7 Eylül 2008 Pazar

Hiçbirini Yansıtmadım

Özel günleri için insanlara hediye almayı oldum olası hiç sevmedim. Ama sevdiklerime nedensiz yere, hoşlanacaklarını düşündüğüm bir şey ile karşılaştığımda satın alıp hediye etmesini hoşuma gidiyor. Sebepsiz yere olursa sorun yok. Ancak sebepli yere özel günler için hediye almak sıkıcı oluyor bir hafta düşün taşın ben ne alayım şuna diye. Sonra son gün son dakika gidip bir yerlerden alelacele, bir kültablası, çerçeve, Orhan Pamuk’un son kitabı, Filancanın son CDsi gibi kısa devre yapmış mantık ürünü hediyeyi al bir yerlerden ve götürüp hedef kimsenin daya burnuna. Sonuç tahmin edilebilir. Yalandan sevinmiş gibi yapacak elbette.


Nazan Öncel’in “Of Of”isimli şarkısının Gülşen’in sesinden patladığı sonbahardı. İlk duyduğum anda kıl kaptım ve ne yazık ki kıl kapılan her şarkı gibi zihnime geldi çöreklendi. Nereye gitsen, radyoda, televizyonda hangi kanala çevirsen bu şarkıdan nağmeler dökülüyordu. Şarkının özellikle “içlendiğim günler oldu, hiç birini yansıtmadım” benzeri laf arabasından oluşan bölümünü mütemadiyen her yerde mırıldanıyorum. Arkadaşlarım sevmediğim halde takıldığımı bildikleri için ilişmiyorlar. Geçeceğini biliyorlar. Ben birkaç hafta şarkının geyiğini her yerde yapıyorum. “Yok efendim şarkı Nazan Öncel tarafından kendisine özel olarak bestelendiği için ilk önce İbrahim Tatlıses’e gitmiş ama imparatorların imparatoru beğenmeyip geri çevirmiş ama sonradan şarkı dillere dolanınca pişmanlıklara gark olmuş” gibi magazin geyiklerini gittiğim yerlerde döndürüyordum. O dönem tanıştığım birisi, benim şarkıyı sevdiğimi zannetmiş, şarkıya gıcığımın bir nebze olsun geçmeye yüz tuttuğu günlerde bana şarkının içinde yer aldığı CD’yi hediye etti. Arkadaşlarım kıl olduğumu biliyor, bu zat bilmeden almış bana CD getirmiş, teşekkür ettim aldım. Bizimkilerin gözlerinin için gülüyor. Hoşlanmadığım bir şarkıcı ve şarkılarının CDsi elime düştü ya bir kez müstehzi bakışlara süzüyorlar beni. Asla dinlemeyeceğimi biliyorum. Arabesk versiyonunu yapiyorum sarkini ki kendisi aslinda arabesk ben hayli yaydirip hep su bolumunu soyluyorum “...hiç birini yansıtmadım”. Eve gelince atıyorum CD yi bir kenara. İşte insanları tanımak, huylarını çözmek lazım. Gereksiz hediyelerin adı üstünde gereksiz hediyeler bunlar.

İnsan tanımak zahmetli işlerden.

İzleri ve işaretleri takip edip okumak lazım insanları da.

İnsanları anlamaya çalışarak, bunu yaparken işitilen cümleler, seçilen kelimeler, mimik, ses tonu, bir başkasına yolladığı salisenin ufacık bir bölümündeki kısacık bir bakış, kişiye önem verdiğini hissettirmek gibi minik detayları yakalayıp bir bütünü oluşturarak nihai tabloya erişmek mümkün. Aynı resim yapmak gibi, resim gerçeğin içindeki görüntülerin ufacık parçalarından oluşmuş bir yorum. İnsanlar da başka insanlarda kendi yorumlarını bırakabiliyorlar sadece. Görebildiklerinden değerlendirebildikleri kadarı ile karşısındakileri tanıyorlar.

Geçtiğimiz yıllarda bir bankada beklerken bir çığlıkla irkildim. Bağıran yetmiş yaşlarında tiz sesli tombul bir hanımefendi idi. Şöyle feveran ediyordu “Ben fincan istemem”. Benimle birlikte bankanın tüm bekleyenleri kadını ilgi ile süzdü. Bu üç kelimeyi bağıran kadının yüzü gümüş istavroz ya da hac iste her neyse, görmüş bir vampir gibi korku ile doluydu, dişleri uzamıştı. Hayatımda fincandan korkan ve bunu sakınmadan söyleyen bir insanı daha önce görmemiştim. Gördüm iyi oldu diyemiyorum, o ses, o görüntü aklımdan uzun müddet çıkmayacak. Bankalar yilbasinda bazen hediye verir ya boyle, eminim o banka calisanlari bir daha asla, hic kimseye... Ne olur ne olmaz diye.

Yani efendim uzun lafın kısası insanları tanıyalım, tanıtalım, hediye bahane.

9 yorum:

  1. Artık hiçkimsenin yok vakti birbirini anlamaya, tanımaya ve birbirine emek vermeye... Böyle artık... Yazık...

    YanıtlaSil
  2. ben burada aydan atlayan kedi'ye şöyle katılmıyorum..

    hayatında en azından bir kaç kişi için, onları anlamaya, tanımaya, onlar için emek verip zaman harcamaya çalışmamış bir varlık zaten insan değildir.
    Robot diyebiliriz belki.

