13 Eylül 2008 Cumartesi

Apartman Boşlugu

Bir elin beş parmağı birbirine benzemezken bir çatının altında toplanmış onlarca hane ve bu hanelerde yaşayan insanların birbirine benzemesi düşünülemez bile. Ama benzemeyişleri ortak alanları kullanmada birbirlerine saygısız yaklaşmalarını gerektirmemeli elbette. Birbirini seven, sevmeyen, kıskanan, gıcık veren, hayran olan, konuşan, küsen, konuşmayan çok sayıda insan bir arada yaşamaya başladımı apartman boşluğunda da farklı farklı sesler yankılanır.


Şu anda yaşadığım evi altı ay aradıktan sonra buluştum. Tam benim aradığım gibi bir yerdi. Önünde parkı olan, her odası aydınlık, bütün evi çevreleyen geniş balkonu, deniz manzarası olan ev. Yani hem güzel, hem kullanışlı, hem ulaşımı kolay, hem her yere yakın, hem sakin, hem de çok ucuz yer bulabilmek için altı ay denemeye değerdi elbette.

Parayı bayılınca eve geri dönüp boş odalara ve neler yapılması gerektiğine baktım. İçimden bir ses “bu evi sigorta ettirt” diyordu, ertesi gün tatile çıkacaktım, “dönüşte sigrtaysa sigorta hepsini yaptırtırım” dedim. Tatile çıktım, havaalanında bir telefon, iş yerinden arıyorlar,
- Vladimir Bey evinizde yangın çıktı
- (Ağzınızdan bal damlıyor) Yaaaaaa…

Yöneticinin telefonunu iyi ki almışım hemen arayıp çatıda yangın çıktığını, kısa sürede söndüğünü ama salon camı açık olduğu için salonumunn, salomanjeye dönme ihtimali olduğunu öğrendim. Yapabileceğim bir şey yoktu. Tatile devam ettim. On beş gün sonra döndüğümde salondaki parkelerin “kalk gidelim” diyerek birbirlerini motive ettiklerini gördüm. Kabarık bir salon düşünün, ortasında iri bir bombe var, “sehpa ya da masa kullanımına gerek kalmamış ne güzel” desem Pollyanna bile yanımda halt eder. Kapıyı kapayıp çıktım dışarı. Gidip evi sigorta ettirdim.

Eve karşı sıktım sıyrıldı, bir isteksizlik, salonu, her bir yanı adam ettirdik. Canım taşınmak istemiyor. Neyse sonunda bir gün taşındım. İlk gün akşama doğru her şey yerli yerinde, düzenli adam olduğumdan değil pek eşyam olmadığı için öyle oldu. Her şey yerine yerleşti, salon da eşya olarak perde, müzik seti, TV ve halılar var. O haliyle salon çok hoşuma gitti, bir minder bulup üzerine çöreklendim (Yılan Vladimir modunda). Allahım ne huzur ne mutluluk. Gözlerimi kapadım. Alt kattakiler başladı fasıla. Düşünün bir kadın, bir adam, iki de çocuk el çırpışarak İbrahim Tatlıses eserleri seslendiriyorlar. Huzurum kaçtı. Belki susarlar diye bekledim. İlk şarkı bitince ikinciye başladılar. Hemen üstümü başımı toparlayıp alt kata indim. Kapıyı 50 yaşlarında bir kadın açtı;

- İyi akşamlar ben üst kattaki yeni komşunuz Vladimir.
- İyi Akşamlar,
- Müzik sevdiğiniz duyarak çok sevindim.
- Akşamları severiz
- Ben hep severim, sizinle iyi anlaşacağız. İyi akşamlar.
Hemen yukarı çıkıp müzik setine Madonna’nın o dönem yeni çıkmış Music albümünü alıp yerleştirir, volume düğmesini daha önce kıvrılmadığı sayılara çevirirsin. Güzel albümmüş, yüksek sesle de pek bir enerji verici. Üçüncü şarkı başlarken bir kısiym dedim mesajım alınmış mı. Ah alınmış, komşuların algısı seçici, ne güzel. İyi anlaşıcaz. O gün bugündür fasıl yapmazlar, arada niyetlendiler mi ben yeni müzik setimi volümünü köklüyorum. Müziği seviyorum ben ne yapayım?



Bu ilk arızadan sonra arızamız çıkmıyor, çok uyumlu bir apartmanız. Birkaç sene önce bir gece bir hırsız çatıdan zemine hepimizi ziyaret ediyor ve hepimizden cep telefonu cüzdan ne varsa alıp götürüyor. Tabi geri gelmiyor, istem dışı ehliyet ve nüfus cüzdanı tamamlama seromonisi ile şenleniyor hayatlarımız.

Dördüncü katta çok sevimli bir köpeği olan yaşlı bir aile var. Köpeklerini çok seviyorlar, hayvanceğiz öksürecek olsa – afedersiniz - çişi geldi sanıp zamanı önemsemeden kendisini tüm asaleti ile parka bakan cümle kapısından dışarıya pışpışlıyorlar. Ümitler boşa çıktıysa ve iş dönüşünde ya da başka vesile ile asansörde karşılaştıysanız sevimli bir amca ya da teyze kucağında beyaz minik köpek ile size bakıp “yanlış alarmmış diyorlar”. Gözlerimizi kısıp karşılıklı gülümsüyoruz. Köpek sevildiğini anlayıp havlıyor.

