17 Temmuz 2008 Perşembe

O Kadın, Bu Adam, Şu Kadın

Memleketimizdeki erkeklerin hayatın yüklediği sorumlulukların yüklenilmesi açısından bakıldığında, kadınlara göre daha avantaj sahibi olduklarını biliyoruz. Kız belli bir yaşa gelince ister istemez kendini bir takım ev işlerine el atmış, hatta farkına varmadan kendisini toz alır, çamaşır yıkar, yemek yapar, kardeşine bakar, yerleri siler, sobayı yakarken bulabilirken erkek çocuğu 30 küsur yaşına kadar yaşına kadar yatağını yapamaz, kirli çamaşırlarını çamaşır makinesine atamaz, yumurta kıramaz, dolaptaki yemeği mutfakta yangın çıkartmadan ısıtamaz denli kendi kendisine yetmekten acizdir. Ta ki bir sebeple o evden ayrılıncaya kadar aslında yaşamını kendi kendine sürdüremediği için acınacak haldedir. Onun için bu işleri yapacak bir annesinin olması son derce doğaldır. Anne kendisini paralar; kazık kadar adamın yatağını yapmak, yemeğini önüne koymak, elbiselerini tertemiz önüne koymak, çoraplarını peşinden toplamak, halı saha maç yapmaktan döndüğünde terden ıslanmış eşofmanlarını çamaşır makinesine koyabilmek için yorar kendini.




Reşit olalı yıllar geçmesine rağmen çocuk gibi kendi kendine yetmekten aciz kalmış kazık kadar adam hayatının en temel ihtiyaçlarını karşılaması için hala annesinin eline bakmaya muhtaçtır. Oh ne ala hayat değil mi?

Bu kazık kadar adam bir sebeple evden ayrılır, bu genellikle ilk önce öğrencilik döneminde arkadaşları ile bilmediği bir şehirde ev tutması ile olur ve en genellikle ve de özellikle de evlenmesi ile olur. Bekar evi kabus gibidir o güne kadar arkasını toplayan bir gizli ele alışkın “çocuk” darmadağınık evde yaşamaya alışamaz, gırgır şamata güzeldir de o koku çekilir mi yani? Kabusu kenara bırakalım o çocuğu daha fazla üzmeden dünya evine sokalım. Çocuğumuza bir kadın yemek yapsın, evini temizlesin, çamaşırlarını yıkasın, canı sevişmek istediğinde ona baş ağrısı taklidi yapmadan kendisini onun kollarına bıraksın.

Evlilik müessesine adım atmış erkek çocuklarımız bir kadının kendisi için saçını süpürge etmesine alışkındır. Teslim olmuş bir kadının kendisi için yaptığı işleri son derece doğal kabul etmektedir. Bu işler sıradan işlerdir gerekirse kendisi de yapar zaten. (N.A.H…!! yapar)

Böyle evden işe işten eve giderken ve de evdeki kadın hayatını en lüzumsuzundan işlerle çocuk-erkeğinin arkasını toparlamaya adamışken erkeği alır bir sıkıntı, alır bir monotonluk baskısı endişesi, alır bir “otuzbeşime girdim hayatımı yaşayamazsam böyle ölür giderim” endişesi. Hele bir kadın çoluk çocuğa karışıldı ise adamcağız hiç çekemez o çocukların yetişirken çıkardığı gürültüyü. Çocukların çıkardığı sesin kulak zarlarını hırpalamakta olduğunu fark eden adam hayatını yaşama yönünde gizli bir karar alır. Etrafına bakınır kandıracağı, geleceğini karartabileceği, kendisine kul köle edebileceği, bir başka cinsi latif aranmaya başlar. Arayan bulurmuş beyimiz bulur evden sıkıldığında kapağı atabileceği yedek evin sahibesini. Evli adamın uzun vadeli gönül ilişkisi objesine “o kadın” ismini veriyoruz.

Evli erkeğin çekimine kapılan çok insan olur ama garantici evli erkeğimiz hazır arkasını toplayan ve bunu en iyi şekilde yapan çocuklarının annesinde bir değişiklik yapmayı pek düşünmez, mağduru oynar ama önemli bir karar alıp da tutup karısını boşayacak denli salak değildir. Yedekte tutar karısını, günü gelip geri döneceği yuvasını. Olan evli erkeğin gönül işleri objesi olup hiçbir geleceği olmayan ilişkinin kadın kahramanına olur eğer bu kadın kafa kopartangillerden değilse öyle olmaya hüküm giymiştir. Eliyle sımsıkı tutup kendine katabileceği bir şey yoktur, adamın nikahlı karısının garantilediklerini ona asla sunamaz. Sadece, sürekli kendi hayatından verir. Adamın belirlediği ama kendisinin bilmediği planın parçasıdır sürekli. Adam ona ne zaman vakit ayırmayı uygun gördüyse o zamanı beklemeye hadi denildiğinde bir ıslıkla ona koşmaya mahkum eder kendini. O darılmasın, o kızmasın, o alınmasın, o gücenmesin diye kendinden verdiği tavizlerin arkası gelmez. Sürekli kendini hiçe sayar kadın. Belki gözlerini kör eden bir yalanın ışığına kapılmıştır pervane gibi, “çocuklar büyüsün seninle evleneceğim” yalanının içinde mantık ararken adamın karısının hamile olduğu haberini alır, inanması gereken yalanlar her gün artar. Adam rahattır evde karısı çocukları onu beklemekte, diğer evinde ise canı sıkıldıkça kaçamak yapacağı kadın onun ile ilgili gelecek hayalleri kurmaktadır. Adam ne yardan geçer ne serden. İkisini idare eder.

Sona erdiremediği evlilikle ilgili sonsuz sayıda mazereti bir çırpıda serebilir o kadıncağızın önüne. Say say bitmez. Yeni çocuğumuz oldu şimdi ayrılamam, kırkı çıkmadan olmaz, annem babam kızıyor, işlerim kötü ayrılırsam nafaka veririm iki misli yük altına girerim, kayınvalidem hasta boşanırsak ölür yazık değil mi ona. Örnekler çoğaltılabilir.

Benim anlayamadığım “o kadın” denen, yedekte tutulan kadının hali. Bir insan bir diğer insan ile ilgili geleceği bu denli imkansız iken nasıl olur da güvenilecek en son insana güvenip kendi geleceğini ona bağlar, onun uğruna yoluna çıkan bütün fırsatları geri teper, hayatına bir yol veremez, kendi geleceğinden çalar, yedekteki kadın rolünü giyinir. Üstelik evli kadın bu ilişkiyi biliyorsa işi daha zordur, ondan nefret eden anne kadın çocuklarını ile beraber kendi kinini kardeş ederek büyütür.

Kafa kopartanlar ayır bir konu, daha eğlenceli öyküler çıkabiliyor buradan, adil bir alışveriş. En azından alan razı, veren memnun.

Bu durumda olan bir arkadaşım var, üstelik eşi de arkadaşım. Adam sevgilisini de arkadaş grubumuz ile tanıştırdı. Bizlerle buluşurken bazen karısı, bazen de sevgilisi ile geliyor. Sevgilisi adamın evli olduğunu biliyor, karısının bir şeyden haberi yok. Eşinin sık sık iş seyahatlerine çıkmasına bozuluyor biraz, bilmiyor ki adam şehir dışında, iş seyahatinde değil. Bu ikiyüzlülüğe bizi ortak ettiği için kimimiz kızıyoruz arkadaşımıza. Taraf olmamamız gereken bir ilişkiler yumağına taraf olmak istemediğim için bu bir alay laf salatası, yoksa bana ne isteyen istediğini yapsın, ne yaparsa yapsın, el ne karışır.

8 yorum:

  1. aptalca bir aşk belki o anlamadığın kadının ki..
    ya da delice bir tutku..
    ya da aslında ne dersen de..
    duygunun adını biz koyamayız ki vladimir malesef.. ancak o kadın koyar kendi duygusunun adını..
    ve bu her kadında farklıdır..

    ve bu arada yazdığın her kelimeye nasıl içten katılıyorum anlatamam.. kadınlara .. erkeklere.. evliliklere ve rollere.. ve sorunlara.. ve herşeye dair.. söylemek istediğim ne çok şey belirdi birden.. ama susmayı tercih ediyorum yine:)

    evlilik kadar saçma bir kurum yok diyeceğim de.. okuyan mutlu evlilier topa tutacak beni yoksa :)

    YanıtlaSil
  2. Evet, o duygunun adini ancak o kadinin kendisi, varsa da psikoterapisti koyabilir. Ama hayir, bir insanin, son cumlenize katilmamasi icin, illa ki mutlu bir evlilik surduruyor olmasi gerekmez. Ben sahsen, safsata dedektorume yakalandigi icin katilmiyorum o cumleye. Evlilik sacma bir kurumdur on kabulunden gectim, ondan daha sacma kurum olmaz tezine takildim cunku.

    Bu yaziyla, o ikiyuzlu arkadasiniza verilebilecek en guzel tepkiyi vermissiniz bu arada Vladimir. Ama yazinizi okumaya vakti olmamasindan korkarim. Belki de zarifce uzaklasmak o kisiden, daha emin bir yol olabilir meraminizi anlatmak icin.

    YanıtlaSil
  3. heeeehh bütün feminist damarlarım kabarım kabarım kabardı şimdi öyle bi halt yiyen adamın biri karşıma çıksın hiç tanımasam bile tırnaklarımı çıkarır kedi gibi dalarım Allama :/ nedir bu kadınceğizlerin erkeklerden çektiği

    YanıtlaSil
  4. 7. Oda,

    Susmak sana yakışmıyor onu söylemeliyim. O yüzdn tercihini gözden geçirip yazarsan bizler kazançlı çıkacağız buna adım gibi eminim.

    Kremali'nin annesi,
    Arkadaşım sanırım bu yazıyı okumayacak. Hayatından en memnun olan o zaten bu adaletsiz denklemde, hiç birşeyden vazgeçmiyor, herkesi işine geldiği kadar kullanıyor, bir konuda da bir tane taviz vermesine gerek yok.

    ¨˜SananaAkİ BaNAneSaN(•̪●) ¨˜®,
    Gerçekten bu tepkileri hakeden bir insan. Karısı da arkadaşımız olduğu için etraflarındaki insan halkasının garip bir şekilde ufaldığını farkettiğinde sanırım daha büyük bir ceza almış olacak diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  5. Ben yazdıklarıma katılmakla birlikte bu insanları anlayamıyorum ya. Her evlilik mükemmel olacak dahası sonsuza kadar sürecek diye bir şey yok ki. Adamların boşanmamakta ısrar etmesine anlam vermek kolay, her şey elinin altında hazır da, bunu bilip de evliliğe devam eden kadın ya da diğer kadın olmayı aklım almıyor. Onların bildiklerini ben bilemiyorum ya da.

    YanıtlaSil
  6. Evli kadını da bir yere kadar anlayabiliyorum aslında, kafasında genelde boşanırsam çocuk etkilenir düşüncesine kapılıyor, bunda çevresindekiler de etkili olabiliyor. Ya da kolayca aradan çıkıp da o kadına yar etmem kimseyi gibi aleniyete dökülmemiş bir rekabet var. Adamı kaybeden kadın olmak istemiyorlar sanırım. Ancak "o kadın" rolünü üstleneni kesinlikle anlamıyorum, bitmeyeceği kesin bir evlilik ilişkisini yürüten adamın yanında silik/sığıntı bir rolü kendi rızası ike kabullenmiş olmak benim mantığıma sığmıyor.

    YanıtlaSil
  7. "O kadın" bir süre hayal içinde yaşar. Zanneder ki adam ona aşık. Hanyayı Konyayı anladığında da iş işten geçmiştir; ya ayrılacak, ya kabullenecek.
    Arkadaşının size yaptığı inanılır gibi değil. Bu gibi durumlarda içim içimi yer benim. Söylesen bir türlü, söylemesen başka türlü. Hayır, madem bir halt yiyorsun, başkalarını suçuna ortak etme, değil mi.
    Çok sıkılıyorum bu işten, çook...

    YanıtlaSil
  8. Şule;

    Oldu olacak tamamımını anlatayım :)

    Arkadaşız güya kimse kadına söylemedi. Kadın işyerinde, yanında çalışan bir kadından öğrendi gittigarsoniyeri bastı, adamı aradı "bak yanımda kim var" dedi. Saçsaça başbala dalaşmalarını adama dinletti. Çok rezil bir durum :(

    YanıtlaSil

Yorumlar