    Çaba harcadığımız bu insanlarada dost diyoruz.
    Zaten "dost" dediğimiz de bi kaç tane..

    Doğrudur; her tanıdığımız insan için çaba harcamaya vakit yok. Ama herhangi bir şey için ilişki kurulanlar ile oluşan olayları çözebilmek için de en azından empati yapmak gerekiyor.

    Sonuç; ya yalnız yaşayacağız, ya anlamak için çaba sarfedeceğiz.
    En azından, bizi anlamayanların neden anlamadıklarını çözmeye çalışarak çabalayacağız.
    Hayat = Çaba.. (Bence.)

    YanıtlaSil
  3. Doğru, böyle bir varlık insan değildir. Ve hepimiz dostlarımız için elbette emek veriyoruz. Ben şundan söz ediyordum aslında Abi: İnsanlar çok basit çokça göz önünde olan durumlara bile dikkat etmiyorlar. Hep yüzeyden yaşanıyor hayat çünkü bu çağ hız çağı deniyor. Karşındakinin sözlerine çok değil azıcık konsantre olsan bile empati yapmak kolay. Onu anlamak için yüzüne azıcık dikkatli bakmak ve o ifadeyi sözlerle birleştirmek yeter de artar bile. Mesela Vladimir'in örneği: biri bir şarkıyı söylerken alaylı mı söylüyor yoksa gerçekten seviyor mu belli olmaz mı?
    Bu çağ insanı yalnızlaştırıyor diyorlar. Hayır çağ yalnızlaştırmıyor insanı, insanı kendisi yalnızlaştırıyor. Çünkü, hıza ve yüzeysel yaşamaya karşı koymuyor insan. O nedenle dediğin gibi; ya yalnız yaşayacağız ya da anlamak için çaba sarfedeceğiz.

    YanıtlaSil
  4. Buyuk konusmayayim, ama muhatabimin gonlunu hos etmek icin bile olsa o sarkicinin o CD'sini hediye etmezdim. Ha ne yapardim, hiiic muhatap olmaz, icimden acil sifalar dilerdim;)

    Saka bir yana, insanlarin birbirlerini taniyip anlamalari cidden zor bir is. Ama agbinin de dedigi gibi, insansak mecburuz bu isi yapmaya. Hakiki birkac dost kazandirirsa bu caba bize, ne ala. Ama boylesine pragmatik kaygilardan azade, sirf empati icin bile deger...

    YanıtlaSil
  5. Mecburi yani işte doğumgünü yıl dönümü v.b mecburi hediye alınması gereken günleri sevmiyorum bende. Kaç gün öncden düşünmeye başlarsın. Bİrde benim gibi kararsınsan..uhh..Hele şu sevgililer günü dedikleri saçmalik ticari bir tuzaktan başka bişey değil..
    Aydan atlayan kedi ye katılıyorum bu arada.Kendim bile açık söyleyim internet yüzünden ailemden uzaklaştığımı hissediyorum..Kaldı ki başkalarına zaman ayırıp emek harcamak kimsenin işine gelmez oldu artık.Herkes kendi kafasına göre ve kendi kendine yaşamaya başladı.

    YanıtlaSil
  6. gereksiz hediyeler konusuna katılıyorum. ama dostlarin için ozel gunler bile olsa alacagin hediye onceden bellidir. son dakika golu olmaz. belki butun sene aklindadir cunku ne alacagin. karsindakini cok iyi tanidigin icin neye ihtiyaci oldugunu ya da neyi sevecegini icten ice biliyorsundur cunku. tabi hediyesi de bahanesi aslinda bu günün. onemli olan hatirlamak ve sevgini, verdigin degeri hissettirebilmektir.

    İnsana deger ve emek vermek lazim. bu lafin uzerine ne soyleyebilirim ki daha.

    YanıtlaSil
  7. ben arkadaşlarıma da dostlarıma da sevdiklerime de mutlu etmek istediklerime de itinayla armağanlar hazırlarım.. en sevdiğim şeylerden biridir hatta.. özel günlerinde de .. normal günlerinde de..
    hazırlarken kişiye özel olur işte armağanlar..

    bence her ne kadar hız çağında olsak da.. bu tip şeyler için BOLCA zamanımız var..
    yeterince istiyor muyuz asıl soru bu belki de..

    YanıtlaSil
  8. Bir kere kendinden büyük bir hanıma aşık olan arkadaşıma Bülent Ersoy'un "Kurban Olsun Ablan Sana" CD sini almıştım! :) Hiç uğramadığım bir dükkandan, güneş gözlüklerimi çıkartmadan. Sanki tanınırsam aleyhime delil olarak kullanılacak...
    Onun dışında, zoraki hediye almak çok sıkıcı. Gittiğim yerlerden arkadaşlarıma ufak tefek şeyler almaya bayılırım, ama genelde yiyecek tercih ederim. Yemese de birine ikram eder.
    Bunu bildiğim için de, kimseyi bana hediye al diye zorlamam. O tür hediyelerden hayır gelmez çünkü. Değil mi.

    YanıtlaSil
  9. Şule;

    Benim olayımda karşımdaknin alay ettiğim şarkıyı gerçekten sevdiğimi düşünmesiydi. Çok sama gelmişti bana.:))
    Ablan Kurban olsun san ha? Hiyy bana ne alırsın düşünmek istemiyorum bu ara çok saçma cd ler var ... etme eyleme sakın :)

    YanıtlaSil

Yorumlar