7 Temmuz 2008 Pazartesi

Size Kırküç, Peki Ya Bize Kaça Olur?

Orta okul ve liseyi ingilizce öğretim yapan bir okulda yatılı olarak okudum. Bu okulda hiç bir şeyi öğrenemediysem bile ingilizce ve almancayı çok iyi öğrendim. Bu konuda kendimi şanslı görmüyorum. Çünkü orayı kazanmak için ilkokulun son sınıfının her bir günü ayrı ayrı burnumdan geldi. Şanslıyım tabi ama şansımı biraz da kendim yarattım. Yok yok olmadı bu şansı elde edebilmem için feci gaza geldim, sülalecek “haydi vladimir” diye iteklediler ardımdan. Bak hatırladık sıra fenalaşıyorum. Hatırlamayayım daha iyi, belki bir gün hatırlarım. Zaten anlatmak istediğim de bu değildi.

İlk girdiğim iş yerinde maaş şu kadarcık, göstermek gibi olmasın mikroskobik ebatlarda. Tabii ki de biliyorum, fazlası ile klasik ve baydıran bir laftır; “Size doesn’t matter” demiş elin anglosaksonu, cesametin ehemmiyetsizliğinden dem vurup asıl önemli olanın nasıl kullanıldığı olduğu hususuna parmak basmaya çalışıyor, cesametsiz erkeği gaza getirmeyi hedefliyor. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anlanın bir türlüsü. İlk söyleyen kadın mıdır yoksa erkek mi hatta kim söylemiş onu bile bilmiyorum. Bu lafı eden erkekse ayrı kadınsa ayrı biçimde hayra yorabilirim. “Züğürt tesellisi” ya da “Gizli anaç feministin erkeğini artısı eksisiyle şefkatle bağrına basışı” ya da “büyüklüğe takmış erkeği biraz daha uğraşma yönünde teşvik etmeye odaklı bir kadının sözü“ der çıkarım işin içinden. Neyse efendim, maaş hakikaten küçük ama büyültebilmek için önümüze sunulmuş farklı enstrümanlar mevcut. Mesela yabancı dil sınavına girip, başarılı olduğun takdirde maaşını ikiye katlamak mümkün. Giriyorum başaramıyorum, ertesi ay bir daha giriyorum sonuç değişmiyor. Kızıyorum kendime “ulan eşek herif çatır çatır konuşuyorsun ingilizceyi bir şu sınavı geçemedin” diye azarlıyorum içimden, gizlice. Depresyona girdim gireceğim. Eli kulağında. Tam o sırada askerlik kıvamıma gelmişim. Büyük abi “gel oğlum Vladimir” diyerek çağırdı beni. Gittik, saçları sıfıra yakın numara ile kelaj kıvamına aldık. Askerlik anısı anlatacak değilim, anlatamam zaten anım da olmadı. Benimkisi bir tuhaf askerlik eminim herkesin askerliği kendisi için bir tuhaftır. Hiç alışık olmadığın bir hayatın içine giriyor ve burayı benimsemeyeceğin için de hayatı bir buçuk yıl kadar rölantiye alıyorsun. İlk günü kocaman bir tokat yiyorsun ve geri kalan aylarda kendine dönmek için gün sayıyorsun.


Günün birinde 25 yaşın üstünde bir alay adam, kışla kapısı denen bir yerden içeriye girer. Böylelikle normal hayatın dışına çıkarlar. Hepsinin üzerinde bir çekingenlik vardır, zihinlerinde büyüklerinden ya da arkadaşlarından duydukları sayısız askerlik anısı yankılanmaktadır. Sıraya girerler. Ellerine, giysiler, iç çamaşırları ve teçhizat, matara, postal falan tutuşturulur. Şanslı olanın postalı, çamaşırı, üniforması kendi benden ölçüsüne yakın ebatlarda çıkar. Size doesn’t matter üzülmeyiniz. Birbirinden farklı bir sürü genç adam, ellerindekileri giydikçe birbirine benzemeye başlar. Giyinme faslı bitince, sıra saçlara gelir, iyi çalışmayan bir traş makinesi o gün çok çalışır, yerdeki saç kesikleri yükseldikçe, etrafta bekleşen morali sıfırın altındaki gençler bir tornadan çıkmış gibi birbirinin tıpkısı olurlar. Saç kesimi de bitince, genç adamlar dışarıya çıkartılır. Yürüyüşü korku veren bir adam yaklaşır bekleşen gençlere. Üst rütbeden insanlara "komutanım" denmesi gerektiği kısa sürede öğrenilir. Bu komutan, nezle görmemiş sesi ile bağırır;
"Şu tepeyi görüyor musunuz".diye sorar gençlere.
Gençler "evet" der.
Komutan “duymadım, yüksek sesle” der.
Çilebülbülüm cilveleşmesinin maço olanı oynanmaya başlanır. Birbirinin tıpkıçıktısı derecede morali yerlerde sürünen genç kalabalığı

“evet” diye kükrer bu sefer.