Bahçede bir sokak kedimiz var, apartmanca seviyoruz. 2006 yılı yazında bahçemize geldi hala orada. Dört kez yavruladı. Bu seneye kadar hiç biri yaşamadı. Bu sene sekiz yavrusu oldu. Birinci kattaki emeklimiz hayvanlara kalorifer dairesinde bir yer ayarlamış, her gün besledi, aşılarını yaptırdı, gözlerindeki iltihaplanmaları kendi eliyle antibiyotikler sürerek tedavi etti. Sokaktaki bu sevimli siyah beyaz kediyi İstanbul’dan geldiğinde ilk kez gören annem “aaa Prenses” dedi. 2005 yılında ölen kedimizin aynısı. Bildiğiniz siyah beyaz kedi işte. Onu bir tek ben besliyorum sanıyordum, sekiz yavru vakasından sonra anladım ki tüm apartman gizli gizli semirtmişiz bu şımarığı.

12 yorum:

  1. :D :D :D daha evde oturmadan yangın bir yalazlayıp geçti he yeni komşu amma da uğuruyla geldi demiştir apartman sakinleri :P aman boşver iyiki tatildeymişsin bide bu günün işini yarına bırakma atasözü hayat felsefen olmaya oldukça yaklaşmıştır zannediyorum şu sigorta konusunda :P
    sabah sabah bu gergin halimle baya güldürdün beni :)))

    YanıtlaSil
  2. Aparatman hayatı, hepimzin sıkışıp kaldığı yerler.
    müstakil, bahçesine ağaçları olan evler hayallerimiz süslüyor ancak:))

    bizim de sokak kedi dolu,bu yaz aşağıda su kapları vardı, birisi koymuş bende boşaltıkça dolduran:)kedilere artanları indiren:)
    yalnız, kediler acayip arsız olmuşlar. pencerden pisi pis diyorsun yukarı bakıp hepsi nerden çıkıyor anlamıyorsunuz cama bakıyorlar.sokak kediden geçilmiyor:)))

    YanıtlaSil
  3. Kedi yavruları doğduğunda onlara dokunursanız anneleri onları terkedermiş onların üzerinde kalan insan eli kokusundan. Bundan emin değilim bunu bana anneannem söyledi. Prensesin yavruları bu yüzden mi yaşamadılar diye düşündüm. Anneleri onları terkedip beslemediği için mi yani? Hepsinin yaşamaması çok tuhaf, değil mi?

    YanıtlaSil
  4. hocam ben kararımı verdim fırsatım ve naktim olduğu ilk vakit ya müstakil bir çiftlik alacağım:) ya da karavana yerleşeceğim. benim apartman anılarımı anlatmakla bitmez. ve evet bu böyle gitmez.

    YanıtlaSil
  5. beyaz erkek kedi bulursanız, bana haber verin olur mu?

    YanıtlaSil
  6. Yazdiklarinizi okurken bazen gercekmis gibi gelmiyor nedense...Bu samimiyetsizlikten veya inanmadigimdan dolayi degil daha cok "yok canim, bu kadar da olamaz" dedigimden, mesela su yangin olayi...Buyuk gecmis olsun diyelim.
    Hatirliyorum da eski apartmanimizda hamile bir kediyi karda disarda dogurmasin diye kaloriferlerin oldugu yere, iceriye almis ve apartman gorevlimizden bir ton azar isitmistim...Kaldigim apartman hafif "sosyetik" oldugundan pek bir sevecenlik gosteren olmamisti benden baska...
    Bu arada bir sorum olacak: Ahsap yuzeyde topuklu ayakkabilarla gun hatta gece boyunca bir oraya bir buraya yuruyen ve arada kosan ust kat komsularimiza karsi sizce nasil bir taktik izlemeliyim? Konusturun bakalim tecrubelerinizi :)Unutmadan, kendileri ingiliz, ben apartmandaki tek yabanciyim...

    YanıtlaSil
  7. Hergün takip ediyorum ve yeni yazılar görünce mutlu oluyorum... Çok beğeniyorum bütün yazılarını...

    Kötü, sinir bozucu başlangıçtan sonra gelen huzurlu bir yaşam...

    YanıtlaSil
  8. Pes valla.Sigorta yaptırmadan yangın çıkmış.Geçmiş olsun.
    Alt kattaki komşularla anlaşma tekniğinize bayıldım, bende aynısın yapıyorum karşı komşuya baya etkili oluyor.
    O açıyor son ses mevsimlerden sonbaharı bende ona inat müzeyyen senar derken ses kesiliyor:)
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  9. Ama siz yine de şükredin halinize, ya bizim apartmanda olsaydınız, kendini doğrayıp her yanı kana bulayan bir kapıcınız yok en azından:)
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  10. Ya önce heveslendim ilk evin için, hatta adres soracaktım :) sonra vazgeçtim. Şimdiki evin de fena değil gibi. Komşuların algıda seçicilik durumunu yaşamaları pek hoşuma gitti :)) İzmir'deydin sen değil mi? İzmir'de yaşamak nasıl bir şey?

    Fotoğrafı çok beğendim bu arada ama maalesef kedileri sevmiyorum. Küçükken sevimliler falan ama büyüdüklerinde çok çirkin oluyorlar civciv-tavuk ilişkisindeki gibi :(

    YanıtlaSil
  11. kedi fotoğrafına bayıldım çok hoştu :))
    Yazılarınızı sonuna kadar okuduğuma göre onlarda hoş, ayrı yoruma gerek yok

    YanıtlaSil
  12. ben sadece izmirdeki öğrencilik hayatım süresince apartmanda yaşamıştım.. o da 4 katlı binalardandı bornovada.. üst katımız öğrenciydi bizim gibi.. alt iki kat da boştu sahipleri almanyadaydı. dolayısıyla hiç apartman komşulukları maceralarım yok benim yaf :)

    YanıtlaSil

Yorumlar