30 Haziran 2008 Pazartesi

Kazın Ayağı

Hafta sonu bir sebepten İstanbul’daydım, gitmişken film stoğu edindim. Hava sıcaktı, bir ara vapura bindim. Sıcakta ben çok su içerim, ya siz? Vapurda gidiyorum buz gibi suyu tam dikicem kafaya, böylelikle tam bir tam-fondip yapacağım suyun markası gözüme ilişti: “Hayat”. O sırada kulaklıklarımda Carla Bruni başlamaz mı mırıl mırıl “those little things” Hiç şaşırmadım çünkü kendimim o şarkıları oraya atan. Neyse efendim Hayat suyunu içerken, Carla Bruni’yi dinlerken hayata dair tespitlerimi yaptım ben de.

Hayatta her şey “İstemek” ve “Vermek” üzerine dönüyor bir kere. Çeşitlendiriyoruz bunları. Şöyle ki;

- Verebileceğinden çok olanı istemek.

- İstemeden vermek.

- İstemek, (gizlemek.)

- İsteyince verilmemesi

- İstenmeden çok vermek.

Bunlar kendini iyi hissetmeme nedenleri. O yüzden başkaları ile ilgili hiçbir beklentim yok. İstemiyorum, istemek bile istemiyorum. Ne halleri varsa görsünler.

Hayatta hep başkasından bekleyenleri sevmiyorum, çaba karşıdan gelecek diye bekleyenleri istemiyorum. Çünkü sanırım fazla çaba gösterdim daha fazlasını gösteremeyeceğim. Ha bir de; “kurallarım var yalan söyleyemem” (bu ne nefret şarkıdır yıllardır içimde saklı kalmış)

Bu çeşitlemelerimi çok beğendim. Aferim bana.

Bakın aşka da uyuyor.

İki kişi birbirini sever, biri daha çok sevgi verir öbürü alır, sonra aldığı kadar sevgiyi geri vermez. Diğeri sevgi denkleminde geride kaldığını fark edince, kırılır, huylanır, tedirgin olur. Sevgi yara alır zedelenir, sevenler örselenir. Örselenmiş seven ne yapmaz? Mantıklı düşünemez bir kere. Aslında bu duruma düşmüş bir sevenin ne yapmayacağını bilemem ama ne yapabileceği konusunda kafamı hayra yorulamayacak biçimde yorabilir ve ürettiğim en zihni sinir projeleri ortalığa saçabilirim.

Diyelim ki az sevilen kimse bir kadın. Kendini bu aşkın başında umduğu kadar sevdiremediğini fark ettiği vakit; adamın bütün kravatlarını makasla biçebilir, hızını alamaz tabi hemen ardından adamın en değerli gömleklerini de en Salı pazarı ürünlerini de bir güzel divana yayıp makasla kesip, biçip sanatını konuşturabilir. Bu gömlekleri açıverdiğinizde karşınıza el ele tutuşmuş UNICEF çocukları siluetleri çıkabilir. Adamın CD koleksiyonunu mutfakta irice bir tencereye koyup kısık ateşte hepsini birlikte eritebilir. Çalınmaz hale getirebilir. Bunlar en yüzeysel acı verme taktikleri. Benim en sevdiğim intikam alan kadın ise “She Devil” filmindeki Roseanne’dir. Meryl Streep de çalan kadını iyi oynamıştır laf aramızda. Film kitabı kadar cesur değildir intikamlarda, en azından dur durak tanımaktadır. Kadın adamı terk etmeden önce liste yapar, erkeğinin sahip olduğu bütün olumlu özellikleri yazar. Sonra teker teker o özellikleri hedef alıp yok eder.

Gelelim erkeklere.

Kendini hayal ettiği kadar sevdirememiş kimse bir erkek ise; o kadar gaddar, ve kinci olabilir ki, artık ömür boyu bir kaçma kovalamaca başlatabilir sevgi oklarına hedef olan kimse ile arasında, olduk olmadık yerde kıskançlık gösterileri yapıp kadına hayatın zıp-zindan edebilir. “Sen beni benim kadar sevmezsin ha al sana kahpe” Ondan sonra gelsin yüze kezzap atmalar, sokakta yerlere yatırıp polisin gözü önünde bıçakla kesmeler. Abartmıyorum kameraların önünde olmuş hadiseler bunlar.

