30 Haziran 2008 Pazartesi

Bedeli ne olursa olsun, nükteli ve hazır cevap

Eskiden klasik romanlar, olduğu kadar gerilim, korku, macera kitapları da elimden düşmezdi, tam bir kitap kurduydum. Sahibi olduğum ve okuduğum kitap sayısının binbeşyüzü geçtiğini – tek tek sayarak – keşfedince paniğe kapılıp neredeyse bir servet ödeyip edindiğim eldeki kitaplardan derlediğim bir miktarını Migros poşetine doldurup sahafa götürdüm.

Sahaf için sıradan bir gün başlıyordu, yani içerisi yeterince sigara bulutluydu. İstemeye istemeye önce bana, sonra poşete, ardından tekrar bana kısık gözleri ile bilmiş bilmiş baktı. Pek bir saygıdeğer Sahaf Bey’in sigaradan sararmış bıyıklarının örttüğü dudaklarından dökülen sözleri önce yanlış anladım sandım. Gönlünde kendisini sahaflıktan insan sarraflığına terfi ettirmiş adamcağızın, yanımda götürdüğüm sevgili kitaplarıma cesameti bana eşlik etmekte olan poşetten biraz daha irice 16’lık tuvalet kağıdı bedelini uygun görmesi beni hayal kırıklığına uğrattı. O an kendimi uğursuz bir seçimin eşiğindeki Sophie gibi hissettim. Büyüklükleri nerede ise aynı olabilirdi belki, ama ilkokuldayken sorulan dünyanın gelmiş geçmiş en zevksiz sorusundaki denklemi içinde bulunduğum duruma o anda uyguladım: Kitapların olduğu poşet tuvalet kağıdı dolu poşetten daha ağır çekti. Mantıklı adamım vesselam hal böyle olunca kitapları bu adama yok pahasına bırakmaktansa, herhangi bir çöp kutusuna terketmek aklıma daha yatkın geldi. Çöp kutusuna seyirtmiştim ki “dur ya, bu kitapları eşe dosta ver okusunlar” diye düşündüm. O günden sonra bir kitaplığı boşaltana kadar o dönem hayatımda olan insanların kitap delisi rolünü üstlendim. Her gün birer poşet dolusu kitabı yeni sahibine teslim ettim. İlk başlarda yüreğim parçalanıyordu. Ama üç poşet sonra alıştım, evde yer açılması hoşuma gitmeye başlamıştı bir kere.

Sonradan da aldığım kitapları kısa sürede elimden çıkarmaya devam ettim. İkinci kez okumaya değmeyecek kitapları evimde tutmamaya çalışıyorum.

Bu bir poşet dolusu lafı neden mi ettim? Çenem düştü çünkü. Geçenlerde güzel bir kitap okudum onu size önermek istiyorum. Kitapları evden postalamaya başladıktan sonra okuma zevkimde de değişikilik oldu, artık tarih kitapları ve biyografiler daha çok hoşuma gidiyor. Kimileri yaşlanma belirtisi diyor bunun için ama ben kabul etmiyorum.

Gökhan Akçura “Bedia Muvahhit: Bir Cumhuriyet Sanatçısı” isimli kitabında bir hayatı bizimle paylaşıyor, okumanızı öneririm.

Bedia Muvahhit, ülkemizin ilk Müslüman tiyatro oyuncusudur. Sahneye çıktığı yılları düşünürseniz, 1897 doğumlu bir genç kız, yeni cumhuriyetimizin ilk yılarında hem sahne heyecanını yenmeye çalışıyor hem de ”ilk Müslüman kadın oyuncu” olarak sırtına yüklenen ağırlığı taşımaya çalışıyordu. Genç omuzlara yüklenen bu ağırlığı çok güzel taşıdı. Gerek tiyatro gerekse sinemada, başarılı sanat yaşamında sergilediği tavır ile her zaman hayranlık uyandırdı. Bedia Hanım hazır cevaplığı ile de uzun yıllar boyunca bazı insanların korkulu rüyası olmuş, bu özelliğinden beslenen bir çok hikaye kulaktan kulağa dolaşmıştır.