Komutan; "yolun" der.

Az evvel evet diye kükreyen gruptan cılız bir ses yükselir; "Neyi yolalım?"

Komutan; "otları" ve gider.

Bir alay genç, bir alay orta düzey, üst düzey yönetici, bir alay evlilik müessesesi geyiğinde reddedilmesi onöre edici olan mühendis ve doktor vesaire, az sonra tepededirler. Böyle işlere hiç de tanışık ve de alışık olmayan bembeyaz pamuk gibi ve de üniversite mezunu elleri ile otları yolmaya başlarlar. Büyüklük önemli değidir ama bu önemsizlik tepeyi küçültmemektedir. Bir kaç saat sonra en iyimser elden kanlar sızmaktadır, pamuk gibi ellerden eser kalmaz. Akşam koğuşta şu konuşmalar duyulur; "Kremin var mı", Koğuş sanki kızlar koğuşudur, envai çeşit krem elden ele gezer.


Askerlik, insana savaşma sanatını öğretir, erkeği itaat eden erkek haline getirir. Askerlik sıradan bir türk gencine g-bilmemkaç denen bir tüfeği iki dakikada gözü kapalı olarak söküp takmayı, yatağını yapmayı, tepedeki otları yolmayı öğretir.

Askerlik böyle bir şey işte.

Cümbür cemaat tokadı yediğimiz ilk haftaydı. Yabancı dil bilenler beri gelsin diye akşam içtimasından toparlayıp bir sınava aldılar. İngilizcenin altından girip üstünden çıkmışlar, hayli baba bir sınav. Ertesi gün de sözlü sınav yaptılar kesmemiş olacak üzerine time dergisinden kel alaka nevinden İngilizce yazılmış bir makaleyi Türkçe okumamızı istiyorlar. Sınav bitti

Aylar geçti.

Kıtalarımızın belirlenmesi için kura çekmemiz gerekiyor, yabancı dil sınav sonuçları açıklandı. Seksen üzerinde not alanların arasındayım. Askerliğimi mütercim tercüman olarak yapacağım anlaşıldı.

Askerlik bitince uslanmamışım demek, aynı işe girdim. Yine İngilizce sınavı zamanı geldi, yazılıyı geçip geçip sözlüsünde elendiğim sınavda hoca ile İstanbul’da diz dize oturuyoruz. Adam bana mezun olduğum üniversiteyi sordu, "Dokuz Eylül Üniversity" yanıtımı beğenmedi "September Nineth denir ona" dedi. Salaklığım azalmış içten içe işten ayrılma planları yapıyorum, bu yüzden rahatım; "Sizin bu mantığınıza göre Oxford mezunu da ülkemize gelince Öküz-Ford'dan mezun olduğunu söylemeli o zaman", “Zaten ben bu sınavın gerisindeki mantığı anlayamıyorum” dedim, “Sizinkinden zor bir sınavda iyi not alıp bir yılı aşkın süre tercümanlık yapıyorum, sizden bir türlü olur alamıyorum, bunu bana açıklar mısınız rica etsem” diye sordum. Sınavı geçtim. Maaşım büyüdü, işten ayrıldım. Zamanlama hatası işte.

İkinci işimde de sınav vardı, iyi derece ve orta derece. Orta dereceyi geçtim. İyi derce için birkaç yıl denedim. Sözlü sınav barajını üç puanla kaçırınca “bu iş oldu galiba” diye düşünüp bir yıl İngilizce kursuna gittim, sınava girdim, çıktım haliyle. Bir ay sonra sonuçlar açıklandı, bir önceki sınavda kıl payı kaçırdığım notun yarısını bile alamamışım. Azimli biri değilim ben. Atıvermişim havluyu.


Bu kadar "size" den bahsedince aklıma geldi:


Adamın biri mağazanın ayakkabı satan bölümünde dolanır, ayakkabılara bakar. Deneme amacıyla giyer, aynada bakar, çok beğenir. Tezgahtar da "Bunlar sizi açtı" der demez, kutuyu koltuğunun altına kıstırır kasaya yürür. Kasiyer ile arasında şöyle bir konuşma geçer:

Kasiyer: Buyurun efendim.

Adamın biri: Bu ayakkabıları satın almak istiyorum.

Kasiyer: 175 YTL Efendim.

