20 Şubat 2008 Çarşamba

Fena Halde Hakkı

Çok uzun sürmedi ayaklarımın beni kırmızı saçlı kadını gördüğüm yere götürmesi. Soğuktu ve yağmur yağıyordu. Öğle yemeklerini sürekli olarak yediğini tahmin ettiğim yere zor yetiştim. Caddenin sağ tarafındaki kaldırımda yürüyordum ki, yüzyıllık binalardan birinden dışarıya o çıktı. İki metre ötemdeydi. Başkasını gözetlemek çok ayıp biliyorum. Yanında kendisinden uzun boylu kırklı yaşlarında bir adam vardı. Kadın şemsiyesini açtı. Erkeğe verdi. Altında beraber yürüyerek karşıya geçmeye çalıştılar. Tam caddenin ortasına geldiklerinde adam geriye kaçtı. Kırmızı saçlı kadın caddenin tam ortasında bir başına kalakaldı. Adam tam bir öküz. Yolun ortasında onu bırakıp nasıl geriye kaçarsın sen? Utanmaz adam. Kadın da gerisin geriye kaçtı.


Sonra karşıya geçip, kafeye girdiler. Adı Retro. Biraz bekleyip arkalarından girdim. Hiç durmadan konuşup, yemek yediler. Adam resmen bir öküz gibi yedi.



HEY HAKKI DUR ORADA!!!!! ....


Ben bu bloğun sahibi Vladimir. Hakkı'nın beni böyle "öküz" diye tanımlamasına çok sinir oluyorum.


Bak oğlum hayatın ellerimde mahfederim seni bilmiş ol. Sen doğduğuna pişman olduğunu sanıyorsun ama sen daha birşey görmedin be yavrum.. Kendine gel, haddini bil Hakkı..


DEVAM ET HAKKI...

Ama terbiyeni takın bu sefer...




Kadının yazı yazmasına mani oldu. Oysa biliyorum o her öğlen buraya gelir ve yazar. Kırkbeş dakika oturdular oturmadılar, yemeğin üzerine bir çay içip kalktılar. Adam çalışmıyor galiba, kızıl saçlı kadının işine yetimesi lazım. Sevmedim o adamı. Günahımı vermem. Çok içten pazarlıklı bir hali vardı. Onlar çıkınca ben kızıl saçlı kadının masasına gçip bir kapuçinoo söyledim. Ön yüzünde "bu kuponu getirip fön çektirene bir seans solaryum bedava" yazılı amerikan servisin arkasına yazmaya başladım bunları.


Ben de yazmak istiyorum. Ama ne yazacağımı bilmiyorum. Sanırım doğduğum yere gidersem orada yaacak birşeyler bulabilirim. Ama yazmaya değecek ne var asıl onu bulmalıyım.




HAKKI SEN BİTTİN OĞLUM!!!!! ....


Bu sabah vapurda işe giderken seni düşündüm. "Her Hakkı Mahfuzdur" etiketlerinin son yazısında seni öldürmeye karar verdim ben. Ama nasıl öldüreceğime karar verinceye kadar Pasaport İskelesine geldi dayandı vapur. Canım Alsancak iskelesine kadar gitmek istemedi indim orada. Oysa aklımda seni karlar içerisindeki bir terene bindirip, aksi istikametten gelen tren ile senin trenin çarpıştırıp bu kazanın üzerine çığ düşürmek vardı, oysa senin kafanı evindeki fırının içine sokup tüpü sonuna kadar açmak vardı, yoksa aklımda camı penceresi tıkalı banyoda uzun süren bir duş aldırmak vardı, Oysa seni banyo küvetine yatırıp, bileklerine jiletle incecik iki kesik açıp sıcak suların içine oturtmak vardı. Kurtuldu bu seferlik hakkı. Ama seni sevmedim Hakkı, bilmiş ol Hakkı, ayağını denk almanı öneriyorum Hakkı!!!



Bir haftadır Gönen'deyim. Burada tanıdık kimse kalmamış. Kaplıcalardaki oteldeyim bir haftadır. Bir haftadır uyku tutumuyor. Babamın bizi neden terkettiğini anlar gibi oldum sonunda. Manolya'da biricik kızım Tuğçe'yi alıp terkedeli beri anlayacak gibi oluyordum zaten.