Holywood’da Bette Davis kısaca “bitch” denilen kadın profilini filmlerinde ve özel yaşamında daima sergilemiştir. Her zaman hazır cevap, nükteli, zeki, burnu iyi koku alan, bildiğini söylemekten bedeli ne olursa olsun kaçınmayan, güçlü kadın. Onunla ilgili bir hikaye şöyledir. Bedia hanım şöhretinin zirvesinde olduğu dönemde bir kuaförde saçlarını yaptırmaktadır. Kırklı yaşlarında, hoppa, sarışın, fazlaca zeka belirtisi göstermeyen hali vakti yerinde bir kadın Bedia Hanım'a sırnaşır.
Kadın: Bedia hanım hayranınızım, bütün oyunlarınızı izledim.
Bedia Muvahhit: Teşekkür ederim hanımefendi
Kadın: Ben de tiyatrocu olmak istiyordum ama ailem "orospu olursun" deyip mani oldu.
Bedia Muvahhit: Ah, kıyamam, peki sonra nerede oldunuz?
Lafı oturtmak diye buna denir işte.

Bir de Erol Evgin’e seksenli yıllar facialarından olan vatkalı ceketi sebebiyle takılması vardır; “Erol’cum, canım, ceketini giyerken askıyı çıkarmayı unutmuşsun hayatım, omuzların pek heybetli görünüyor” Tabi bu espri eskimiştir ama yapıldığı dönem için hayli yenilikçidir.

3 yorum:

  1. 1500'ü aşkın mı? Vay Vladimir, o kadar kitabı hangi ev olsa almaz zaten. Ama poşette ya da kutuda duracağına eşe dosta vermekle çok iyi etmişsin. Ben kıyamıyorum. Dediğin gibi belki de 3 poşetten sonra alışırım ama işte o ilk poşeti göndermek çok zor geliyor. Gerçi benim 1500 kitabım yok henüz. Olduğunda düşünürüz artık :)
    Kitap önerin için de teşekkürler. Listeme aldım.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba, hazırcevap kişileri pek severim. zaman zamane trafımdakiler nerden buluyorsun bu kadar esprili hazırcevaları dediklerinde sevinmiyor değilim.
    Kitaplarına gelince, eski bir kitap kurdu olarak kitaplarımdan ayrılamam diye düşünüyorum. evde ne kadar yer kapladıkları çok doğru ama yine de kitaplarımı evdeki diğer insanlar da okusunlar diye hep baş köşede tutarım. demek onlarca kitap dağıttın. Keşke seni o zamanlar tanısaymışım. Oğlumun doğumuyla birlikte çook daha az okur oldum. Ben de seçiciyim artık. beni fazla yormayacak roman türü eserleri tercih etmeye başladım. Zaten iki arada bir derede okuyorum. Anlattığın sahafa sinir oldum. Kitaplarla içiçe yaşayan birinin onları böylesine değersiz görmemesi gerekirdi. En azından kitaplara böylesi yakın birinin.
    Etkilendiğin ve tavsiye edebileceğin başka kitaplar varsa listesini tutmak isterim. Bu aralar okuyacak iyi kitaplar bulmakta zorlanıyorum. Özellikle seni derinden etkileyen, ya da hafızanda yer edenleribenimle paylaşırsan çok sevinirim.

    YanıtlaSil
  3. Vladimir,
    Ben yorumları geç yapıyorum biraz, kusura bakma. Anca fırsat bulabildim reader a bakmaya.
    Kitapları çöpe atma, n'olur. Ben evi temizlemeye yardım edeyim olmazsa eski kitap aşığı bir insan olarak. :)

    YanıtlaSil

Yorumlar