24 Aralık 2007 Pazartesi

Akışına Bırak...


Amaçsızca sarfedilen özgür günler bitti. Ne çabuk geçti diye üzülürken Gülçin'in Ankara gezisinden neşeli bir yazı ile dönmesi üzerine ben de Ankara'ya dair bir şeyler karalamak istedim.
-------------------------------------------------------------

Ankara olanca karmaşasına rağmen kendi içinde düzenli bir şehirdir, bir çok ilimizde olmayan garip bir huzuru vardır, kaldırımlardaki yaşı kemali çoktan geçmiş kestane ağaçlarının altında yürümek huzur verir insana. Tepeleri, inişleri, çıkışları, yokuşları vardır. Kar yağdı mı patinaj yaptırır adama. Tiyatroları güzeldir, devlet tiyatroları bile güzeldir, sinemaları da güzeldir. Sinemada insanlar birbirleriyle muhabbet etmezler, susturmak zorunda kalmazsınız. Böyle yerlerde nasıl davranılacağını bilir Ankara'da yaşayanlar.

Ankara'da yaşamak zorunda olan deniz kenarındaki bir şehirde doğmuş, yetişmiş bir kişi bu şehri sever, Ankara'nın baharına, sonbaharına aşık olur, ankara'da aşık olur, yokuşlarını çıkmayı çok sever, her çıktığı yokuşta tepede onu bir deniz manzarasının bekleyeceğini hayal eder, her yokuşu çıkarken, tepede burnuna gelecek yosun kokusunu, ona selam verecek martıların çığlıklarını hayal eder. Her yokuştan hayal kırıklığı ile iner, deniz yoktur. Yokuştan omuzları aşağıda iner. Öteki yokuşa kadar. Öteki yokuşu yeni bir umut ile çıkar deniz kenarında geçmiş eski günlerin hatırına.

Ankara'yı sevmiş birisi olarak orası ile ilgili bir tek kötü izlenimim var. Ankara'da yolda insanlar üstünüze üstünüze yürür, durursunuz, gelir yine çarparlar; Vladimir'in başına şöyle bir ehemmiyetsiz hadise gelmiştir; Vladimir Kızılay istikametinden Bakanlıklar istikametine doğru yaya olarak seyirtmektedir. Zihninde bir denizin kıpırtıları ile işinde gücünde yürümektedir. Karşıdan gelen hanımefendinin kendisine bindireceğini sezmiştir, tedbirini alır, kenara çekilir ve durur. Kadın hala üzerine üzerine gelmektedir.

Vladimir: "Dikkat!!! Önünüze bakınız" diye bağırır.

Fayda etmez, kadınla gözgözedirler, kadın 30 larındadır, hızlıdır, yürümektedir.

Hanımefendi çarpmıştır, kızgındır; "Önüne baksana der".

Vladimir; "Saatte sıfır kilometre hızla duran adamın üstüne çıktın bir de üstüne bağırıyorsun, yürümesini öğren der".

Kadın şaşırmıştır, sıfır kilometrenin denklemi ile uğraşadursun Vladimir yürür gider. Bakanlıklar' de ehemmiyetsiz iş yoktur, hepsi birbirinden önemlidir.

Ankara için sıradan bir yaya çarpışmasıdır, Kızılay'daki kalabalık birbirinin üzerine doğru yürür gider.

Bir de Ankara kışları soğuktur, karlıdır, yere tükürmesini pek seven ahali bolca haksırıp çokça tıksırır, balgamını yere saçmakta bir anormallik görmez. Tükürükler yere düşerken havada donar soğuktan. Kış biter buzlar erirken o kış aylarının donmuş tükürükleri baharla bir uyanır akarrr akarr akarrr. İğrençtir.

5 yorum:

  1. İlginçtir, bu yayaların birbirine çarpma olayına Malatya'da da rastladım. Hatta bir keresinde arkadaşım bir dükkanın vitrinine yapıştı. İzmir'de böyle şeyler çok az oluyor iyi ki.

    YanıtlaSil
  2. ya ben bi sabah kadıköy'de iskeleye giden köşeyi telaşla dönerken bir adama çarptım. çarpıp geri dönünce adam çekilir sanıp, saniyenin milyonda birinde karar verip gene aynı yönde adım attım ki adam aynı yerde durmuş ona ikinci kez çarpıp geri dönmemi bir duvar gibi karşılamakta, bu sırada da ağzından "ohaaaa ohaaaaa" kelimeleri dökülmekte. biri çarpınca insan toparlanır dimi. asıl ona oha. afedersiniz.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Vladimir, bu akşam eve gelirken üzerime yürüyenleri kötü bir sürpriz bekliyordu:)) Bu özel olarak hazırladığım birşey değil kesinlikle ama oluverdi işte. Bugün benden, evime yakın yerde olması dolayısıyla, akşam eve giderken şirketin yeni yıl ajandalarını almamı istediler. Yorgun olmama, rüzgara ve soğuğa rağmen ben de gittim. Ajandaları hazırlamışlar ve büyükçe bir poşete doldurmuşlar. Tam kapanacakken gittim ve elime tutuşturuverdiler. Ağır poşetle yolda ancak yürüyebiliyordum ve üzerime doğru yürüyenlerden kesinlikle kaçabilecek bir durumum yoktu. Bana kimse çarpamadı ama kapakları sert ajandalara çarpanlar oldu:))

    YanıtlaSil
  4. Merhaba Ege Mavisi hoşgeldin, Bu insani çarpışmalara kıl olurum ben. Elimde değil, hepimiz çarpışılmayacak kadar bir saygıyı hakediyoruz diye düşünüyorum çünkü.

    Sevgili Gülçin, ne diyeyim, adamcağızın kaderi seninki ile kesişmiş, bu arada "hepsi seni bulur" bu da senin kaderin. :)

    Sevgili Sem, ellerine sağlık oh ne iyi olmuş, yüreğimin yağları eridi ajandalar çarpıp da çarpılanları duyunca.... Ben de elimde ağır birşeylerle giderken çarpıldım mı "oh diyorum Allahlarından buldular işte". Ağır yük taşıyan insandan uzak dursalar bari. Ama neeerdeee? :))

    YanıtlaSil
  5. Ben Ankara doğumluyum. İzmire taşındıktan sonra da yıllarca tatillerde Ankaraya gittim, geldim. Severim Ankarayı, ama dediğin gibi sürekli bir deniz arar gözlerim.

    İş için bir arkadaşımla Kızılaydayız, bu insanlar ne garip yürüyorlar diye söylendi bana. O ana kadar farketmemiştim. Hepsi hızlı hızlı, neredeyse koşarak yürüyorlardı. İzmire ters bir durum tabi. O nedenle çarpışmalar yaşanması normal belki de. :)

    Üniversitedeyken, Kızılaya ne zaman çıksam bir arkadaşımla karşılaşırdım. Hatta bir keresinde tamamen sağlık nedenleri ile iki günlük bir ziyaret sırasında yakalanıp fırçayı yemiştim. O zamanlar Ankara Kızılaydı herhalde...

    Ah, eski günler. :)

    YanıtlaSil

Yorumlar