Adamın biri: Nasıl olur?

Kasiyer: Fiyatımız bu beyefendi.

Adamın biri: Ama nasıl olur. Ayakkabının tabanında "size 43" yazıyordu. Fiyatı niye değiştirdiniz? Ben enayi miyim?

Kasiyer: ----------dumur-------------dumur---------

8 yorum:

  1. Yine harika bir yazı 'yolun' kısmı beni çok güldürdü..Askerlik anım yokdediniz ilk başta, sonra döktürmüşsünüz.
    Kadınların doğum anıları, erkeklerin aslerlik (istersen 21 günlük kısa askerlik yap)asla bitmez her anlatıcak bir şey çıkar.

    Ah keşke bende o zorluklarda yaşayıpda şu ingilizce derdini ve hayatda en çok istdeiğim şeyi halledebilseydim.Geçen yıl kursdaydım bütün kış bu kışda kurs yolları görünüyor ..Allahım ben bu yaşa geldim ne zaman konuşucam..Vasiyet olark mezar taşıma yazın diyorum ingilzce öğrenmek için çok çaba sarf etti ama tarzanca konuşabildi anca:))))
    Öğretmenim çok umutlu ben den kesin konuşturucam diyor bakalım ne olucak...Neyse böyle iyi ingilizce bilen bir arkadaşım ve çokniyi ingilizce konuşan ğolum var tesellide edrim kendimi..
    selamlar, sevgiler..

    YanıtlaSil
  2. :) Çok güzel bir yazıyla öğle tatilimi eğlenceli hale getirmiş oldum. Askerliğinde ot yolan da ilk defa duydum :) Askerlik deyince aklıma babamın Edremit'te yaptığı askerliğinde deniz kenarında çektirdiği o güzel fotoğraflar geldi. Deniz haricinde mutfaktaymış anladığım kadarıyla. Pek anlatmaz da...

    İngilizce de hayatının epey önemli bir parçası olmuş anlaşılan. Bizim üniversitedeki sınavımız aklıma geldi bunları okuyunca. My name is ... şeklinde boşluk doldurmalar ile sınırlı bir sınavdı :) Okulda İngilizce görüp de geçmemek pek mümkün değildi tabi. Birkaç arkadaş geçememişti, onlar da meğer lisede Almanca görmüşler :) Böyle işte.
    Bu arada geçen yazındaki adaşlık meselesinden sonra aklıma gelen ilk isim seninkiydi :) 2 arkadaşım var o isimle, ikisi de kız. Yaygın olması güzel olmasından bence :)

    YanıtlaSil
  3. haha hah hayy ben halen son cümlenin etkisindeyim." size 43" !!!!
    Neyse askerlik konusunda öyle güzel ve doğru yazmışsın ki. Erkek değilim ama çok iyi anlıyorum orada geçen süre boyunca bir türlü kendini oraya ait hissedememe ve hayatı rölantiye alma durumunu.
    Neyse bende geldiğim her yere sınavlarla geldim. Bu hükümetin sınav türetmelerinin her birine girmek durumunda kalan şanssız bir kuşağım ben. Hani bir sınavı geçer işe alınırsın ya o sınav için onarca günün gecen heba olmuştur, rölantidedir her şey ve kazandığını öğrenir, işe girersin ve yeni iş arkadaşların sana ilk günden "torpilli" gözüyle bakarlar. Ne torpili leyyynnn alın teri, bileğimin hakkı desen de sökmez....

    YanıtlaSil
  4. ben de ferhanca gibiyim :(
    artık hayal bile kurmuyorum bir gün şakır şkaır ingilizce konuşucam diye :)

    bu arada şarkı sözü çevirilerinde (nadiren de olsa) yardım edersin herhalde diğmiii :)

    YanıtlaSil
  5. Şarkı sözü çevirisi mi.. Ehmm. Kolay canım ne olacak elime mi yapışır. :))

    YanıtlaSil
  6. Şu askerlik anıları...
    Ağabeyim askerliğinin üçüncü haftasında kendini çürüğe çıkartmayı becerebilmiş şanslı kişilerdendir. Anlatırken zannedersin ki 18 ay yapmış!
    İş konusunda haklısın. Bu konuyu hiç açmayayım ben de...

    YanıtlaSil
  7. Bak şimdi, size 43'ü unutmuşum!
    İnanılmaz, ama yapmışlardır. Olay nerede geçmiş? :)

    YanıtlaSil
  8. Şule;

    Çoğu için bitmior o askerlik anılar. Normalin dışına çıkıyorsun aslında.. Anlatmaktan başka yolu yok sanırım herde bırakmanın. :)

    YanıtlaSil

Yorumlar