3 Ocak 2008 Perşembe

Papatya

Sokaktaki çocuklar alay ediyordu ama o ismini çok seviyordu. Beş yaşındaydı, beyaz elbisesini giyer sokağa bir gelin gibi çıkardı. Annesi bıkmıştı artık onun bu süslü püslü hallerinden. Ama anneannesi “düşme kızın üstüne, bırak kendi haline, ne zararı var sana” diyordu. Babasının eve gelmeyişine üzülüyordu, ama babasının adını duymaya tahammülü yoktu anneannesinin. Geceleri başını yastığa koyduğunda elini boşlukta bir yere doğru uzatıp babasının tıraşı gelmiş sakallı yüzüne dokunup yanağına bir öpücük konduruyordu. Annesi çalışıyordu. Anneannesi çoğunlukla uyuyordu, ev sessizdi, evde canı sıkılıyordu. Ama hafta sonları oldu mu üçü bir olup sessizliği tuşa getiriyorlardı.

Annesi ile anneannesinin kavgaları bitmiyordu son zamanlarda. Anneanne evden ayrılıp gideceğini söyler olmuştu. Hafta sonlarından sessizlik galip çıkıyordu.

Anneannesi bir gün Papatya’yı göğsüne sıkı sıkı bastırdı, sonra yanaklarını ıslak ıslak öptü. “Üzülme kızım, hep uslu çocuk ol iyi mi?” diyerek gitti. Anneannesi öptükten sonra ilk kez yanaklarını silmedi. Şaşkındı. Annesi gelinceye kadar kapının arkasında bekledi. Annesi o ismi de yasakladı evde. Yasak kelime üç tane olmuştu: Anneanne, baba ve kıç.

Kış olduğu için sokağa çıkamıyordu. Pencereden seyrediyordu dünyayı. Gündüzleri annesinin eve dönmesini beklerken kırlarda papatyaların arasında koştuğunu, yorulunca papatyalara sarılıp uyuduğunu düşünüyordu.

Anne akşamları eve Erhan Amca diye birisini getiriyor, bazen üçü birlikte yatıyorlardı. Adam oyuncaklarla geliyor, onu çok güldürüyor, bazen de gıdıklıyordu. Erhan Amca babası oldu diye seviniyordu gizli gizli.

Bir gece ikisinin arasında uyurken aniden uyandı, gözlerini açınca Erhan Amca’nın gözleri ile karşılaştı. Kızın saçlarını okşadı genç adam. Ve sordu:

- Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı?

Papatya düşündü. Gözlerini kaçırdı. Babası da onu gıdıklar, güldürür, oyuncaklar alırdı. O zaman yeni babası Erhan Amca olmalıydı, hem annesi de uyuyordu. Cevap verdi:

- Babamı..

Genç adam yanağından öpünce eliyle sildi, güldüler birbirlerine sarılarak uykuya daldılar.

Annesi arkasını dönmüş onları dinliyordu.

Ertesi sabah Annesi sinirliydi, Erhan gidince terliğini eline aldı ve sordu kıza:

- Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı?

Cevabını beklemedi anne. Terliğin tersi ile vurmaya başladı “Ben senin için bu acıları çekiyorum sen hala onu seviyorsun”

Sonra kızı odada bir başına bırakıp çıktı, kapıyı üzerinden kilitledi.

Göğsünden yükselen bir ağırlık hissetti, boğazından yukarıya boynundan kıskıvrak yakaladı, gözleri doldu. Doğruyu söylediğinde canının yanacağını anlamıştı. “Bir daha asla” dedi Papatya, masumiyetini kaybetmişti. Vazoda bir demet papatya vardı ve papatyalar her şeyi görmüştü, gözlerini kaçırdı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar