında konuşulanlar daha net duyuluyormuş”
M. : O zaman elbise dolabına girip oradan dinleyelim.
Elimizde kadehlerle beraber dolaba girdik, o oburlukla zor da olsa sığdık. Konuşmaları yaklaşık yirmi dakika dinledik. Sevgilisi ile konuşuyordu. Bizi ilgilendirecek bir konu yoktu. Sıkıldık. Dolaptan çıktık. Derken şarkı sustuğu gibi aniden başladı. Benim uykum geldi kendi odama gittim. On dakika sonra arkadaşıma telefon açtım, cevap yoktu. Meraklanıp oda kapısını çaldım içeride ses yoktu. Diğer arkadaşımız Ş.e gittim, ona durumu anlattım. Yandaki kadın dinlendiğini anlayıp bizimkisine bir kötülük yapmış olmasın diye kuşkulandı. Oteli ayağa kaldırdık, kapıyı açtırıp içeri girdik. Ben ayıp olmasın diye içeri girmedim. M. İçeride mışıl mışıl uyuyordu. Otel görevlilerinden özür dilerken yandaki odanın kapısı açıldı, elinde saç fırçasıyla şarkı söyleyen kadın çıkıp bizi süzdü.
Ertesi sabah seminere gittik, o günkü konuyu aktaran kadın şarkı söyleyen kadındı. Kendimi sudan çıkmış balık gibi mahcub hissettim.


İşte itiraf ediyorum ben elbise dolaplarının içlerine sinsice girip yandaki odaları kadehle dinlemiş casus ruhlu bir adamım.

21 yorum:

  1. Kadeh değil de benim bildiğin bardakları tabana dayayıp alt kat komşuları dinlemişliğim vardır :) Yazılarını okudukça aklımın bir köşesi hep mazide kalıyor nedense :))

    YanıtlaSil
  2. İnsan tabii merak ediyor ne oluyor n ebitiyor diye. Ancak o bardak nasıl netleştiriyor sesleri, keşfedenin ruhu şad olsun :)

    YanıtlaSil
  3. ya benim ne alt kat nede üst komşum hatta yan komşum bilenem olmadı hiç nereye gittiysem müstakil takılıyorum o yüzden bu hususn gerçekliğini teyid edemiyciim :)
    yaramaz Vladimir.

    YanıtlaSil
  4. sürahiyi deneyin.. daa'ii sonuç verio..

    YanıtlaSil
  5. Sananaaki,

    yandaki odaları dinlemeyi dene lütfen..:)

    Abi,

    Sürahi iyi fikir, ama teknolojik şeyler olsa daha iyş değil mi? yerin kulağı var gibi her şeyden haberdar olasım var.

    YanıtlaSil
  6. Ben de sürekli komşularımın konuşmalarını dinliyorum. dinliyorum demeyelim de dinlemek zorunda kalıyorum. Üstelik kadeh gibi bir araca gerek duymadan. Çünkü o evde yaşayan 3 kişi de kısık sesle konuşmaktan bihaberler. Yani ben kulaklarımı tıksam da sesleri zorla kulaklarıma doluyor. Bu nedenle onların bütün hayat hikayelerini biliyorum. Bazen üzüldüklerini duymuşsam eğer, ertesi gün sokakta görünce hafifçe omuzlarını pışpışlayıp "üzülme geçer" diyesim geliyor, o kadar içiçeyiz :D

    YanıtlaSil
  7. biz de bi akşam bi arkadaşla gaza gelip zayıflayalım sağlıklı beslenelim moduna girip alışveriş merkezine gitmiştik,ne kadar musli gevrek varsa toplayıp gelmiştik,eve varınca da kendimizi tutamayıp buyuk bi bölümünü bitirmiştik:)

    YanıtlaSil
  8. Aydan Atlayan Kedi,

    Apartman yaşamında bazen istemeden dinliyoruz birbirimizi. Benim komşular şanslı kedilere bağırdığımı duyarlar sadece, "yapma", "etme", "in ordan aşağı çabuk".

    Gariptir. Bir sony cd-man im var. Yatarken hep müzik dinlerim, cd çaları dinlerken 4. kattakilere telefon geldi mi onların konuşmalarını cd playerda müziğ bastıracak volümde dinliyorum. Artık merak da ediyorum. Adamın sevgilisi ile tüm cilve ve kavgaşarını günü gününe takip ediyorum.

    Delikanlı,

    Rejime girince nasılsa sıkıntıya gireceğim deyip insan kendi kendine ödül veriyor öyle anlarda.. :)

    YanıtlaSil
  9. gece üç civarı birbiriyle konuşan, bazen de sevişen çiftin tüm sesleri de, sohbetleri de bizim evde maaelesef. üstelik aynı binada bile değiliz. tüm mahalle birlikte dinliyoruz muhtemelen. onlar da dinlendiklerini bilmiyor olamazlar herhalde.

    YanıtlaSil
  10. Arzupınar,

    Sizin komşular ses teşhircisi olmasın.. Hayret bir şey ya, hadi ben komiumun aşk hayatına dair telefon görüşmelerini istemesem dinlemem, ama duyulduklarını bilmemeleri çok zor bence :))

    YanıtlaSil
  11. Bizim 4. katta cafe işleten bir adam var, sanki Nuri Alçonun ruhundan fırlayıp çıkmış bir tip, adamın gece boyu sevişme sesi tüm apartmana gidiyordu, haliyle adamın alt katındaki aile apartmandan taşınmak zorunda kaldı, biz artık adamı yanında pavyon kadını tipli biriyle görünce tamam diyoruz akşama olay var :)
    Toplu yaşama olayları hakikaten enteresan :)

    YanıtlaSil
  12. Tuana,

    Sevissin sevismesine de sesinden cumle aleme ne.. acaip adam ya...

    YanıtlaSil
  13. Ah o kadin bilememis size ne yapacagini. Dinlendigini farketmeli ve, agbisine ya da sevdigine (artik hangisi daha cusseli ve ofkeliyse) sizin odanin kapisini kirdimaliydi. Ertesi gunku seminerde de, elinizde bos kadehlerle elbise dolabinda ne yaptiginizi aciklamak uzere ikinizi birden kursuye davet etmeliydi:)

    YanıtlaSil
  14. Çok eğlenceli göründü..Seninle o iş seyahatinde olmak istedim sadece okurken..

    YanıtlaSil
  15. pencereleri ses geçirmez yapıyorlar, duvarlarıda yapsalar ya..
    Hem böylece merak duygusu oluşmaz, yan, üst, alt komşuda naparsa yapar...

    YanıtlaSil
  16. Bu arada fok yavrusu fotoğrafına bayıldım.

    YanıtlaSil
  17. Kremali'nin Annesi,

    Gerçekten anlasaydı rezil olmuştuk. Çünkü bizim dinlediğimiz dolap onun dolapla sırt sırta iki odayı sadece ince tahta parçası ayırıyordu dolaptaki tıkırtıya huylansa rezil rüsva olmuştuk. Yalnız bakar mısın dinlediğimden dolayı değil yakalandığımdan dolayı rezil olacağımı hesaplıyorum. :)) Gerçi o semineri veren kişi ile sonra hepimiz arkadaş olduk. Seminerin 3. saatinde ben "hocam sesiniz çok güzel" diye girdim konuya.. :))


    Brajeshwari,

    Bizim iş seyahatlerimiz çok renkli geçiyordu o dönemler, hepimiz ayrı bir antikaydık. daha ne hikayelere var ben de. bir gece oteli polis basmıştı onu yazayım bir dahaki sefer, iyi aklıma geldi. :)

    Haccecan,

    Hakikaten de ses geçmese, iyi olabilir bazı yaaşı gereği hareketliliği elden bırakmayan testosteronu yüksek komşuları olanlar için bilhassa şart koşulmalı.. (ne saçma cümle kurdum)

    O resme ben de bayıldım. :))

    YanıtlaSil
  18. pihihihih :))) çok ayıp yaaaa....ama ayıp şeyler hep zevklidir...ben de yapıorum :Ppppp

    sonra da utanıyorum :Pppp

    YanıtlaSil
  19. facebook taki blogger türkiye grubuna gelsenize.

    YanıtlaSil
  20. bazen aynı sen gibi yiyorum vladimir..çıkyorrum markete dolduruyorum poşeti alllaaahh ne ararsan :)
    acaba şarkı söyleyen elinde fırçası olan komşunuz ben olabilir miyim :) kendime çok yakın gördüm de :)

    YanıtlaSil
  21. kadıköyde bir süre arkadaşlarımla kaldığım ev cumbalı, ahşap, hani yürürken bile zangır zangır sallanan bir evdi ki adalar depreminde nasıl bir sağa bir sola şeklinde yaylandığımızı telaffuz etmeme gerek yok sanırım. ama ben en çok pencereden kafamı uzattığımda hani eski tipler vardır ya yukarı doğru açılır ve yanlarından iki mandal(ya da adı her neyse işte) tutar işte o mandalların kırılıp camın kafama inmesinden korkardım. neyse bir akşam arkadaşım ziyarete geldi oturuyoruz alt katta oturan komşu hatun hapşurdu ama sanırsın ki yan odada. ben tv den gözlerimi ayırmadan oturduğum yerden "çok yaşa" diye seslendim. aşağıdan da "sende gör" diye cevap geldi. tabi benim arkadaşın yüzü ise gerçekten görülmeye değerdi. tabi iş sadece hapşırmakla yada kısa süreli sohbetlerle bitse iyi kalan seslerden bahsetmek istemiyorum :))

    YanıtlaSil

Yorumlar