Bakın denklemim aşka da cuk oturdu.

Ne anlatıyordum ben?

“Sevgi anlaşmak değildir nedensiz de sevilir, bazen küçük bir an için ömür bile verilir”

Maalesef şarkıdaki gibi değil Özdemir’cim. Güzel demişsin, üstelik çok da romantik ama, kazın ayağı öyle değil..
Nasıl mı peki?
Nah işte böyle!!!..

Edit:

Vücuduma sahip olabilirsin ama elbiselerime asla.

Çok ciddiyim - hatta daha da ileri gideyim - bu benim yeni hayat felsefem oldu.

(Bu da sonradan aklıma geldi nereye ekleyeceğimi bilemedim, bari burada dursun)

11 yorum:

  1. Yazıyı bir solukda okudum ,harika bir yazı..Kadınlar,erkekler aşklar, sevdalar hiç bitmez tükenmezle mi?

    Bir hayat su içmeniz ne iyi olmuş muhteşem yazı çıkmış..
    linklerimdesiniz.sevgiler

    YanıtlaSil
  2. :) Çok güzel ve anlamlı bir yazı olmuş. Gazetelerin köşe yazıları gibi, ama sevilen cinslerinden.
    bu aralar çokça yazıyorsun, belki de daha önce yazıp yayınlamadığın yazılardır bunlar. ben çok memnunum bu durumdan.
    Meryl Streep deyince benim aklıma ilk gelen film Death Becomes Her'dür sanırım. 5,9 almış ama ben bayılırım o filme. Çok komik ve şeker, sen kesin seyretmişsindir zaten :)

    YanıtlaSil
  3. o resimdeki kuş kaz mı ? :)
    cidden şu günlerde benim çokca cevap aradığım karmaşık sorularıma müthiş cevaplar var bu yazının içinde yalnız intikam kısmında bence en etkili yöntem fiili davranışlardan çok kayıtsızlık ve umursamazlıkla oluyor tecrübeylen sabit :P bende istemeyi hiç sevmiyorun istenmesini de hiç sevmiyorum ama bunlar bile bir istemek ve vermek olgusunun ayrı bir dışa vurumu -_-'

    YanıtlaSil
  4. Hayatında birileri varsa, ki bu annen baban bile olabilir, ister istemez, istersin ya da isterler.Yalnız yaşamak lazım bişey istememeleri için. Kaldı ki, Allah yalnız yaşadığı halde, O'ndan bile istekler bitmiyor.
    Hababam istiyoruz. Ha, Takıyo mu, bilmem.
    Bi de galiba, ermeni asıllı olmak lazım.

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Ferhanca;

    Teşekkür ederim haklsını iyi ki "Hayat" suyu içmişim, ya Madran veya ne Erikli içseydim bu yazdıklarımı çağrıştırmayacaktı.

    Sevgili Çınar;

    Yok stoklarda bekleyenler öykü bunlar hafta sonu uçak beklerken yazdığım yazılar, sadece temize çektim.

    Dediğin filmi ben de çok severim özellikle filmin en başında, oyun sonrasında kuliste oturan Meryl Streep'e yardımcısı Goldie Hawn'un onu ziyaret etmek istediği söylediğinde Mery aynada şaşırma egzersizleri yapar ya o sahneye çok gülerim. 5,9 almasına şaşırdım. Çok komik detayları olan bir filmdir o. :))

    Sevgili ¨˜SananaAkİ BaNAneSaN(•̪●) ¨˜®

    Kayıtsızlıkla intikam alma konusunda seninle hemfikiriz, öfke ile oturan zararla kalkar lafından hareket eder tepki verirken ileride haksız duruma düşmemeye özen gösterir, gerektiğinde kabak oyar gibi oyarım hasmımı, iyi mi kötü mü bilmiyorum ama böyle oluyor işte.

    Gelelim O resimdeki canlıya... Yazıyı "kazın ayağı öyle değil" diye bitirince koca internette (google saolsun) bir sürü kaz resmi aradım en benim için en ilginci bu resim oldu. Sanırım kaz, ama yavru kaz olabilir.

    Sevgili Abi

    Evet istekler bitmiyor, ardı arkası kesilmiyor, ben şu sıra işbirliği etmek istemiyorum o kadar. asllında istememek de bir seçim ve istek.

    Ermeniler konusunda haklısın, onların bazı zorunlulukları olduğunu duymuştum bir ara... :p

    YanıtlaSil
  6. İşte tüm bu anlattıkların yüzünden en sevdiğim insan tipi omuz silkip geçen "Hadiii dostum ben birşey beklemem ve hayatta herşey olasıdır" diyenlerdir :) Ne derler: Beklenti yok mutsuzluk yok. Haksızlar mı? tüm mutsuzluklar aklımızdaki küçük aptal isteklerin yerine gelmemesinden kaynaklanır.

    YanıtlaSil
  7. Evet kesinlikle bir çok şey insanın içinde başlıyor ve bitiyor, başkalarından beklentilerini olabildiğince aşağıya çektiğin zaman omuz silkip umursamamak da kolay oluyor, bir çok insanı sinirlendirebilecek insani arızalara gülüp geçebiliyorsun. Adaaam sen de!!!
    :))

    YanıtlaSil
  8. Çok hoş bir yazı olmuş. Öncelikle bunu söyleyeyim. İstemek üzerine iyi kafa yordum sayende. Sağol.
    "Vücuduma sahip olabilirsin ama elbiselerime asla."
    Felsefeni beğendim. Ben de düşkünümdür giydiklerime(az sayıda olsalar da). Ama bir yerlerde okumuştum, giysilerine fazla değer verenlerle ilgigi biz söz. Bir türlü hatırlayamadım. :(
    Merly Streep konusunda da Kramer vs. Kramer derim.

    YanıtlaSil
  9. Giysilerine değer verenler ile ilgili o sözü ben de merak ettim şimdi. :)) hatırlarsan lütfen haberim olsun.

    Meryl her rolde bir farklı Kramer vs Kramer deki özellikle finalde, çok etkileyicidir. Rolü o aldıktan sonra kadın karakterin sahnelerinin arttırıldığını duymuştum.

    YanıtlaSil
  10. İstemek ve istememek konusu bence bıçak sırtında.
    Ciddiye aldığım insanlardan beklentilerim vardır. Bazı insanları ciddiye almam, bir şey de beklemem. Bu onları sevmediğim anlamına gelmez, yalnızca zor anlarımda aklıma gelen kişiler listesinde yer almazlar.
    Ama tabi ki bu "beklentiler" kısmını çok abartmamak lazım. Dedim ya, bıçak sırtında. Her şeyin fazlası zarar...

    YanıtlaSil
  11. Şule;

    Bu yazı benim için özel yazılardan. İçinde bahsedilenlerden türü değil. Ben bu bloğa genelde bir oturuşta yazar geçerim. Ama bu yazı, bu tür içinde, kafamdan yazdığım ilk yazıdır. Vapura giderken, kulaklığımda o bahsettiğim şarkı varken kafama yazdım. Sonra da bloga bir oturuşta yazdım.. Öykülerde ilk kafadan yazıp sonra da bloga geçirdiğim ise geen gün yorum bıraktığın, aynalara bakınca yaşlı bir kadın gören genç kızın hüzünlü öyküsüydü. O öyküde kafamda gezdi...

    Kafamdan yazdığım ancak bu bloga yazmadığım bir öykü de ççek isimli kadınlar öykü serisinde yer alan, Gül ün öyküsüdür. O ise acaip biçimde kafada gelişti, yam larakterer olan kimseler ise burada birer öykü olarak belirdiler. Sonra hepsini son bir yküden tekrar blogda buluşturdum..

    Ama çiöek isimli kadınların öyküleri bir türlü bitmiyor, büyük bölümü yazıdı, ama sürekli gelişiyor bir şeyler çıkıyor başka bir şeyler ilave oluyor. Demlenme halleri yani :)

    YanıtlaSil

Yorumlar