Yaşadıkları babama yetmiyordu, o hep önemli bir olmak istedi, bakkaldan getirdiği bir kase yoğurdun üstündeki kaymağın eleştirilmesine tahammülü kalmamıştı. Bizlerin zırıltısını daha fazla çekemedi ve gitti. Ya da ne oldu bilmiyorum.


Ama bilmek karımı ve kızımı geri getirmiyor.



Bu sabah..




Ben bu sabah... Seyahat çantamın içindeki bütün ilaçları kutularından çıkarıp, oteldeki yatağımın üzerine, yatak örtüsünün üzerine dizdim. Turuncu soğuk algınlığı ilacı, beyaz tansiyon ilacı, sarı uyku hapları, beyaz yeşil yatıştırıcıların uç uca dizildiğinde büyüleyici bir güzelliği var. Daha önce farketmemişim. Onları tek tek ağzıma alıp, bir şişe "madran" ile boğzaımdan aşağıya inidirecek cesareti bulmak için tam 2 saat baş parmağım ile işaret parmağım arasına aldığım bir dramamine'i dudağıma dayayarak bekledim. İlkini içsem geriye kalan 56 tanesini de içebilecektim. İlacı yutabilmek için beni hayata bağlayabilecek nedenlerin ne olacağını düşündüm; bir tane bulamadım. Adaleti severim ölmemi gerektirecek nedenleri bulmaya çalıştım bir tane geçerli neden bulamadım. Geçersiz olan bir tane vardı o da bu da nadanlık eden öküz herife aitti.


Yataktan kalkıp başımı cama dayadım.


Dışarıda bembeyaz bir masal dünyası vardı. Çocuklar kardan adam yapıyorlardı.


Çocukken biz de üç kardeş, kar yağdımı bahçeye çıkar kardan adam yapardık..


Kardan adam yapmak istedim


Dışarıya çıktım..


Çok sessizdi.


Karın üzerinde minicik iki tane serçe vardı.


Serçeleri seyreden tek kişi ben değildim....

7 yorum:

  1. Nedir bu hakkının başına gelenler; blog sahibi canına kıymak ister, kendisi de nerdeyse renkli hapların büyüsüne kapılıp hepsini iç edecekti:( Eminim doğduğu topraklar ve kaplıcalar ona iyi gelecektir. Umarım kardan adam yapmıştır. Merak ettim başka kim(ler) seyrediyordu serçeleri:))) Arkası gelir umarım:)))

    YanıtlaSil
  2. evet ben de meraklandım kimin seyrettiği konusunda...

    blog sahibi ile girdiği tartışmadan zararlı çıkabilir bu hakkı :))

    kardan adam kesin yapmıştır taaa oralarda...

    YanıtlaSil
  3. ölmek cesaret ister demişti biri yıllar önce.. ben bazen karıştırırım gerçekte hangisi cesaret ister.. yaşamak mı.. ölmek mi.. gereçkten hangisi EN cesaret ister ?
    :)
    belki de kardan adamın burnuna zeytin koymalı.. belki de en zoru düzgün kardan adam yapabilmekte..
    sonra da onu orada öyle yalnız bırakamayıp içeri götürmek istemekte.. götüremeyip camdan onu izlemekte..
    ne diyorum ben be.
    :)

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Her ikisi de büyük cesaret istiyor. Yaşamına son verebilecek kadar cesareti gösterebilmek üzücü, alışılmadık ve çok zor bir karar. Ben böyle yapan insanları anlamıyorum. Benim için çok korkutucu.

    (düzeltme için teşekkür ederim)

    :))

    YanıtlaSil
  6. N. Narda;

    Öykü yazmaya başladığım ilk aylarda uydurduğum bir karakterdi Gönenli Hakkı. Hikayenin ilk bölümlerinde biraz fazla kaptırdım kendimi, bıraktım Hakkı kendini yazdı. AMa sonra onunla ne yapacağımı bilemeyip, biraz da kendimi Hakkı'nın yanında dolaştırdım ve bu finale bıraktım onu. Taa, 2010'a kadar. Buraya yazdıklarımın yüzde doksandokuzu bir oturuşta, bir solukta yazılmış denemeler. Kimilerini daha sonra elden geçirip daha eli yüzü düzgün öyküler haline getirdim. Hakkı'da 2010 yılında bdoğru düzgün bir öykü karakterine dönüştü. İntiharıı andıran bir son yerine sanırım Gönen'de mutlu olarak yaşamına devam ediyordur artık :)

    Eski karalamalarımın böyle okunup yorum borakılması çok hoşuma gidiyor. ÇOk teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorumlar